Şuanda 324 konuk çevrimiçi
BugünBugün3366
DünDün3402
Bu haftaBu hafta11090
Bu ayBu ay11090
ToplamToplam10479514
çıkmaz sokaktan çıkmanın reçetesi PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazar, 28 Ekim 2012 14:40


Çıkmaz sokaktan çıkmanın reçetesi: HALKLARIN BİRLEŞİK MUHALEFETİ

 

 

Suriye’de aylardır süren iç savaş, giderek komşusu olan tüm bölgeleri de etkilemekte ve buralarda da küçük çaplı hareketlenmelere yol açmaktadır. Başta Hatay olmak üzere sınır kentlerimize kaçan Suriyeli mültecilerin arasında sıradan halkın yanında,  muhalif askerlerin bulunduğunu da artık açığa çıkarmış bulunuyor.

Türkiye;  merkezi Adana İncirlik üssü olan bir savaş yürütme merkezi haline gelmiş bulunmaktadır. AKP iktidarı Suriyeli muhalifleri her biçimde desteklediğini artık gizlememektedir. Hatay’ın birçok ilçesinde muhalifler bölgenin yerleşik halkını rahatsız edici davranışları alenen yapmaktan çekinmemektedir. Özellikle Aleviler ve Hristiyanların yaşadığı mahalleler ve ilçelerde halk büyük bir panik içindedir.

 Nüfusunun yüzde doksanı Alevi olan ve Türkiye’nin tek Ermeni köyünün bulunduğu Samandağ da bile Suriye’den bölgeye gelen muhaliflerin yarattığı korku ortamı halkı tedirgin eder hale gelmiş bulunuyor. AKP yeni belediyeler yasası yoluyla bugünkü Antakya sınırlarını üç ilçeye bölerek Alevileri merkezde söz sahibi olmaktan çıkarmayı hedefliyor.

Bu gidiş Hatay’ın bütününde ve Türkiye’nin değişik şehirlerinde yaşayan Arap Alevileri arasında büyük bir endişeye yol açmaktadır. Bu durumdan yararlanmak isteyen çeşitli çevreler ise bölgede cirit atmaktadır. Bugün Hatay adeta çeşitli ülke ajanlarının kaynadığı bir kent haline gelmiş bulunmaktadır. Basında bu ajanların sayısı binlerle ifade edilmektedir.

Bugüne kadar Kürt halkının haklı mücadelesinin kanla bastırılması için yırtınan ulusalcı solcu çevrelerde, Alevi-Sünni çelişkisinden yararlanıp bir güç haline gelme hesapları içinde sahte Alevi dostluğuna soyunmuş görünüyor.  Kürt sorunun da iktidarın taktik amaçlı sözde açılım politikasına bile cepheden savaş açmış bulunan bu sözde solcular, her ne hikmet ise bugün Esat yanlısı yüzlerini gizleme gereği duymadan ve sanki Esat Alevi olduğu için Batılı güçlerce devrilmek isteniyormuş yalanına sığınarak, Aleviler üzerinden savaşın tarafı imiş propagandası yapmaktadırlar. Oysa bu çevrelerin ülkemizde ve bölgemizde sürdürülen emperyalist politikalara karşıtlığı da özde değil sözdedir.

Bu sitede konuyla ilgili yazdığım  bir yazımda  Türkiyede yaşayan hemen tüm Alevilerin Esat rejiminin yıkılmasını istemeyeceklerini belirtmiştim. Bu Esat rejimini akladığım anlamına gelmiyor. Bir durumu tesbit ediyorum.  Aleviler bölgede olabilecek belirsizliklik ortamından endişe etmektedirler. Olası iktidar değişimlerinin kendileri için, bugünkünden daha kötü bir gelecek getireceğine inanmaktadırlar. Bundan dolayı Türkiye’de AKP’yi desteklemiyorlar. Suriye’de de Esatın devrilmesini istemiyorlar.

Türkiye’de de Esat rejiminin diktacı yönü, baskıcı katliamcı yönünü öne çıkarma yerine,  Suriye’nin Alevi kökenli Esat ailesinden dolayı,  Alevi devleti olduğu  öne çıkarılmış ve anti Suriye politikası buna dayanılarak geliştirilmiştir.  Oysa Suriye’de iktidar BAAS Partisi’nin başını çektiği bir iktidar kliğinin elindedir ve bu iktidarda köken değil çıkarlar ittifakı egemendir. Suriye’de zengin aileleri incelerseniz, ordu yapılanmasını incelerseniz kimlerin iktidar olduğunu anlarsınız. Bu iktidarda kökenin hiç bir anlamı yoktur.  Alevi olmak bir ayrıcalık değildir. Tam tersine Alevilik yoksullukla, yoklukla özdeştir Suriye’de.

