Şuanda 257 konuk çevrimiçi
BugünBugün3327
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11051
Bu ayBu ay11051
ToplamToplam10479475
hatay'da ne oluyor? PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazartesi, 27 Ağustos 2012 11:00


Soruyu şöyle de sorabiliriz aslında Suriye’de neler oluyor? Biliniyor Arap Baharı adı altında bölgemizde yaşanan değişimler artık gelip ülkemizin kapılarına kadar dayanmıştır. Türkiye devleti şimdi açıktan Suriye’deki iç savaşta aktif bir taraftır. Özgür Suriye Ordusu isimli vahşi terör örgütü mensupları Türkiye’de eğitiliyor ve silahlandırılıp Suriye’ye sokuluyor. Suriyedeki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınanların barındığı kamplar adeta askeri kışlalara dönüşmüş durumda. Hatayın yerli halkı artık sokaklara çıkamaz duruma gelmiş.  AKP devleti ise el altında mülteci adı altında bölgeye yerleşen  katilleri desteklerken, yaşanan tehlikeli gelişmelere ise seyirci kalmaktadır.

AKP ve medyasının mezhep odaklı hedef gösterme ve nefret söylemi, Hatay’da ciddi boyutlara varmış durumda. Malatya’da patlak verenin, bir “davulcu” meselesi kadar basit olmadığı, göz göre göre kıyıma sebep olacak bir mezhep çatışması zemini oluşturulduğu artık görülmek zorunda. Görülmeyen asıl tehlike ise Hatay ve çevre illerinde olanlar. Bu yüzden Hatay halkı diken üstünde.
Hoşgörü ve kardeşlik kenti diye bilinen Hatay’da uyumak, tilki uykusuna yatmaktır artık. Gözünü saldırıya açma ihtimalini barındıran bir kaygıyla uyumaktır. Ya da gözünü açarken, “Savaş çıktı mı?” diye soran gözlerle güne başlamaktır. Bütün bu kaygıların altında yatan şey, AKP’nin yarattığı ve medyanın sorumsuzca körüklediği mezhep çatışması ihtimalidir. Çünkü Suriye’ye yönelik küresel saldırının ana hedefi Esad ve Esad’ın mezhebi olunca, Hataylılar, yaratılmak istenen algının ilk farkına varanlar ve hissedenlerdir.

Hatay halkının ruh halini  anlamak için; Alevilerin bölgemizde geçmişte yaşadıklarını bilmek gerekiyor. Bazen bu da yetmez, ayrıca Alevi kökenli bir toplumda yaşamamış olanların bu derin kaygıları anlaması da pek olası değil zaten. Çocukluğu ve gençliği hep ötekileştirilmiş bir ruh hali içinde olanlar bunu anlayabilir. Ailemiz bize her sabah şunları öğütlerdi, oğlum bu toplumda bir yer sahibi olmak istiyorsan Alevi inanç kimliğini ve Kürt ulusal kimliğini olur olmaz yerde açıklama, güvenmediğin hiç bir arkadaşına kim olduğunu söyleme. İşte ben de bu ruh hali içinde Üniversiteye gidene kadar gerçek kimliklerimi olur olmaz yerde hiç açıklayamadım. Oysa haykırmak isterdim kimliklerimle gurur duyduğumu.  Neyse işte bir hoşgörü ve kardeşlik kenti olan Hatay, şimdi toplumun birbirine düşürülmek istendiği bir savaş sahasına dönüşmek üzeredir. Kendisine ilericiyim, devrimciyim, insanım diyen hiç kimse hangi sebeple olursa olsun bu duruma seyirci kalamaz.

Bulunduğumuz hemen her yerde Hatay halkının yalnız olmadığını, Hataylı Alevilere yönelik katliam  içerikli tehditlere papuç bırakılmayacağını somut girişimlerimizle göstermek durumundayız. Bu bizim 40 yıllık devrimci yaşamızın asgari gereğidir aynı zamanda.

