Şuanda 165 konuk çevrimiçi
BugünBugün3280
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11004
Bu ayBu ay11004
ToplamToplam10479428
Alevi asimilasyonunun son halkası: hacca gitmek PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazartesi, 10 Eylül 2012 18:03


"Hararet nardadır, sacda değil
Keramet hırkada,taçda değil
Her ne ararsan kendinde ara
Kudüs'te,Mekke'de,Hac'da değil."

 

 

Yukarıdaki dizelerin Hacı Bektaş Veliye ait olduğu söylenir. Ancak gelin görün kü, şimdilerde adlarının önüne Hacı Bektaş koyan bazı sözde Alevi örgütlenmeleri haca gitmek için Diyanet İşleri Başkanlığından kontenjan talebinde bulunuyorlar.yandaş medya da bu küçük grupların amacı belli girişimlerini süsleyerek yansıtmakta yarış içine giriyor. Türkiye de başını AKP’lilerin çektiği tabanı olmayan Ehlibeyt Federasyonu çizgisinde kurulan tabela örgütü Avrupa Alevi Federasyonu Başkanı Fuat Mansuroğlu Alevilerin bu yıl ilk kez Hacca gideceğini söylüyor. Mansuroğlu « Ehlibeyt Alevilerinin kafilesinde şu an 100 civarında kişi kayıtlı.. biz bunu öteden beri yapmak istiyorduk. Ancak bu seneye nasip oldu. İnşallah bu yıl kafile olarak ilk haccımızı gerçekleştirmek istiyoruz » diyor


Şu an 3 Alevilik grubu olduğunu, dördüncüsünün ise oluşmakta olduğunu söyleyen Mansuroğlu bunları şöyle özetledi:
“Köln’de bir grup var. Orada olaya ateist ve ideolojik açıdan yaklaşanlar toplanıyor. Aleviliği kültür biçimi olarak görüyorlar. Bizim bunlarla işimiz ve irtibatımız yok. Sonra bir Cem Vakfı grubu var Türkiye’de. Bunlar da Aleviliği Şamanizmden unsurlar taşıyan, Hıristiyanlığa daha yakın bir din olarak görüyorlar. Türkiye’de bugünlerde kurulmak istenen ve Diyanet’e alternatif gibi düşünülen Alevi İslam İşleri Teşkilatı bu grubun çalışması. Biz bunu kabul etmiyoruz. Şimdilerde bir de bir Alisiz Alevilik anlayışı doğuyor.”

Fuat Mansuroğlu kendi grupları olan Ehli Beyt Alevilerinin anlayışını ise şöyle özetliyor: “Alevilik İslam’ın dışında gösterilemez. Bu tartışmaların olması bile talihsizliktir. Çünkü Alevilik İslam taa kendisidir. Hz. Peygamberimiz vefat ederken ‘Size iki emanet bırakıyorum. Bunlar Kuranı Kerim ve Ehlibeytim” demiştir. Hz. Ali’nin yolundan gittiğini söyleyenler nasıl Aleviliği İslam’ın dışında gösterebilir? Hz. Ali’nin tarihi şahsiyeti belli. Her Müslüman hem SUNNİ (abç), hem de Ehli Beyttir. Mesela Hz. Ali camide öldürüldü diye camiye gitmeyenler var. Peki ya Hz. Ali sofra başında öldürülse sofraya oturmayacak mıydınız? Mesela bir Hacı Bektaş-ı Veli Mevlana döneminde yaşamıştır. Mevlana ile dostane ilişkiler içinde olmuştur. Tüm Bektaşi fıkraları uydurmadır, bu şahısa yakıştırmadır ve kendisiyle uzaktan yakından alakası yoktur. Hacı Bektaş-ı Veli Osmanlı’nın manevi mimarlarından sayılır. Onun dergahından yetişenler Anadolu ve Avrupa’ya yayılmıştır ve bugün bile hala Balkanlarda dergahları vardır. Aleviliğin doğru anlaşılması lazımdır. Bizim hedefimiz bütün Müslümanların kardeşliğidir.”

yine bir başka tabela örgütü Almanya Alеvi İslam Birliği (AAİB) Genel Başkanı Alişan Hızlı, Almanуa'dan hacca gitmek istеyеn çоk sayıda Alevi оlduğunu bildiriyor.. Hızlı, Diуanet İşlеri Türk İslam Birliği'ne (DİTİB), kendіlerіne Hac kontenjanı аyrılmаsı için başvurdu.