Bugün Suriye’nin en yoksul halk kesimini Nusayriler oluşturmaktadır. Bu ülkede  Hristiyanlık ve benzeri inançların bir statüsü bulunurken, Alevilerin Sünni İslam dışında kendi başına bağımsız bir statüsü yoktur. Kendine ait ibadet yerleri yoktur. Yani inanç kimlikleri kabul edilmemiştir.

Bütün bunlara karşın tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Aleviler bugünkü Suriye rejimi çökerse kendilerinin doğrudan katliama uğrayacağı korkusundan dolayı mevcut Esat rejimini destekliyorlar.  Bu korkularında da haksız değiller. Esat sonrası gelecek rejimin, demokratik bir yönetime yol açmayacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok. Arap Baharı adı altında bölge ülkelerinde yaşanan iktidar değişikleri bölgede yaşayan azınlıkları, dışlanan kesimleri, emekçileri nelerin beklediğini göstermeye yetiyor.

Örgütlü bir  emek hareketinin,  ulusal kurtuluş hareketinin (Kürtler dışında) , sosyalist  hareketin, çevre hareketinin, kısacası emekten, haktan,  halktan,  eşitlikten, kardeşlikten ve bağımsızlıktan yana  anti kapitalist bir birleşik muhalefetin bulunmadığı bölgemizde, iktidar değişimleri de, egemenler arasındaki nüfus alanlarını genişletme mücadelesinden başkaca bir anlama gelmemektedir. Bu değişimlerden halklar lehine sonuçlar çıkacağını beklemek, büyük bir riya ve ikiyüzlülüktür.

Yine bunun tam tersi olan mevcut statükoyu koruma anılmayışı da, bir başka egemen gücün yedeğinde olmaktır. Her iki anlayışta, madalyonun bir diğer yüzüdür. İkisinin mücadelesi nüfuz mücadelesidir. Bizim ülkemizde de süren iktidar-muhalefet çekişmesi bu eksenlidir. CHP Suriye’de mevcut  statünün devamını savunarak Alevileri yedeklemeye çalışırken, AKP Sünni İslam söylemini öne çıkararak, inanç ayrılığı temelinde iktidarını bir on yıl daha sürdürmenin planlarını yapmaktadır.

Ülkemizde yaşayan Kürt,Türk,Arap Alevileri de, geçmişlerinde uğradıkları kıyımların bir kez daha yaşnmaması adına gerek Suriye’de, gerekse de Türkiye’de mevcut statükonun korunmasından yana tutum almaktadırlar. Oysa bugün Kürtlerin bir statüye kavuşmasına en çok muhalefet eden bu Kemalist çevreler, yarın iktidar olduklarında Alevilere  yine bir şey vermeyeceklerdir. Cumhuriyetin hemen başında Tekke ve Zaviyeler yasası ile yasaklanan aslında Alevi inancıdır. Ardından yaşanan katliamların hepsi Kürtlere ve Alevilere karşı yapılmıştır.

Bugün Suriye’de de, Türkiye’de de Aleviler eğer gelecekte özgür bir biçimde, kendi ulusal ve inançsal kimlikleri ile yaşamak istiyorlarsa, bugün bölgede her iki egemen kesimin dışında kendi özgür siyasi çizgisi ile mücadele eden Kürt Özgürlük hareketinin başını çektiği gerçek muhalefet ile bütünleşmelidirler. Bölgemizde egemenler arasındaki it dalaşına alet olmayan  halkların, emekçilerin, ezilen tüm kesimlerin çıkarlarını esas alan bir muhalefet bloku ancak gerçek bir özgürlüğün yolunu açabilir.

Bu konuda sözü fazla uzatmadan  aşağıya aldığım yazıya bırakmak istiyorum.  