Hatay halkı kaygılarını, duyumlarını anlatmaya devam ediyor;
“Hatay’ın içinden, kamptan ‘Esad’ı hallettikten sonra sıra size gelecek’ tehditleri yapıldı ve ne polisimiz ne de hükümetimiz buna karşı hiçbir şey yapmadı” diyorlar. Bu algıyı besleyen AKP ve onun medyası, Hatay halkını Alevi-Sünni diye kutuplaştırmayı başarıyor gibi. Bir taraftan “Alevi Esad, din kardeşlerimizi katlediyor” algısı yaratıldı, diğer yandan, “Aleviler silahlanıyor, Esad için savaşıyorlar” propagandası yapılıyor. Hatay’daki tüm Alevilerde ciddi bir tedirginlik yaratan bu atmosfer, sihirli bir el tarafından sosyal paylaşım sitelerinde derinleştiriliyor.”  (kaynak  Hamide Yiğit)


Örneğin REYHANLI/HATAY isimli bir sosyal paylaşım sayfası, “İranlı Şiiler Hatay’dan yoğun bir şekilde toprak satın alıyor, Esad yanlıları, Şiilere yardım ediyor. Amaçları Hatay’ı da içine alan bir Nusayri Devleti kurmaktır. Biz Sünnileri Hatay’dan kovacaklar. Bu Alevilere asla izin vermeyelim” propagandasını yaydı. Bu paylaşımın yarattığı etki, tam bir kışkırma hali. Yapılan yorumlardan bazıları: “Alevileri Hatay’da istemiyoruz, cehenneme gitsinler… Esad’ın köpekleri.. Dindaşlarınız Lazkiye’de cehenneme gönderildikten sonra sıra siz Samandağ’lılara gelecek…” Bu tür yorumlarda açıkça belli olan tüyler ürpertici gelişmeler var.


Hatay halkı bir boyutuyla bu kışkırtmaların üstesinde gelebilir belki, ama mesele tek boyutlu değil. Hatay halkı hissiyat olarak bir çıkmaza doğru sürüklendiğini ifade ediyor ve kaygılanıyor. Yalnızca “Esad’ın gitmesi”ne odaklanan kontrolsüz, asitmetrik ve oldukça nefret içeren kirli bir savaş yürütülüyor.

Esat düşse de düşmesede tehlike devam ediyor. Hatay halkı iki türlü durumda da derin bir kaygı içinde yaşıyor, bölgede halk içinde dolaşan gazetecilerin halktan aldığı izlenimler bunu yeterince açığa vuruyor. Bir boyutu şudur kaygının: “Her halukarda büyük bir tehlike var. Eğer Esad düşer de amaçlarına ulaşırlarsa, dedikleri gibi sıra bize gelecek kaygısını yaşıyoruz. Kaygılanmak için yeteri kadar sebebimiz var. Özgür Suriye Ordusu isimli katiller sürüsünün, Alevileri hedef göstererek ‘sıra size gelecek’ tehdidine karşı hükümet ve polis kılını kıpırdatmadı, Hatay halkını rahatlatacak bir adım atılmadığı gibi, bu çirkin kışkırtmalar devam etti. Sınırda ‘Devrimden sonra Alevilerin malları da kadınları da size helaldir’ mektupları ele geçirildi. Amaçlarına ulaştıkları takdirde tehlikenin boyutu büyüktür.”
İkinci boyutu: Bu kadar kinlenmiş bu güruh eğer Esad’ı düşüremez ve yenilgiye uğrarlarsa da büyük tehlike ile karşı karşıyayız diyorlar. Çünkü bunlar tekrar Suriye’ye gidemezler. İhanetin, işbirlikçiliğin ve yaptıkları onca katliamın karşılarına çıkacağını biliyorlar, o yüzden gidecek yerleri yoktur. O zaman büyük bir olasılıkla Hatay’a yerleşeceklerdir. O zaman da yenilginin öfkesi de eklenince, durum tam bir felakete dönüşebilir. Yağma, talan ve katliam.”
Kamptaki 15-16 yaşlarındaki çocukların diline hakim olan tek sözcük; “katliam”dır. Çocuklar bile “Allahın izniyle hepsini katledeceğiz” diyorlar. Bu tehlikenin farkındayız ama Türkiye pek farkında değil.