"Biz İslаm dеğiliz", "Alіsіz Alevilik" gibi söylemlerin Alevi toplumunu rencide ettiğini vurgulayan Alişаn Hızlı, geçtiğimiz yıl İran'da Mеşhеd ve Irаk'tа Kerbela'yı ziyаret ettiklerini belirtti. Almanуa Alеvi İslam Birliği Başkanı Hızlı, şunları söуledi: "İmam Ali'nin evini, camisini ziyаret ettіk. İmam Hüѕeyin'in mekanını, 12 İmamların mekanlarını ziyaret ettik. Her yerde Alevi toplumunda, yanі Ehli Beyt evlatlarında namaz var, niyaz var, dua var, Kur'an vаr. Oradan döndükten sonra Alevi kanaat önderleri bana, 'Başkan bizе yardımcı оl, biz Pеygambеr efendimizin mekanını da ziyarеt etmek, Haссa gіtmek іstіyoruz' dediler. Zaten Aleviler tek tek, ben Aleviyim demeden gidiyorlаrdı. Bunu resmileştirelim deyіp konuуu öncе yönetim kurulundaki аrkаdаşlаrımızlа görüştük."

Aleviler olarak Hacca gіdeceklerіnі duyulmаsı üzerine az saуıda eleştirilerin yanı sıra Alеvilеrdеn yoğun takdir telefоnları аldığını bildiren Hızlı, "Beni eleştiren üç kişi oldu. Ama yüzlerce telefon geliyor, mutlu olduklarını belirtiyor, iyi yapıyorsun dіyorlar." dеdi.

DİTİB Hac ve Umrе Hizmetleri Müdürü Ali Özdemir ise, "Alеvi kardеşlеrimiz hаccа gitmek istediklerini bildirdiler. Hacca gіtmek іsteyіp bіze müracaat eden tüm Müslümanlara уardımcı olmak bizim bіr yükümlülüğümüzdür. Ama biz bir kontenjan veremiyoruz, kontеnjanı Suudi Hac Bakanlığı veriyor. Alеvi kardeşlerimize, bize verilmiş olan kontеnjan içindе yer vereceğіz. Kendi din adamlarını da götürecekler. Ufak dа olsa Alеvilеrin hacda farklı uygulаmаlаrı var. Alevi kardeşlerіmіzіn Hac ile ilgili talеbi benіm bildiğim bir ilk ve bu anlamda çok önemlі." diye konuştu.

 

Evet bu kurumda Türkiye’de her dönemin adamı proffesör İzzetin Doğan’ın kurduğu CEM VAKFI’na bağlı olarak çalışıyor. Amaçları ayan beyan ortada, kimisi doğrudan AKP yandaşı,  Fermani Altun gibiler, kimisi Fetullahın ve Musa Serdar Çelebinin arkadaşı, İzzetin Doğan gibiler.  40 yıl bu ülkeyi yöneten Demirel açıkça İzettin’inin kendileri tarafından Alevileri düzene bağlamak için görevlendirildiğini söylüyor. Bu görevlilerden biri de Fermani Altundur. Yukarda adı geçen kurumlar da bu kişilere bağlıdır. Görevleri Alevileri Sünni İslam içinde eritmektir. Fuat Mansuroğlu yukarda açıkça söylüyor.  « her müslüman hem Sünni hem Ehli Beyttir »  Aleviler de İslamın özü olduğuna göre( !) herkesten daha çok Sünnidir demek istiyor.  Düzenin kuklaları, yolumuzu bozmak için özel görevli düşkünler  şimdi Alevilerin ne kadar daha fazla Müslüman olduğunu  efendilerine anlatmanın ve onlardan aferin almanın gayreti içindeler.

 

Oysa tarihe baktığımızda hiç te öyle olmadığın, Alevilerin İslamın özü olmadığını gösteren binlerce olay ve belge bulabiliriz. Bir defa Aleviler  bir çok etnisiteden oluşmaktadır ve dolayısıyla bir arap ailesi olan Muhammed’in ailesine doğrudan bağlı olamazlar.  Düzmece sahte soy secereleri ile kendilerini bilmem kaçıncı göbekten ehli beyte bağlayanlar  bu bilgi ve iletişim çağında ancak kendilerini aldatabilirler.   Tarih bunun tersini söylüyor, Kızılbaş Aleviler inanç kimliklerinden dolayı Müslümanlar tarafından saldırıya maruz kalmış, kıyıma uğramıştır.  Islamın özü olan bir inancın mensupları nasıl olur da tarihin her döneminde müslümanlar tarafından kıyıma uğrarlar ? Aleviler bu soruları sormaktan aciz bir toplum mudur ? elbette değil, artık Aleviler yasak perdesini araladılar, artık kimliğini haykıran bir Alevilik doğuyor bu coğrafyada, takiyesi olmayan, gizlisi saklısı olmayan bir Alevilik doğuyor.  Egemenlerden korkarak yapılan gizli cemler, ayan beyan cemevlerinde yürütülmekte, semah dönülmektedir.  Bu tür bizi özümüzden koparma girişimleri Aleviler arasında rağbet görmemelidir, görmeyecektir de.

