Şuanda 174 konuk çevrimiçi
BugünBugün3284
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11008
Bu ayBu ay11008
ToplamToplam10479432
çorum katliamı ve çıkarılacak dersler PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Salı, 24 Temmuz 2012 06:02


 12 Eylül 80 darbecilerine meşruiyet  sağlamak amacıyla  Maraşta, Malatyada, Sivasta sahneye konulan Alevi katliamları serisinin devamı olan Çorum katliamının  sorumlusu TC devletidir .

 1970’ten 1980   12 Eylülüne kadarki süreç,  Türkiye’de  siyasi, sosyal, kültürel, ekonomik vb . çalkantılarla  dolu geçen bir süreç  oldu. Türkiye tarihinin en kanlı askeri cuntası bu yılın 12 Eylülü'nde yapıldı. İşte böylesine kanlı alt üstlerin yaşandığı bir yılın en kanlı sahnesi ise Çorum'da hayata geçti.  Önceki Alevi katliamlarında olduğu gibi Çorum’da da  Sünni yurttaşlar, Alevi yurttaşlara karşı kışkırtılmaya çalışıldı. Provakasyon yaratmaya en elverişli enstrümanların başında gelen  insanların dini duyguları, 12 Eylül’de  darbe yapmayı planlayanların elinde, basit bir provokasyon aracı haline getirilip arkasına devleti aklama amaçlı  derinlerindeki güçlerin olanaklarını alan faşist ve dinci gürühlarca, Çorumda  kanlı bir katliama dönüştürüldü.

27 Mayıs 1980'de  MHP’li Gün Sazak'ın öldürülmesini bahane eden karanlık güçlerin kışkırttığı MHP'li faşistlerin öncülüğünde bir grup, 28 Mayıs günü Çorum'un en işlek caddelerinde terör estirmeye başlar. Dükkanlar yağmalanır, Alevi  esnaflar dövülür. Alevilerin yoğun olduğu Milönü mahallesine saldırı olur. Çorum'da katliamın startı verilmiştir ve bu saldırılar belli aralıklarla 5 Temmuz 1980'e kadar sürer. Türkiye  devrimci –demokratik hareketinin  Çorum halkı ile bütünleşerek  katliamcılara karşı olağanüstü bir direniş sergilemesi, binlerce insanın katledilmesinin önüne geçer, ancak buna rağmen Çorum kan gölüne çevrilir.

Alevilere yüzyıllar boyunca reva görülen katliamlar zincirinin son halkalarından olan Çorum katliamını anlatan insanları dinledikçe  insanın tüyleri diken diken oluyor. Katliamı   anlatmaktaki amacımız, katliamcıların gerçek yüzünü bir kez daha   teşhir etmek ve  tüm Alevi katliamcılarından hesap sorma görevinin  hala omuzlarımızda olduğunun altını bir kez daha çizmektir.

Her katliamdan sonra devlet sorumluları, hemen soruşturma başlatacaklarını, sorumlulardan hesap sorulacağını söylemişlerdir. Ancak biz Alevilere karşı gerçekleştirilen hiçbir katliamın gerçek sorumluları  ortaya çıkarılıp yargılanmamıştır. Yargılanan birkaç piyon ise ilk fırsatta özel yasalar çıkarılarak af edilmiştir. Tıpkı son çıkan 3. Yargı paketinde olduğu gibi.

Katliam öncesi, Çorum’da yaşayan tüm toplum kesimine karşı tarafsız ve hakkaniyetli tutumu ile tanınan Emniyet Müdürü Hasan Uyar görevinden alınarak, yerine Dersim'de birçok provakasyon eylemine ve karanlık olaylara adı karışan Nail Bozkurt getirilir. Aynı süreçte  Milli Eğitim Müdürlüğü'ne de MHP'nin militanı olarak tanınan Fethi Katar getirilir. Yine ırkçı ve faşizan görüşleri ile tanınan Rafet Üçelli de Çorum Valiliği'ne atanır. Demokrat olarak bilinen devlet görevlileri sürgün edilir, MHP'lilere silah ruhsatı yaygın biçimde verilmeye başlanır.