Evet ne yazı ki, Hatay halkı saf duygularla Türkiye devletinin olayların farkında olmadığını düşünüyor, oysa açıktır ki, AKP devleti bölgemizdeki boğazlaşmada taraftır. Vahabi ve Selefi  önderlikli sözde İslamcı, katiller şebekesinin yanında  açık taraftır ve bu savaşın baş finansörlerinden birisidir. AKP’den medet ummak ile, İhvan’dan, El Kaideden medet ummak aynı kapıya çıkar. Yüzyıllardır değişik inanç ve etnik kökenlerden insanların kardeşçe ve büyük bir hoşgörü içinde yaşadığı Hatay kenti, 1938’den beri devletin bilinçili bir şekilde teşvik ettiği dışardan göç ile bu özelliğinden çok şey kaybetmiştir.  Şimdi de Suriye’de yaşanan dışardan kışkırtılan iç savaş dolayısıyla gelen Mülteciler eliyle bölgenin dengesi değiştirilmeye çalışılıyor. Geçmişte nüfusunun büyük çoğunluğunu Nusayri Arap Alevilerinin oluşturduğu bu kardeşlik kentimiz son yıllarda yaşanan dış göçler ve son olarakta bu mülteci akını ile birlikte bu özelliğini yitirmiştir. Aleviler artık bu kentte azınlıktır. Ve devletin de karşı tarafı kışkırtma politikası ile birlikte büyük bir tehlike içindedirler.

Bu tehlikenin bertaraf edilmesi, başta ülkemizin devrimci demokratik örgütlenmelerinin, tek tek devrimcilerin, ilerici sivil toplum örgütlerinin, kendisi de yüzyıllardır imha ve inkara maruz kalmış Kürt halkının, Kürt-Türk hala yasaklı olan Alevi inancı mensuplarının, laik müslümanların ortak tutum ile seslerini yükseltmelerine bağlıdır.

12 Eylül öncesinde ve sonrasında örgüt ayırımı yapmaksızın tüm devrimcilere kucak açmış, onları sıcak sofralarında misafir etmiş, aranan binlerce devrimcinin ülkeden sağ salim  çıkabilmesi için her türlü riski göze almış Hatay halkını savunmak en çok ta bizlere düşmektedir. Esat rejimine nasıl baktığımız konusundaki ayrı düşünceler bu konuda ortak tutum almamız önünde engel değildir.

Bugün yaşanan son gelişmeler, bölgede yaşayan Arap Alevilerini büyük bir tehlikenin içine sürüklemektedir. Bunu bilmek için Suriyeli muhalif güçlerin işlediği insanlık dışı cinayetlere bakmak yeterlidir. Yakaladıkları insanları diri diri kesen, ölüleri binaların tepelerinden beton zeminlere atan bir zihniyetin eline iktidar geçtiğinde neler yapabileceğini bilmek için kahin olmaya gerek yok sanırım. Esat  diktatörlüğünün yaptığı zulümler, onun yerine geçecek olanların başkalarına zulüm yapmasına haklılık kazandırmaz.  Devrimci tutum gelenlerin gidenleri aratmadığı bir rejim için mücadeledir. Yoksa işte orada bir halk muhalefeti var vs. diyerek dış müdahaleleri görmezden gelen, değişim isteminin içten geldiğini söyleyerek bu zalim rejim gitsin de ne olursa olsun demek bütüne değil, parçaya bakarak değerlendirme yapmaktır ve bundan dolayı da doğru tutum değildir.

Bugün somut olan Esat rejimi gitsin veya gitmesin, Suriye’de ve Hatay’da yaşayan Nusayrilerin büyük bir kıyım tehlikesi içinde yaşadıklarıdır. Bize düşende bu politikaları teşhir etmek ve gücümüz oranında Hatay halkının geleceğini savunmaktır.