 

En büyük Alevi katillerinden biri olan  Sultan Selim, vezirleri ve uleması ile görüştüğü sırada: «  Madem ki Kızılbaş serdarlarının tahrikâtı önlenip anların hakkından gelinmeye, zararları devam etmek muhakkaktır. Zira Anadolu vilayetinde olan Kızılbaşlar, Şah İsmail ile iştirak üzere olup gaibane ana iktida ve ehl ü ıyal ve mal ve menallerin yoluna feda ederler ve iktidarı olanlar birçok nezr ve hediyeler ile ziyaretine giderler ve halifeleri ile her yıl nezirler (yardım, adak MB) yollarlar.(…) Bundan akdem Padişah, Anadolu’da aram eden Kızılbaşlar’ı teftiş için hükkâm-ı memâlike (yöre yöneticilerine MB) hükümler gönderip, yedi yaşından yetmiş yaşına varınca Kızılbaş olduğu sabit olanların isimlerini deftere kayd ile kendisine gönderilmesini emretmişti. Padişahın emri üzerine tahkik ve teftiş neticesinde kırkbin kişi tevkif olunarak kimi katledilmiş ve kimisi haps olunmuştur“ (Tacü’t-tevarih, Cilt-2,s. 245. Hemen belirtelim ki, İdris-i Bidlisi, doğrudan Yavuz Selim’e ayırdığı Farsça eserinde bu sayının 50 bini aşkın olduğunu bildirmektedir.)

Üstte de vurgulandığı gibi,  Osmanlı Şeyhülislamları, aynı zamanda Halife de olan Osmanlı padişahlarının emir ve fermanlarına dinsel kılıflar uydurmuşlardır. Yavuz Selim’in Şeyhülislamı olan ünlü İbn-i Kemal ve Kanuni Süleyman’ın Şeyhülislamı olan ünlü Ebussuud Efendi dönemleri, bunun tipik örnekleriyle doludur.

Kuşkusuz, Osmanlı ulemasının Kızılbaşlar’a ilişkin fetvaları, Yavuz döneminde verilen ve 50 bini aşkın Alevi’nin katliyle sonuçlanandan ibaret değildir. Sözgelimi Kanuni’nin ünlü Şeyhülislamı Ebussuud Efendi, „Kızılbaş tâifesinin şer’an kıtali helâl olup, katleden gâzi ve Kızılbaş tâifesinin ellerinde maktul olanlar şehid olurlar mı?“ yani „Kızılbaş topluluğundan öldürülmesi helal olanı öldüren gazi, Kızılbaş topluluğunun eliyle öldürülenler şehid olur mu?“ yolundaki bir soru karşısında şu fetvayı veriyor: „Olur, gazâ-i ekber ve şehâdet-i azîmedir“ (Evet olur, din yolunda en büyük savaştır, Tanrı yolunda büyük bir şehitliktir…“

Şeyhülislam Ebussuud Efendi, Kızılbaşlar’la ilgili diğer fetvalarında da, İbn-i Kemal ve benzeri Osmanlı ulemasının iddialarını ve suçlamalarını yineler. Osmanlı İslam yönetiminin, Kızılbaşlar’a bakışını yansıtan bu türden bir suruyu ve Ebussuud fetvasını, bugünün Türkçesiyle birlikte izleyelim:

Soru- Adı geçen topluluk Şii olduğunu ileri sürer, lâilâheillâllah derken bu aşamayı gerektiren davranışlar nedir, açık-seçik, geniş bilgi verile!
Cevap- Peygamber,(ehl-i sünnet topluluğunun da içinde bulunduğu yetmiş üç topluluktan yalnız ehl-i sünnet kurtulacak, ötekiler ateşe atılacaktır) buyurmuştur. Bu Kızılbaş topluluğu o yetmiş üç topluluktan bile değildir. Herbirinden biraz kötülük, biraz suç, biraz ortalığı karıştırıcılık almış, kendi inançlarına göre benimsedikleri küfüre, sapkınlığa katıp karıştırmış, yeni bir küfür yolu yaratmışlardır. Gün geçtikçe de çoğalmaktadırlar. Şimdiye kadar sürdürdükleri bilinen kötülükleri, suçları konusunda şeriat kuralları gereğince geniş anlamlı yargı şudur: O acımasız kişiler yüce Kur’an’ı, yüce şariatı, İslam dinini küçümsemekle,şeriat kitaplarını yermekle, ocağa atıp yakmakla, din bilginlerini kendi bilimleri uğruna acımasızca suçlamakla, liderleri (şeyhleri) olan arabozucu kötü kişiyi Tanrı yerine koyup önünde eğilmekle,haram olduğu kesinlikle ortaya konan, dince yasaklanan içkileri üretip içmekle, Ebubekir ve Ömer’e sövmevkle kâfir olduklarından başka; Peygamber’e bile kötü sözler söyledikleri ortaya çıktığından, çağlar boyunca gelen bilginlerin ortak konuda birleşen yargıları gereğince katledilmeleri uygun görülmüştür. Suçlulukları konusunda kuşkuya kapılanlar da suçludur. » (M. Ertuğrul Düzdağ: Şeyhülislam Ebussuud Efendi Fetvaları Işığında 16. Asır Türk Hayatı, İst. 1972,s. 110- 111)(Aktaran Mehmet Bayrak)