MHP'li eski bakan Gün Sazak'ın öldürülmesini bahane eden 'karanlık güçler' (Aslında her zaman bilinen güçler)  28 Mayıs günü Çorum'un en işlek caddelerinde terör estirir. Cadde ve sokaklar 'Kana kan, intikam' sloganlarıyla faşist saldırganlarca işgal edilir. Solculara ve Alevilere ait işyerleri yağmalanır, tahrip edilir ve yakılır. Saldırıya uğrayanlar, güvenlik güçlerine başvurduklarında 'Toplumsal olaydır, müdahale edemeyiz' yanıtını alırlar.

olayların tırmanması üzerine Vali Rafet Üçelli, sokağa çıkma yasağı koyar. Katliamcılardan korunmak için savunma amacıyla halkın oluşturduğu barikatların kaldırılmasını ister. Saldırıya uğrayan halk, sokağa çıkma yasağına uyarken; saldırganlar özgürce sokaklarda saldırılarını sürdürürler. Vali Üçelli, halkın kendini savunması için kurduğu bu barikatın kaldırılması için Jandarma Komutanı Yarbay Vural Güride'ye emir verir. Halk ise, can güvenlikleri için kurdukları barikatı kaldırmamakta direnir. Eğer halk barikatlar kurup kahramanca direnmeseydi; Çorum Katliamı'nın dünyanın en büyük katliamları arasına girmesi işten bile değildi.

Günler ilerledikçe artan ölümler, büyük bir katliam hazırlığının habercisi olaylar daha çok yaşanır olur. Çorum halkı, faşistlerin hazırlıklarının büyük bir katliama dönüşeceğinden kuşku duyar ve ilgilileri uyarmaya çalır. AP Çorum İl Başkanı Yardımcısı Erol Şahin, CHP İl Başkanı Cemal Solmaz' la birlikte vali ve emniyet müdürüyle görüşürler. MHP'nin saldırı hazırlıklarını ileterek önlem alınmasını isterler... Aynı tarihte yeşil renkli 19 AT 535 plakalı ve 131 Murat markalı (Adnan Ezejder'e ait) bir otomobil, sol görüşlülerin  ve Alevilerin oturduğu semtlere dalar, çevreye ateş açar, ateş sonucu Hatice İlhan isimli bir lise öğrencisi ağır yaralanır. Çorum Valiliği ve emniyeti saldırıların hepsine kulaklarını tıkar ve hiçbir önlem almaz.


1 Temmuz 1980 günü, 'Ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız' sloganıyla ikinci katliam başlatılır. Terlemez Evler ile SSK Hastanesi civarında yerleştirilen uzun menzilli silahlarla solcu ve Alevi evlerine ateş açılır. Faşistlerin egemen olduğu semt ve mahallelerde silah sesleri, kenti çınlatmaktadır. Semtin tüm telefon şebekeleri kesilmiş, haber alınamamaktadır. Faşistler Çorum'a gelen yolları keser, araçları tahrip eder, esir aldıkları insanları işkenceyle öldürürler. Günün bilançosu 4 ölü 10 yaralı, 50 ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılmıştır. Bu gelişmeler üzerine vali sokağa çıkma yasağı ilan eder. Ama saldırganlar ellerini kollarını sallayarak rastgele sağı solu kurşun yağmuruna tutar, ev ve işyerlerini yakmaya devam eder.

4 Temmuz sabahı, vali bir gün önce koyduğu sokağa çıkma yasağını kaldırır. Faşistler ise hemen halkı tahrik etmek için kendi adamlarını değişik camilere dağıtır. Cuma namazının bitiminde içeri girerek, 'Ey Müslümanlar, solcular-Aleviler Milönü'ndeki Alaaddin Camii'ye bomba attılar. Cami yanıyor, namaz kılan Müslümanları katlediyorlar' diye bağırırlar. Tahrik sonucu cuma namazından çıkanlar eline ne geçirmişlerse topluca Milönü'ne koşarlar. Çorum'un değişik camilerinden binlerce tahrik edilmiş öfkeli insan Milönü'ne yığılmıştır.

TRT de 'Çorum'da Alaaddin Camii'ne patlayıcı madde atılması ve dışarıdan ateş açılması ile olaylar başladı' haberini sık sık vermeye başlar. Çorum'da da telsizlerle 'Aleviler camiyi bombaladı' söylentisi yaygınlaşır. Evinde oturan tarafsız Sünniler istemeye istemeye yayılan dedikoduların etkisiyle Milönü'ne koşarlar. Oysa camiye ne patlayıcı madde atılmış, ne de dışarıdan ateş edilmiştir. Haberin hiçbir doğruluğu olmamasına rağmen, TRT'nin döndüre döndüre Çorum'da cami bombalandı diye haber vermesi, katliamın iyice yaygınlaşmasına sebep olur. İskilip yolu üzerinde Yazı mahallesinin çıkışında biri kadın 7 kişi elleri bağlı olarak silahla öldürülmüş bulunur. SSK Hastanesi'nin morgunda 7 ceset bulunmaktadır. Ölü sayısı 17'ye çıkmış. Kimliği tespit edilenler: İsmail Solmaz, Veli Solmaz, Hasan Bağzık, Rıza Candan, Ahmet Doğan, Şükrü Yalçın, Mehmet Yılmaz, Mehmet Şahinci, Mustafa Yıldırım, Aziz Gündoğdu, Ali Paçacı...

