Şuanda 99 konuk çevrimiçi
BugünBugün3241
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10965
Bu ayBu ay10965
ToplamToplam10479389
biz kaç kişiyiz? PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Perşembe, 02 Ağustos 2012 18:34


Sanıldığının aksine çok muyuz? Ya da, sanıldığı gibi çok mu azaldık?

Biz kaç kişiyiz?

Son on yılda, eskide hiç kullanılmayan yeni bir kavram var. Sıkça kullanılıyor.

‘’eski solcu’’ ya da ‘’eski solculardan’’ diye bahsedilir olduk. Bu kavramlar 12 eylül sonrasının kavramlarıdır. Neden sıkça kullanılıyor dersiniz?. Eski solcu ya da eski solcular kavramları ile anılan yada öyle tanıtılan kişi, kendisinin bu biçimde adlandırılmasına ne diyor? Tepki duyarak karşı mı çıkıyor?   Suskun kalıp  onaylıyor mu? Nasıl bir karşılık veriyor?

Tüm bu ve benzeri soruların cevaplarını aramak için yakın tarihimize, 12 mart ve 12 eylül dönemi sonrasına bakarak bir karşılaştırma yapınız.

12 mart döneminde karşı karşıya kaldığımız tahribat, fiziki olmaktan öteye gidememişti. 12 Eylül’de böyle olmadı. fiziki tahribatın yol açtığı hasarın çok daha vahimi, psikolojik ve moral gücümüzün önemli oranda zaafa uğratılmasıyla sonuçlandı.

Bu bakımdan, gerek 12 Mart, gerekse de 12 eylül yıllarının sol cephede yarattığı tahribatın beyinlere yansıması birbirinden son derece farklı olmuştur.

Detaylara girmenin anlamı olduğunu sanmıyorum. Bunlar biliniyor. Günü birlik yaşantımızda, her defasında tekrar tekrar karşılaştığımız sosyal ilişkilerimizden biliyoruz.

Çok çok azaldığımızın farkındayız. Biz çok azaldık.

Değerlerimize yeteri kadar sahip çıkamadığımız için azaldık.

Haksız değildik elbette. İdeallerimiz ve bu ideallerimizi gerçekleştirmek adına yaptığımız tüm eylemlerimizde haklıydık.

Eylemlerimizin haklılığını muhataplarına yeterince anlatıp, muhataplarımızla birlikte hareket edemediğimiz için azaldık.

İnatlarımız vardı. İnat etmekteki kararlılığımız haklıydı.

İnatlarımızda ısrar edemediğimiz için azaldık.

Israr etmeyerek ikna edebilme yeteneklerimizi kullanabilme azmimizin kırılmış olmasından dolayı  azaldık.

Uğruna mücadele ettiğimiz değerlerimizin göz göre göre çiğnenerek keyfi amaçlar uğruna kullanılmasına seyirci kaldık.

İyi niyetlerimiz, saf ve tertemiz duygularımızı art niyetsiz ortaya koymamıza karşın, tertemiz duygularımızın hovardaca harcanarak un-ufak edilmesi karşında susukun kaldığımız için azaldık

Kendimize ve omuz omuza mücadele ettiğimiz yoldaşlarımıza karşı sonsuz bir güven duyduk. Son derece haklıydık. Sonsuz güven duygularımızın erozyona uğratılması karşısında azar azar azalmaya başladık..

Kaç kişi kaldık?

Bugün kaç kişiyiz?

Kestirmek çok zor.

Sanıldığının da ötesinde azaldığımızı tekrarlayıp durmak çoğalmanın nedeni olmuyor. Ciddi sorunlarımız var.

Sorun, azaldığımızın fark edilmesine karşın, yeniden nasıl çoğalabiliriz sorusuna yeterli ilginin gösterilip gösterilmediği, yada gösterilmek istenip istenmeyeceği noktasında  düğümleniyor.

Bu ilginin, tek başına gösteriliyor olması önemli bir devrimci sorumluluk olsa bile yeterli olması mümkün olmuyor.

Bal bal demekle ağzın tatlanmayacağı  gibi, azaldık azaldık demekle de çoğalınmıyor.

Aşınmış değerlerimiz, örselenmiş güven sorunlarımız var. Geçmişte yaşanan ve güvensizliğe neden olan sorunları tekrarlayarak bir yere varmak elbette mümkün değil.

Mutlaka tekrarlayacağız ama, aşmak için tekrarlayacağız.

Yeteri kadar tekrarlandığı söyleniyor. Haksız sayılmazlar. Aşmak için de tekrarlamalıyız. Aşmak için ne yapılabilinir? Onu tekrarlamalıyız...

‘’Mayasız yoğurt çalınmaz’’ bu kesin. Ne kadar azalmış olsak bile mayamızın kaybolmadığı da bir o kadar kesin.

Bu mayanın çalınması, yoğurdun yapılması gerekliliğine inanan, buna ihtiyaç duyanların tekrarlaması gereken de zaten bu oluyor.

Ne yapılabilinir?

Yada, ne yapabiliriz?

Sorularının tekrarlanarak ne yapılacağını bulmak yeni bir heyecan ve en azından belli ilkeler etrafında yan yana durabilmekten geçiyor.

Fazla uzağa gitmemize gerek yok. Bölgemiz Orta-Doğu’da fırtınalar esiyor. Orta-Doğu bir yana, kendi ülkemizde esiyor. Sözüm ona, uyduruk ‘’bahar havaları’’na takılıp kalmadan, yanı başımızda, son 30 yıldır deste deste çiçek açan ‘’Kürt baharı’’ yaşanıyor. Kürt baharına karşı  tavır, mayalarımızda var olan dayanışma yetilerini kaybetmemiştir. Yan yana durmamızı için yeterli bir neden olamaz mı?

Ölülerimiz var.

İdeallerimiz uğruna toprağa verdiğimiz ölülerimiz.. Ölülerimizin geride bıraktıkları var.

Söylenmese de bizlere emanet edilmiş olan ölülerimizin evlatları var.

Hapishanelerimiz var.

Hapishanelerde ölümcül hastalıkların pençesinde yaşam savaşı veren mahkumlarımız var.

Mayalarımızdaki dayanışma ruhu elbette sulanmamıştır. Bu ruhun yeniden ve yeni bir heyecanla canlanması gerekmez mi?

Bu gereklik bir araya gelip yan yana olmamıza engel olur mu?

Küçük ayrıntılara takılıp kalmadan, büyük hayallerimizin gerçekleştirilmesi adına küçükten ama sabır ve kararlılıkla başlamak için neyimiz eksik?

Biz çok azaldık.

Azaldık ama kaç kişiyiz peki?

Bilen var mı?

Çoğalmak için bilmek gerekmez mi?

Çoğalmak için neyimiz eksik?