 

“Halklar Kendi Yollarını Birleşerek Çözecekler

Yusuf Karataş imzalı bu yazı;  Haber yorum Harbiye internet sitesinden alınmıştır.(18  Ekim  2012 tarihinde yayınlanmıştır)

AKP iktidarı, yeni Osmanlıcı hevesle sarıldığı “Bölgesel Liderlik” rolünün kaderini Suriye’ye müdahale ve Esad rejiminin devrilmesine bağlamıştı. Bugün ortaya çıkan tablo, Esad rejiminin Suriye ordusundan kaçan askerler ve Selefi-El Kaideci militanlardan müteşekkil “Özgür Suriye Ordusu” üzerinden devrilmesinin olanaklı olmadığını göstermiş bulunmaktadır. Öte yandan bu hesapla bağlantılı olarak Kürtlerin Suriye’de ‘statü’ sahibi olmasının engellenmesi ve Türkiye’deki Kürt hareketinin Suriye cephesinden kuşatılması girişimleri de başarısızlığa uğramış durumdadır. Bu girişimlerin başarısızlığı istikbalini bu savaşçı politikalarda arayan AKP’yi daha saldırgan politikalar izlemeye itmektedir. Alevilere yönelik mezhepçi politikaların uygulanması nedeniyle Alevi ve Sünni yurttaşlar karşı karşıya getirilmekte ve öte yandan da Kürt sorununda müzakere yerine savaşta ısrar nedeniyle her gün Türk ve Kürt gençleri ölmeye devam etmektedir.

AKP mezhepçi politikalarla Sünni Müslüman kesimlerin önemli bir kısmının desteğini arkasına almış durumdadır. Dün mesela ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı çıkan kimi İslamcı çevreler bugün esas olarak ABD’nin çıkarları ve İsrail’in güvenliği için sürdürülen Suriye’ye müdahale politikasının en hararetli savunucuları haline gelmişlerdir. Yani bu çevreler AKP’nin “Şii Hilal”e(Güney Lübnan, Suriye, Güney Irak ve İran) karşı Sünni Müslümanları arkasına alma politikasına yedeklenerek ABD-İsrail’in Müslümanlar arasındaki tarihsel bir çelişkiyi kendi çıkarları için kullanma girişimlerine alet olmaktadırlar. AKP-Gülen’e ABD’nin verdiği rol budur. İsrail de “Türkiye ile doğrudan görüşmeler yapmasak da çıkarımız ortaktır” diyerek bu gerçeği açıkça ifade etmektedir. İşte AKP’nin Alevileri hedef yapan açıklamalarının ve Hatay başta olmak üzere ülke topraklarının El Kaideci-Selefi militanların savaş üssü haline getirilmesinin arkasındaki gerçek budur. Yani ABD ve İsrail’in “İslam’ın zaferi” için çalıştığı ne kadar doğruysa AKP’nin de Suriye’ye Müslüman halkları kurtarmak için müdahale ettiği gerekçesi de o kadar doğrudur!

Bu noktada Müslüman halklar üzerinde oynanmak istenen oyunları açığa çıkarmak ve dindar halk kesimlerini uyarmak gerici hesapları boşa çıkarmak bakımından önem kazanmıştır.

Bugün Hatay’daki Arap Aleviler ile diğer Alevileri birbirinden ayırmaya çalışmasından bütün Alevileri hedef yapan açıklamalarına kadar AKP politikalarının Alevi halk kesimleri içinde ciddi bir tepkiye yol açtığı açıktır. Mesela bir sene önce Hatay’da halkın AKP’nin Suriye’ye müdahale politikasına karşı sokaklara döküleceğini herhalde kimse tahmin edemezdi.

AKP’nin Alevilerin her türlü girişimine karşı “Baasçılık”, “Esad destekçiliği” ve “terör işbirlikçiliği” propagandasını yapması, ırkçı-milliyetçi kışkırtmalarla Kürtlere karşı linç girişimlerine yöneltilen “duyarlı vatandaşlar”ın bugün Alevilere de benzer tarzda saldırılarının önünü açmıştır. AKP’nin Alevilere karşı saldırgan ve kışkırtıcı söylemleri, orduyu “laikliğin bekçisi” olarak gören Alevilerin yeniden AKP tarafından önemli oranda tasfiye edilen Ergenekoncu-Ulusalcı güçlerin etki alanına girmesinin (ve Ergenekonculara yönelik operasyonla Alevilere yönelik saldırılar arasında bağ kurmasının) önünü açmıştır. Bugün Ulusalcı-Ergenekoncu güç odaklarının Sözcü, Aydınlık, Ulusal kanal gibi yayın organları Alevilerin AKP karşıtlığını yedeklemeye yönelik bir politik tutum izlemektedirler. Bu konuda belli bir başarı kazandıklarını, Hatay’da bu çevrelerin yayın organlarının Arap Alevi kesimler içinde ciddi düzeyde takip edildiğini de söylemek gerekmektedir. Bizler biliyoruz ki bu Ulusalcı-Ergenekoncu güçler Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir zaman ne “laikliğin bekçisi”, ne de “Alevilerin” hamisi” olmadılar. Çünkü Cumhuriyet rejiminin “laikçiliği”, hiçbir zaman gerçek bir laiklik olmamıştır. CHP ve ordunun savunuculuğunu yapageldikleri düzen, bir yandan bugün 100 bini bulan “imam ordusu” ile Sünniliği “devlet dini” yaparak denetim altında tutmaya ve öte yandan da Alevileri “şeriat umacısı” üzerinden kendi politikalarına yedeklemeye dayanan bir düzendir.

