Şuanda 95 konuk çevrimiçi
BugünBugün2553
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10277
Bu ayBu ay10277
ToplamToplam10478701
bir kez daha, tüm eski yoldaşlara çağrı PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazartesi, 07 Ocak 2013 19:37


Ey Acilci gelenekten gelen yoldaşlarım, artık şapkanızı önünüze koymanın zamanı gelmedi mi ? Bizim yoldaş katili ve iki üç yardakçısına karşı yürüttüğümüz meşru mücadelemizde, kapalı kapılar arkasında onay verip, iş açıklayın dediğimiz noktaya geldiğinde susmaya ne kadar devam edeceksiniz ? Bizim yaptığımız kirletilen tarihimizi, kirletenlerden arındırmaktır. Burada tutum kişilere değil, içimize sızdırılmış derin devlet operasyonunadır. Elbette daha alınacak yol vardır. Ama oyun bozulmuştur. Örgüt tasfiyecileri,  örgütü « ehlileştirme » görevlileri açığa çıkarılmıştır. Hiç birimizin bu yürütülen mücadelede tarafsız kalma lüksümüz yoktur.

Ayrıca işte haklısınız ama, İbo ve Engin’in kullandığı dil biraz fazla iticidir ve benzeri itirazlarla dışımızda kalmaya çalışmanız da anlaşılır değildir. Aşağıda vereceğim bir alıntıyla size küçük bir örnek sunacağım. Piyasada Acilci diye gezinen ve birçoğunuzla da görüştüğünü bildiğimiz bir zavallının Nebil Rahuma adına  açtığı bir sayfada Kürt hareketi ve önderi hakkında yapmış olduğu belirlemelere karşın, hala tarafsızlık adına, bana dokunmayan bin yaşasın diyerek , ahde vefadan, yoldaşlığa bağlılıktan, devrim mücadelesine bağlılıktan bahsedebilir misiniz? Elinizi vicdanınıza koyun yoldaşlarım.  İşte zatın sözleri :

 

‘’Sözün Özü - MİT elemanı olan APO, devlet tarafından KÜRT hareketi içinde görevlendirilmiş, süreç içinde kontrolü PENTAGON'a geçmiştir ki; MİT bu örgütün alt soyudur. KCK sivil örgütlenmesi de MİT tarafından organize edilmiştir. Bu nedenle önder kadrosunun ekseriyeti MİT elemanıdır. Mevcut şartlar altında Kürt hareketi; demokrasinin tarafı değil emperyalist projenin kimi zaman provokatör, kimi zaman da tetikçi maşasıdır. Emperyalist projelerin maşası olanların da DEVRİMCİ olması mümkün değildir. » ( Mehmet YAVUZ))

 

Ben de zaman zaman gerek Engin’i, gerekse’de İbrahimi kullandıkları dil konusunda uyarmışımdır. Ancak bunu söylerken karşı taraf gördüğünüz ve aslında bilinçli bir şekilde hareketimize sızdırılmış zatın kullandığı dili ve yaptığı suçlamaları da göz önünde bulundurun lütfen. Birilerinin kendi pisliklerini örtmek için, insanların ifadelerini, örgüte samimi beyanlarını yıllarca saklayıp, günü geldiğinde onları suçlama aracı haline getirmesi, bunu bırakalım, mesnetsiz suçlamalarla bu iki yoldaşı  ajan ilan etmesi karşısında bu iki yoldaşı iyi tanıyanlar olarak  hala suskun kalmanızı ise anlamış değilim. En azından bunun büyük bir yalan olduğunu kamuya deklare edebilirdiniz.

Yetmiyor, Antakya’da bu örgütün var olmasına öncülük etmiş M. Burgaz « 30 Yıldır polise bilgi veriyor », Mamak kahramanı Haydar Yılmaz için “jokerdir, şüphelidir“, Erkan Ulaşan için « 35 yıldır ajanlık  yapıyor, örgüt sorgulamak için 35 yıldır arıyor, » dendiğinde,  Haydar Kılıç’a kılçık , bana aptal ve benzeri aşağılamalarda bulunurken    susmanıza da anlam veremedim.