Işte bugün biz Alevileri kardeş gördükleri yalanlarını söyleyenlerin atalarının bize bakışlarından bir kaç örnek sunduk.  Atalarının yaptıkları bu  zulümlerden dolayı Alevilerden özür dilemeyen bugünün yöneticileri  kardeş olduğumuza bizi ne kadar inandırabilirler ? ve yine tarihleri boyunca camiye gitmemiş, namaz kılmamış  Alevileri  bugün Sünni ilan edenler, Hacca götürmeye çalışanlar Alevi olabilirler mi ? Asla olamazlar, onlar içimize salınmış ajanlardır. Içimize salınmış yol bozuculardır. Tarihte de bu tipler var olmuş, ancak Aleviler her zaman bu tipleri düşkün ilan ederek aralarından uzaklaştırmışlardır.  Bugün de  uygulamamız gereken aynı yöntemdir. Aleviliği yok etmeye çalışan bu yol düşkünleri en hızlı bir biçimde teşhir edilerek Alevi camiası içinden sökülüp atılmalıdır.

Bakın yukardaki alıntıda görüldüğü gibi bizi 73 insan topluluğununun üyesi bile saymayanlar, nasıl olurda bize hiç bir hesap vermeden bugün  kardeş olduğumuza bizi inandırabilir ? Aleviler islam mıdır ? değilmidir ? içimidir, dışımıdır tartışmalarından önce bir tarihsel hesaplaşma yaşanması gerekmiyor mu ?  tarihte yaşadıkları kıyımlardan kurtulmak amacıyla dönem dönem takiye yaparak fiziksel varlıklarını bugünlere kadar koruyan Aleviler, yazılı bir tarihlerinin olmaması sonucu,  inançlarını nesilden nesile sözlü olarak aktarmış ve bu aktarış  sırasında zamanla kopukluklar yaşandığı için takiye için savunur gibi yaptıkları düşünceler, süreç içinde gerçekmiş gibi algılanmıştır.  Bizim Kerbela ile, Hüseyin ile, Ali ile bağımız bir gönül bağıdır. Haksızlığa uğramışların  duygusal bağıdır. Bundan ötesi takıyedir. Üzerinde yaşadığımız coğrafyada bugünün kitaplı dinleri  oluşmadan önce var olan bir inancın devamıyız.

Yaratılış felsefemiz ve tanrıya bakışımız sözkonusu inançların tam tersinedir. Inancımızda  insan kul olarak görülmez, insan tanrı ilişkisinden korku değil sevgi vardır. Tanrı ile insan bütünleşmesi vardır, hesap sorma mahşere bırakılmaz, bu dünyada sorulur. Bilinmezci değiliz, her şeyi sorgularız. Kitaplı dinler gibi bağnazlık yok inancımızda, zamana kendini uydurmasını bilen bir inançtır Alevilik. Bu değişimi Alevi Halk ozanlarının dizelerinde görebilirsiniz. Bundan dolayı bu dinler tarafından hep saldırılara uğradık. Bundan dolayı bizim hak yolumuz Ebusuudlar tarafından küfür yolu olarak adlandırıldı. Onun için atalarımız sohbetlerinde « Küfür imandır meclisimizde, biz küfür dergahında bulduk imanı» demişler . B iz « okunacak en büyük kitap insandır » diyenlerin evlatlarıyız. Biz « Her ne arar iser kendinde ara Mekke’de Kudüste hac da değil » diyenlerin evlatlarıyız.

Gerçeğin arayıcısı olan Alevilerin, ne Kudüs’te, Ne Mekke’de, ne Bağdat’ta işi olmaz. Bizi oralara götürmek isteyenler yol bozucusu düşkünlerdir. Bize düşen o yol düşkünlerini yalnız bırakmaktır.