 Bu düzen inanç özgürlüğü ve inançlar arasında eşitliği değil, inançların birbirine karşı kullanılmasına dayanmaktadır. O yüzden Maraş, Çorum, Sivas başta olmak üzere Alevilere karşı gerçekleştirilmiş birçok kanlı tertipte bu Ergenekoncu güçlerin parmağının olması şaşırtıcı olmamaktadır. AKP, özellikle 90’lı yıllarda Kürt coğrafyasında halka karşı birçok kanlı eylemin; köy yakma, toplu katliamlar, kayıp ve faili meçhullerin sorumlusu olan bu gerici güç odaklarını sadece kendisine karşı darbe girişimleri nedeniyle yargılamakta; gerçek bir demokratikleşme yerine kendisine ayakbağı olan güçleri temizlemeye çalışmaktadır. Yani AKP de, bu Ergenekoncu-Ulusalcı çevreler de aynı gerici düzenin iki yüzünü temsil etmektedirler. Halkları bölme ve demokrasi karşıtlığında aslında “düşman kardeşler”dirler! Bugün Ergenekoncu-Ulusalcı güçler AKP-ABD’nin Suriye’de somutlanan mezhepçi, Alevi-Şii düşmanı politikalarına karşı Alevi kesimleri kendi politikalarına “taze kan” yapmak istemektedir. Özellikle mezhepçi politika bakımından hassas bir öneme sahip olan Hatay başta olmak üzere Alevilerin yoğun yaşadığı kentlerde bu konuda önemli bir mesafe kat ettiklerini de söylemek gerekmektedir. Bu ulusalcı-Ergenekoncu güç odakları bir yandan AKP-ABD karşıtı söylemler kullanırken öte yandan Kürt halkının demokratik mücadelesine karşı 90’lı yılların zihniyetini sürdürmekte, ırkçı-gerici bir mevziden Kürt halkına karşı saldırgan söylemlerini devam ettirmektedir. Oysa bugün Kürt ulusal demokratik hareketi, hem ülke içinde hem de Suriye başta olmak üzere diğer Bölge ülkelerinde ABD-AKP’nin politikalarına yedeklenmeyi reddederek ve kendi öz gücüne dayanarak demokratik hak ve özgürlük mücadelesini yürütmektedir. Suriye’de AKP destekli Suriye Ulusal Konseyi’ne girmeyi reddederek Esad rejiminin devrilmesi hesaplarının boşa çıkarılmasında önemli bir role sahiptir. Başka bir deyişle bugün Kürtler AKP gericiliğine ve ABD emperyalizmine karşı halkların ve inançların eşitliği ve barış içinde bir arada yaşama mücadelesinin en önemli ve güçlü dinamiklerinden birini oluşturmaktadır.Dolayısıyla Alevilerin yanında görünen bu Ergenekoncu-Ulusalcı güçler, demokratikleşme mücadelesinin iki önemli dinamiğinin birleşmesini baltalayan gerici bir rol oynamaktadırlar. Bugün demokrasi güçlerinin AKP gericiliğinin yanı sıra kanlı ellerini-karanlık geçmişlerini gizleyerek Alevileri kendilerine dayanak yapmaya çalışan Ulusalcı-Ergenekoncu güçlere karşı da açık tutum alan bir mücadele anlayışı ile hareket etmesi kendini dayatmaktadır.

Halkların ve farklı inançların barış içinde kardeşçe yaşayacağı demokratik bir ülke Alevilerin Kürtler ve ülkedeki diğer demokrasi ve halk güçleriyle ortak mücadelesi üzerinde kurulacaktır. AKP ve Ergenekoncu-Ulusalcı güçler birbirlerine ne kadar düşman görünseler de aslında halkların birleşik mücadelesini engelleyerek ülkede gericiliğin, halkları düşmanlaştıran politikaların devamını istemektedirler. Bugün Hatay halkı sadece Hatay’da değil, ülke genelinde demokrasi ve barış mücadelesinin başarısı için bu iki gerici güç odağına karşı tutum almak ve halkların, inançların birleşik mücadelesinin örgütlenmesi gibi tarihi bir görevle karşı karşıyadır.”