Hiç düşündünüz mü ? TDAS’ın yazarı, bu örgütün üç kurucu üyesinden hayatta kalan tek kişi Engin yoldaşa « Özel Harp Dairesi üyesidir » demenin ne anlama geldiğini. Bunu demek aslında hepimize hakarettir. Binlerce Acilcinin aslında başından beri bir ajanın peşinde koştuğunu söylemektir. Hem de bu sözü söyleyen zübük de Engin’in peşinden zamanında çok koşmuştur.

Eğer hepimiz bedel ödediği bir örgütlenmenin tarihinin temiz ve yansız bir şekilde dile getirilmesi konusunda samimi isek, artık «  iki tarafa da karşıyız, iki tarafta hatalıdır » diyecek noktada değiliz. Artık iki taraf yok, bir yanda örgütü kendi şahsi çıkar ve yaşamı için peşkeş çekmekten, iktidarını sürdürmek için yoldaşlarını katletmekten çekinmeyen bir katil var. öte yanda ise bir bütün olarak bu örgüte inandığı için katılmış ve büyük acılara karşın hala devrime olan inancını koruyan yoldaşlar topluluğu var.

En azından ben bunu böyle görüyorum. Açık söyleyeyim, defalarca da söyledim. Işte şu kişi hapishanede böyle davrandı, şu kişi çözüldü, şu kişi diğer kişiyi ele verdi tartışmalarını yersiz buluyorum. İnsan olmaktan kaynaklı zaaflarımızı birbirimize karşı kullanarak, bir yere varamayız, kişinin polisteki tutumu, çözülmesi, insan ele vermesi elbette eleştirilir. Ancak böyle oldu diye kişiyi dışlamak olmaz. Nitekim çok yoldaşlar gördük poliste zaaf gösterdiler ama cezaevlerinde direniş destanı yazdılar. Çok yoldaşlar da gördük poliste çözülmediler ama aldıkları ağır cezalardan sonra pişmanlık dilekçeleri verdiler. Dışlamanın tek kıstası düşmanla bilinçli olarak girilen işbirliğidir. Yoldaşlarına karşı komplo kurmaktır. Onları saf dışı etmek için ölüm de dahil her türlü şiddeti kullanmmaktan çekinmemektir.

Bunun dışındaki her zayıflık insana özgüdür ve eleştiri ile, uyarı ile kişiyi yeniden kazanma anlayışı ile aşılabilir. Benim için aslolan 40 yıl sonra dik durmadır, davasına bağlı kalmadır ve bu davanın gerektirdiği bir yaşamın içinde olmaktır. Aslolan bugündür bu anlamda. Bu çağrım da, bugün hala dim dik ayakta kalan yoldaşlarımadır. Siyasi tercihlerimiz farklılaşmış olabilir, ama hala kalbimiz soldan atıyorsa,  yoldaş demem için yeterlidir.

Dün ne olursa olsun bugün geldiği noktada, Kürt hareketini  yukardaki cümlelerle eleştiren ve bunu bildiği halde, hala bu kişi ile ilişki sürdürenler devrimci sayılabilir mi ? Bırakalım onu insan sayılabilir mi ?  Öte yandan düne kadar bu zatın DYP’ye bilinçli üye olduğunu, aslında Kürt halkının çıkarları için orda çalıştığını söyleyen ve ne olursa olsun onu bize karşı savunacağını söyleyen Mihraç acaba hangi konuda samimi, Yavuz hırsız gibi yeminli bir Kürt düşmanı mıdır ? Yoksa Yavuzu bazı amaçları için kullandığı için mi, onun bu ırkçı faşist tutumuna ses çıkarmıyor ? Bizim bildiğimiz Miro Öcalanın yoldaşıdır ( !) Kürt halkının mücadelesinin yanındadır( !) nasıl oluyorda ipliğini kendi ifadesiyle kendisi pazara çıkarmış bu Yavuzla hala aynı sofralarda bağdaş kuruyor ? varın cevabını da siz kendi vicdanınıza danışarak verin yoldaşlarım.

