Şuanda 395 konuk çevrimiçi
BugünBugün3405
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11129
Bu ayBu ay11129
ToplamToplam10479553
Esad sonrası Suriye... PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Pazar, 22 Temmuz 2012 12:24


Başer Esad yönetimindeki Suriye’nin Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısında patlayan bomba, bu ülkede  14 aydan beri tırmanmakta olan gerilimin yeni bir aşamaya girdiğini gösteriyor.

Tam bir iç savaş ortamının yaşanmakta olduğu bir ülkede, güvenlikten sorumlu en üst düzey yöneticilerini bu denli bir suikast sonucu kaybeden yönetimin son derece ağır bir psikolojik travma yaşadığını söylemeye elbette gerek yok.

Iktidar erki elinde bulunduran gücün karşı karşıya kaldıgı psikolojik çöküntü, ona karşı savaşan güçler açısından da ciddi bir moral üstünlük demektir.

Gerçek savaş, aslında  bir kuşatma sanatıdır. Kuşatma sanatı ise, moral üstünlüğün ele geçirilmesindeki ustalıkla doğrudan ilgilidir.

Suriye’de, son bir kaç gündür yaşanan gelişmeler ve bu gelişmelere bağlı olarak uluslararası diplomasinin bu konudaki hızı, moral üstünlüğü ele geçirdiği anlaşılan  muhalif güçlerin etki alanlarını ve hareket kabiliyetlerini olabildiğince arttırmış olduğunu gösteriyor.

Esad rejimi’nin bu saatten sonra ayakta kalması ve Suriye’de bundan 14 ay önce olduğu gibi yeni bir ‘’istikrar’’ ortamının sağlanabilme olasılığı ortadan kalkmıştır.

İktidar ve muhalefet güçleri arasındaki mücadelenin geldiği aşama, karşıt kuvvetlerin birbirlerinin gücünü yada yeteneğini sınama, ne yapabileceklerini öğrenme ve ona göre yeni taktikler geliştirme aşaması değil, birbirlerini yok etmek için ölümcül darbeler vurarak erki ele geçirme yada erke yönelik direnişi tamamen boşa çıkartma aşaması olsa da, uluslararası güçler dengesinin konumu bu aşamadan itibaren daha da belirleyici  rol oynayacak, savaşan güçlerden birinin diğerini yok etmesinin önünü keserek belli bir noktadan sonra uzlaşmaları için baskısını arttırmayı yeğleyecektir.

Bugün itibariyle görülen tablo bunu işaret ediyor. Sözünü ettiğimiz güçlerin, çatışan taraflardan birinin diğerini yok etmesi için bekleme lüksü olmadığını gösteriyor.

30 Hazıran’da Cenevre’de yapılan toplantıda alınan kararlar da zaten bu yönde olmuştur. Daha fazla bekleme lükslerinin olmadıgından hareketle, Suriye’de bir an evvel ‘’Milli Birlik Hükümeti’’ kurulmalıdır noktasında anlaşma yoluna gitmişlerdir.  

ABD ve batılı emperyal güçlerin ‘’Başer ESAD’’sız olsun dediği ‘’Milli Birlik Hükümeti’’ne Rusya ve Çin’in Başer Esad’lı olmalıdır diye diretmelerine, üzerinde anlaşılmış olan nihai kararın uygulanmasına ilişkin ayrıntılar olarak bakmak gerekiyor.

Özellikle Rusya’nın, Başer Esad için ileri sürdüğü kaygılar, bu ülkenin, Esad sonrası dönemin Suriyesi üzerinde daha fazla söz sahibi olabilme çabasıdır. Başer Esad ismi üzerinde direnerek daha fazla ne kopartabilirsem anlayışı ile hareket etmektedir..

Rusya, şu yada bu biçimde, ama uzun sürmeyecek bir zaman sürecinde  ‘’ikna‘’ edilecek, bir takım  tavizler kopardıktan sonra Esad rejimine verdiği destekten vazgeçmesi sağlanacak ve çok büyük bir ihtimalle, Esad’sız bir ‘’milli birlik hükümeti’’kurularak kısa zamanda seçimlere gidilerek ‘’Suriye’de de istikrar sağlandı’’ denilecektir.

Suriye’de istikrar sağlanacak mı ?

Elbette  sağlanmayacak,

İstikrar değil istikrarsızlık sağlanacaktır.

Libya’da Irak’ta, Afganistan’da, Mısır’da nasıl bir istikrar sağlanmış ise, Suriye’de de aynısı olacaktır.

Kaldı ki Suriye’deki ‘’istikrar’’ diğerlerine oranla çok daha farklı ve çok daha karmaşık bir hal alacaktır.

Suriye’nin etnik ve dini yapısının gösterdiği çeşitlilik bunun açık göstergesidir.

Nufusunun %18ini Kürtler, %6 sını Ermeniler, %2sini Türkmenler, %8.5’ini Rumlar, Yahudile, Çerkezler ve Dürziler, %65ini de Arapların oluşturdugu bu ülkede, dini yapı da bir o kadar farklıdır. %13 Alevi, %5 Dürzi ve İsmaili, %14ü Arap-Hiristiyan, %67si Sunni müslüma olan bir Orta-Doğu ülkesinde istikrar değil. Olsa olsa yeni bir istikrarsızlık sağlanacaktır.