Çorum Katliamı, 57 yurttaşın hayatını kaybettiği, 200'ün üstünde yaralı; 300'e yakın ev ve işyerinin tahrip edilerek yakılması; binlerce ailenin göçüyle tarihin en karanlık sayfaları arasında yerini aldı. Katliamın belgeleri 'kozmik odaların' raflarından indirilerek hesaplaşılmayı bekliyor. Türkiye'deki bütün katliamların gerçek sorumluları ortaya çıkarılıncaya dek özgürlük, adalet, demokrasiden bahsetmek mümkün olmayacak...

Katliamlar devlet politikası

Türkiye topraklarında yaşanan tüm katliamlar gibi Çorum Katliamı da bir devlet politikası olarak ortaya çıktı. Öncülü örnekleri Malatya'da, Maraş'da, Çorum'da, Sivas'ta görülmüştür. Özellikle son 30 yıldır da Kürt illerinin her bir köşesinde saymakla bitmeyecek yoğunlukta binlercesine tanık olmaktayız.  Katliamcılar  tarafından 'Bin operasyon yaptık' diye itiraflarda bulunulmuştur. Ve bugün de katliam politikaları devam etmektedir. 12 Eylül öncesinde  Özel Harp Dairesi'nin komutanları katliamları 'muhteşem örgütlenme' diyerek açıkça üstlendiler.

Diğer taraftan ise katliamcıların yargılanması, hesap sorulması 'derin güçlerin' marifetleriyle hep engellendi. Kimi katliamların sorumluları yakalanıyor gibi gösterilse de işin özüne dokunulmadı. Katliamcıların liderleri her iktidar döneminde işlerinin başında olmaya devam etti. Bu gerçek Çorum Katliamı'nda da değişmedi. Bu katliamların hepsinin arkasında, 'Özel Harp Dairesi'nin, JİTEM'in, Ergenekon'un' kanlı parmak izi çıktı.  Yani işin özü TC devletinin izi çıktı. Çorum Katliamı'nın hesabını sormak, bugün işlenen katliamlara sessiz kalmayarak, katliamcılara karşı sesini yükseltmekten geçiyor.

Dün bize kanlı katliamları reva görenler bugün iktidarda olanlardır, onlar ile kol kola bu ülkeyi yönetenlerdir. Bugünün Alevisever  ( !) devlet yöneticileri, 1980 öncesinin dinci ve faşist çeteleriydi. Bunu asla unutmayalım, onlar kuzu postuna bürünmüş kurtlardır. Ve puslu havada avlanmayı çok severler. Bugünde bize zorunlu din  dersleriyle, Milli Eğitimi kökten imam hatiplileştirerek, Alevi çocuklarını zorla kuran derslerine katarak, son darbeyi vurup asimile etmeye çalışıyorlar. Aleviliği tarihsel köklerinden kopararak, « İslamın enteresan bir yorumu vb. » tanımlamalarla özgünlüğünü silmeye çalışarak tüm toplumu Sünnileştirme hedefine yürüyorlar.

Çorum katliamından ders çıkarmak, dünün katliamcıları, bugünün iktidar yürütücüleri gerici faşist iktidar ittifakının gerçek yüzünü teşhir etmekten geçiyor. Asimilasyona hayır demekten, başta Kürt halkı ve ötekileştirilmiş tüm toplumsal kesimlerle bütünleşmiş birleşik bir Alevi örgütlenmesini  yaratmaktan geçiyor. Yine bizim adımıza kimsenin ama dışımızdan hiç kimsenin kimliğimizi tanımlamasına izin vermemekten geçiyor. 

Diyanete Hadi ordan diyebilirsen, Bülent Arınç’a sen kim oluyorsun da bizim inancımızı bizim adımıza tarif ediyorsun diyebiliyorsak dün yaşadıklarımızdan ders çıkarmışız demektir.

 

Son Güncelleme: Salı, 24 Temmuz 2012 06:03