Şimdi tavrımızı netleştirmenin zamanıdır. Biliyoruz, duyuyoruz ülkede eski yoldaşlarımız toplanıyorlar, bir araya geliyorlar bunlara değer biçiyoruz. Ancak bugüne kadar bu bir araya gelişlerden somut bir sonuç alınabilmiş midir ? bilmiyoruz. Bu bir araya gelişler bir amaç için midir ? veya sadece nostaljik görüşmeler midir ? bunları da bilmiyoruz.

Bir çok yoldaşla gerek telefon ve gerekse internet aracılığıyla görüşüyorum. Birçok konuda aynı düşündüğümüzü görerek seviniyorum, örneğin Kürt hareketine karşı tutumda, ülkenin demokratikleştirilmesi konusunda, Alevilere ve dışlanmış öteki toplumsal kesimlere bakışta aynı düşünüyoruz. Bunlar asgari müştereklerde aynı platformda buluşabileceğimizin göstergeleridir. Tek tek hepimizin bir kaç yoldaşla olan kırgınlıkları, birbirimizi yanlış anlamalar, bu bir araya gelişe engel olmamalıdır. Yeter ki, hata ve eksikliklerimizden ders çıkaralım ve kendimiz başta olmak üzere tüm geçmişimizle hesaplaşmaktan çekinmeyelim.

Bazı yoldaşlar özellikle Engin yoldaşa, bu örgütten ayrılış biçiminden dolayı tepki duyduklarını dile getiriyorlar. Bu soruya cevap verecek olan elbette yoldaşın kendisidir. Ben de başlangıçta yoldaşın doğal önderi olduğu bir örgütü bırakırken, mücadele yoldaşlarına danışmadan tutum almasına tepki gösterdim. Ancak kısa süre içinde Suriye’de üstlenen grubu tanıdıktan sonra pek te haksız saymadım. Tepkim bizleri ve özellikle de cezaevlerindeki eylem arkadaşlarını bilgilendirmeden ayrılmasınaydı.

Ancak 1988 yılında ayrılan bizler de, ayrılığımız taa 1985 sonlarında başlamışken, hep cezaevlerindeki yoldaşların tutumunu bekledik ayrılığı resmileştirmek için. Ancak bu tutumumuz da bir şeyleri kurtarmaya yetmedi. Defalarca ülkedeki yoldaşlara ulaşarak, ülkedekilerin örgüt biziz yurt dışı bizi bağlamıyor diye açıklama yapmasını istedik. Ulaştığımız  ülkedekiler hep bekleyin vb geçiştirmelerle cevap verdiler.  Oysa bizi dinleselerdi,  bazı yoldaşlarımız bu katil çetesi tarafından öldürülmemiş olacak ve bu zatı şahane de, bu örgüt adını  asla kullanamayacaktı.

Dört yıldır yazılıp çizilenlerle, yoldaşlar arası yapılan görüşmelerle kimin ne olduğu artık ortaya çıkmıştır. Elbette eskiden de söylediğim gibi hiç birimiz yoğurttan çıkmış ak kaşık değiliz. Ama eski yoldaşların ezici bir çoğunluğu hala ülkede sürdürülen demokrasi ve devrim mücadelesine yettiğince omuz vermeye devam ediyorlar. Bu bizim açımızdan övünülecek bir durumdur. Yaşanan tüm olumsuzluklara ve birilerinin « ehlileştirme » operasyonuna karşın, biz ehlileşmemekte ısrar edenler, artık büyük çoğunluktur ve kalıcı olan da bu tutumdur.