Butün bunların ötesinde Suriye’de Kürt varlığının konumu ve Kürtlerin Suriyede yıllardan beri devam eden temel sorunları vardır. Dünyanın hiç bir ülkesinde bulunmayan bir vatandaşlık uygulaması vardır. 400.000 civarında Kürdün vatandaşlık statüsü bulunmamaktadır. Son günlerde 40-50 bin Kürt vatandaşının bu statüye kavuşmuş olması bu gerçeği ortadan kaldırmıyor. Hiçbir insani hakları bulunmayan, devlet mallarını dahi satışta zamlı olarak almak zorunda kalan, seçme seçilme hakları ellerinden alınarak, insan yerine konulmayan Kürt  halkının, yıllar öncesine dayanan kroniklerşmiş temel sorunları bulunuyor.

Başer Esad rejimine karşı başlayan toplumsal muhalefet içerisinde Kürt halkının, Halep, Kobani, Afrin ve Qamişlo’da sürdürdüğü mücadele biliniyor. Son birkaç gündür kürtler ‘in yogun olarak yaşadığı bu şehirlerin bir kısmında yerel yönetimleri kontrolleri altına alarak merkezi hükümetin yetkilerini tamımadıklarını ilan etmeleri de işin başka bir yanı.

Suriye Kürtleri söz konusu olunca burada bir belirleme yapmak durumundayız.

Tayyip Erdogan ve onun yalaka basını her seferinde, Kürtler ve Başer ESAD rejimini  birlikte ve kolkola göstermeye çalışıyor.

Bu dogru değildir.

Suriye’de olayların başlamasından kısa süre sonra Başer Esad’ın Kürtleri yanına çekme çabasının bilinmesine karşın, Kürtler bu tuzağa düşmemişlerdir. Başer Esad yönetiminden gelen tüm görüşme taleplerini reddederek bu tuzağa düşmemişlerdir.

Tüm bu gerçekler ortada iken, bunlar göz ardı edilerek Esad ve Kürtleri kolkola göstererek Esad sonrası dönemde Kürtler üzerinde yeni bir provakasyon tezgahlanmaktadır. Erdoğan ve onun yalaka basını, Esad sonrası Suriye’sinda Kürtlerin oynayacağı rolün  diğer bölge ülkeleri Kürtleri açısından da son derece stratejik bir konum oluşturacagının bilincinde olduğu için kendince daha şimdiden bunun önlemini alma telaşı içerisindedir.

Barzani’nin çagrısı üzerine Suriye’li 11 Kürt partisinin biraraya gelerek aralarındaki sorunları bir yana bırakıp ortak bir platform üzerinde anlaşmış olması, Esad sonrası Suriyesinin yeniden dizayn edilmesinde ciddi bir rol oynayabileceklerinin işaretini vermiştir. Suriye Kürt Ulusal Meclisi (SKUM) Türkiye Temsilcisi Şivan Hüseyin, ‘’Kürt grupların bundan sonra, uluslararası kamuoyu nezdinde tek ses olacağını ve Esad rejimine karşı da ortak hareket edeceklerini’’ şimdiden ilan etmiştir.

Yakın zamanda yapılması düşünülen bir Kürt konferansı Kürtler arası birlikteliği daha da arttırarak bir üst düzeye çıkartacaktır.

Demokratik bir Suriye devleti ve bu devlet içerisinde Kürt sorununun demokratik yollarla çözümü, Kürt halkının demokratik ve vazgeçilemez insani taleplerinin güvence altına alınacağı bir devlet…

Kürt halkının yükselen bu talepleri, onun varlıgını dahi kabul etmeyen devletlerin, özelliklede Türkiye’nın korkulu rüyasıdır.

Hal böyle olunca, Başer Esad’ın, Suriye geneli üzerinde kontrolü hızla kaybettiği konusunda herkes hemfikirdir. Buradan hareketle, son günlerde sıkca ortaya atılan,  ülkenin üç parçaya bölüneceği tezlerinin de  tutarlı yanı bulunmamaktadır. 

Rusya ve Çin’in sonuna kadar Başer Esad’ı destekleyecegi tezinden hareketle yazılıp çizilen bu türden senaryolar, bölge gerçekliğinin bugünkü konumuna kesinlikle uygun düşmemektedir.

Rusya ve Çin’in de aralarında bulundugu Cenevre anlaşmasında alınan, Suriye’de ‘’milli birlik hükümeti’’ kurulması kararında, Rusya’nın, Başer Esad isminde daha fazla ısrar etmesi durumunda, Suriye’nin üç parçaya bölünmesi değil, Başer Esad’ın fiziki olarak ortadan kaldırılmasına yönelik kimi girişimlerin devreye sokulacağı  ihtimalini göz ardı etmemek gerekiyor.

Esad isminin anılmadığı, Esad’sız ve daha da istikrarsızlaştırılmış bir Suriye’de, etnik ve dinsel farklılıklara dayanmadan demokrasi ve insan hakları uğruna verilecek olan bir mücadele ve bu mücadelenin tarafları, demokrasi ve demokrasi karşıtı güçlerin açık saçık belirlenmesinde önemli bir turnusol olacaktır.

Esad sonrası dönemim Suriye’sinde daha da netleşecegi kesin olan demokratik güçlerin safları ve bu güçlerin dostları, Suriye’nin gerçek dostları olacaktır.

Bugün, ‘’Suriye’nin dostları’’olarak kendilerini lanse edenlerin, ‘’dost’’lar değil de asıl düşman oldukları gerçeği de işte  o zaman belli olacaktır.

Suriye’de, bugüne kadar yaşananlardan ziyade bundan sonra yaşanacak olanlara dikkat etmek gerekiyor.

Sosyalistler, dinsel yada etnik farklılıklara bakarak değil, toplumsal dinamiklerin emek eksenli konumlanışlarına bakarak taraf olmalıdırlar.