Benim Engin’in sitesinde yazmamdan sonra birçok yoldaştan olumlu ve olumsuz tepkiler aldım. Kimileri cesaretimi överken, kimileri ise « her iki kesime karşı çıkalım » adı altında bilerek veya bilmeyerek başkasının değirmenine su taşımaya çalıştılar. Ben bilmeden yapıldığına inanmak istiyorum. Hatta bazıları bu konuyla ilgili benim ara sıra Engin’i veya İbo’u öven cümleler kurmamı  bile eleştirerek, ayrı site kur, ayrı blog kur orda yaz diyerek kurduğumuz sağlam birlikteliği bilmeden bozmaya çalıştılar.

Başlangıçta herkese yaptığı gibi bana da dolaylı mesaj yoluyla, ahde vefa ve benzeri  kelimeler kullanarak Mihraç da aynı içerikli çağrılar yaptı. Ben başta söyledim. Ben ne İbrahim’le, ne de Engin ile uzun bir mücadele pratiği yaşamadım. Onları daha iyi yurt dışında tanıdım. Engin’i her zaman bu örgütün doğal önderi gördüm. Ancak ayrıldığında onunla birlikte davranmadım. Hatta burada ilk defa yazıyorum o dönem en değer verdiğim ve benim devrimci olmamda büyük emeği olan Belma ile telefonda yaptığımızı görüşmelerde Belma bana « sen niye Engin’i yalnız bıraktın » diye serzenişte bulundu.  Ben ona da aynı gerekçeleri söyledim. Aniden ayrıldığını ve bunu hiç kimse ile tartışmadığını belirttim.

Benim Engin Erkiner sitesindeki  tartışmaları öğrenmem bile 1.5 yıl sonradır. Iki tarafında yazdıklarını okudum ve devrimci  inancımın ve vicdanımın sesini dinleyerek Engin’in sitesinde yazma kararı aldım. Bugüne kadar neye inandı isem onu yazdım ve sitede yazan hiç kimse tarafından da aykırı yazıyorsun, birilerine yarar gibi sözlerle eleştirilmedim. Herkes kendi özgür iradesi ile burada yazdı. Birçoğumuzun siyasal tercihleri farklı, birçoğumuz belirli örgütsel yapılara yakınız  ama, örgütsel geçmişimiz hakkında ve sola bakışımızda ortak noktalarımız şimdi dünkünden daha çok diyebiliriz.

Sözün özü benim niyetim samimi olarak, içten olarak söyleyeyim üzüm yemektir.  Bağcı dövmek değil. Eğer bağcıyı dövmeyi ön plana alsaydım elimde birçok olanak var,  bunların hiç birini devreye koymadım ve koymam da. Bu bizim bir iç meselemizdi ve biz çözmeliydik. Böyle de yaptık. Iyi de yaptık.  Yoldaşlarımdan istemim aramızdaki kişisel kırgınlıkları, ana amacımızın önüne koymamaktır. Biz devrimciler yoldaşların eleştirilerinin amacının bizi ilerletmek olduğunun bilincinde insanlarız. Zaman zaman kullandığımız dil birçoğunuza sivri gelmiş olabilir.  Yapmanız gereken bu dili kullanan yoldaşla doğrudan bağlantı kurmaktır. Eleştirinizi aracı kullanmadan direk muhatabına yapmanızdır.

Inanın ki yoldaşlarım gerek yakından tanıdığım, gerekse de gıyaben tanıdığım yoldaşlarımdan bahsederken hala 38 yıl önceki gibi heyecanlanıyorum. Bizim kuşağın yoldaşı için ölüme giden sıcaklığını özlüyorum. Bugün siyasi olarak, sosyal olarak çok gelişmişliğimize karşın, insani olan duygularda büyük bir kırılma yaşıyoruz. Artık ülkemizde siyaset kirlendi. Aynı örgüt içinde yer alanlar, birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar. Bunlara bizzat şahit olmuş birisi olarak sizleri temin ederim ki,  bugüne kadar tanıdığım yoldaşlarımın şahsında ,Acilci gelenekten gelen yoldaşların 40 yıla yaklaşan bir zaman geçmesine karşın birbirlerine olan sevgisinin bitmediğini görmekten aldığım cesaret ve umutla, sizlere bu çağrıyı bir kez daha yineliyorum.

Elbette Ahde vefalı olacağız, biliyorsunuz ahde vefa sözünde durma, verdiği sözlere bağlı kalma, özü ve sözü doğru olma anlamına gelir. Bu demektir ki, ahde vefa etmek, hala aynı amaç birliğini taşımak demektir. Bu amaç birliğini sürdürenler için ben de ahde vefalıyım. Onlara verdiğim devrimci gibi yaşayacağım sözünün sahibiyim.  O sözü veren tüm yoldaşlardan da beklentim aynıdır.   40 yıldır kendisi için değil halkı için yaşamı kendine felsefe yapmış ve öyle yaşayan yoldaşlarım, hata yaptılar diye, yok poliste zaaf gösterdiler, yok takip sonucu polisteki bilgileri kabullendiler karalamaları ile  alçakça saldırılara maruz kalıp ajan ilan edilirken susmamaktır ahde vefalı olmak. Ahde vefalı olmak işkencelerde kalmış, Mamak zindanında düşmana inat tek başına direnmekten ödün vermeyen Haydar Yılmaz’ı çakallara karşı sahiplenmektir. Ahde vefalı olmak, 40 yıldır dikili tek bir ağacı olmayan, tüm enerjisini halkına adayan Mustafa Burgaz’a yapılan saldırılara sessiz kalmamaktır. Erkan Ulaşan’a destek olmaktır.Ahde  vefalı olmak her şeyden önce Mahirlere, İlker, Ziya, Hasanlara,  Yüksellere, Ömürlere, Münteceplere, Günaylara, Hannalara, Yusuf ve Samilere bağlı kalmaktır. Tüm devrim şehitlerimizin anılarını yaşatmaktır. Gerisi  boş laftır.  Ahde vefalı olmak zorda olan yoldaşına maddi ve manevi olarak sahip çıkmaktır. Inanıyorum ki sizlerin büyük çoğunluğuda benim gibi düşünüyor.

Sizlerden aldığım destek ve cesaretle ; tüm bu sorunları görüşmek ve hasret gidermek,  varsa ortak yapabileceklerimizi görüşmek, ortak ülkemizin içinde bulunduğu karanlıktan çıkarılması mücadelesine gücümüz oranında omuz vermek, bunu yapmanın yol ve  yöntemlerini tartışmak amacıyla, somut bir öneride bulunuyorum:

Ülke dışında bulunan yoldaşların da içinde yer aldığı, eski Acil, HDÖ ve Dev-Savaş mensubu tüm yoldaşların katılabileceği bir toplantı organize edebilirsek, birbirimiz ile ilgili eleştirileri de, geleceğe yönelik projelerimizi de, geçmişe yönelik değerlendirmelerimizi de yüz yüze yapmış oluruz. Bu toplantıya, hala devrimcilik iddiası olan tüm yoldaşlar katılabilmelidir. Biz yurt dışında yaşayan birçok yoldaş buna hazırız ve  organizasyonunu da ülkedeki yoldaşların yapmasını öneriyoruz. Bu konuda gerekli tüm desteğimizi vereceğiz.  Olanakları kısıtlı olan yoldaşlarla dayanışma yapılarak ülkeye yakın bir sınır ülkede görüşebiliriz.

Bu bir araya geliş, inanıyorum ki kafalarımızda oluşmuş olan bazı ön yargıları kıracak, birbirimizin düşüncelerini yakından tanıma fırsatı sunacaktır. Bir araya gelelim, bir platform kuralım ve  gerekiyor ve yararlı olacağına inanılıyorsa birbirimizden hesap ta soralım. Ancak her şeyden öncelikli olarak birbirimizi önyargısız bir biçimde dinleyelim. Yapmakta olduğumuz çalışmalarımızdan birbirimizi haberdar edelim, varsa birlikte yapabileceklerimiz bunları ortaya çıkarıp bir program dahilinde hayata geçirmenin yollarını arayalım. Birazda yılların hasretini giderelim yoldaşlarım.

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 07 Ocak 2013 20:55