Şuanda 469 konuk çevrimiçi
BugünBugün2768
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10492
Bu ayBu ay10492
ToplamToplam10478916
Hangi çözüme yakınız? PDF Yazdır e-Posta
Ayhan Bilgen tarafından yazıldı   
Pazar, 27 Ocak 2013 15:40


Parlamenter rejimin uygulandığı varsayılan ülkelerde siyasi sorumluluk taşıyan en yüksek temsil makamı başbakanlıktır. Türkiye Cumhuriyeti Başbakan’ı Erdoğan, ayrıca sahip olduğu kişisel karizması  dolayısı ile bu temsil makamını tek başına doldurmaktadır. O’nun “Kürt sorunu yok” ısrarı, hafife alınır, yabana atılır bir söylem değildir. Türkiye devleti açısından Kürt sorunu diye tarif edilebilecek bir durum yoksa. Türkiye toplumunun büyük çoğunluğu açısından da tablo yaklaşık böyle ise, o zaman kimin “Kürt sorunu var?” sorusuna cevap aramamız gerekir. Bu soruya vereceğimiz cevap “Kürtlerin bir kısmı” biçiminde ifade edilebilir nitelikte ise, Kürtlerin Kürt sorunu üzerine kafa yormamız gerekir.

Soruyu biraz daha açalım. Hangi Kürtlerin  nasıl bir Kürt sorunu var? Kokuşmuş, yozlaşmış, adaletsiz  bir yönetim geleneği içinde Kürt sorununun barışçı yöntemlerle çözülebileceği umudu son derece sahici bir sorundur. Kürt sorununu devlet işleyişi içinde arızı bir durum olarak ele alma eğilimi, bir kısım devlet erbabı gibi kimi Kürt siyasetçilerinde de karşılık bulmaktadır. “Terörle mücadele” ederken biraz maksadı aşan işler yapıldığı algısına sahip olanlar, bu hatalar terk edildiğinde sorununun büyük oranda çözüleceğini zannediyor hatta iddia ediyorlar. Sorunu bir egemenlik yada statü sorunu olarak ele almayıp, bazı yasaklar kaldırıldığında “terör” ile mücadelede daha etkin mesafe alınacağı tezini savunanlar güya devletin demokrat kanadını temsil ediyorlar.

Kürtler içinde bir eğilim de sonuç itibarı ile tam bu yaklaşımla örtüşüyor. Kürtlere yönelik kötü muamele biter, Kürtler mevcut işleyiş içinde özel bir dışlanmaya maruz bırakılmazsa sorun büyük oranda çözülebilir umudu ile hareket ediyorlar. İktidar partisine oy veren kitleler, yada hükümete destek veren çevrelerde bu umudun taşıyanları yadırgamıyorum. Beklentilerine uygun bir tutarlılık içinde pozisyon alıyorlar.

Asıl üzerinde odaklanmaya değer olan, on yıllardır muhalif platformlarda  saf tutup  hala sorunun analizinde büyük fotoğrafı görmemekte ısrar edenlerdir. Türkiye devletinin yapısal tercihlerini görmezlikten gelip, toplumun diğer muhalif kesimlerine yönelik baskı politikalarını basit bir ayrıntı olarak ele alıp, “diyalog” yolu ile “barışçı” çözüm beklentisine girenler gerçek bir barış ortamının inşasını da geciktiriyorlar.

Bundan birkaç yıl önce, “başörtüsü” sorunu çözülse bile Kürt sorunu, Alevi sorunu, Ermeni sorunu çözülmedikçe “özgür olmayacağız” diye bildiri kaleme alan dindar Müslüman kadınların mesajını bu profesyonel Kürt siyasetçilerine hatırlatmakla yetineceğim.

İmralı adasında başlayan görüşmelerde kalıcı ve kabul edilebilir mesafe alınmasının birinci şartı, kimi Kürt siyasetçilerinin Başbakan’ı onurlandırma ve cesaretlendirme işini kendilerine vazife görmekten vazgeçmeleridir. İktidar ve ana muhalefet partisi içinden nihayet Başbakan’a “kral çıplak” deme cesareti gösteren tavırlar sergilenmeye başlamışken, Kürt siyaseti içinden Erdoğan güzellemesi yapmaya kalkmak Türklere de Kürtlere de hakarettir. Sadece son bir haftaya bakın. ÇHD yöneticisi avukatların sorgu tutanakları, yada Pınar Selek davasındaki karar sizce ne ifade ediyor? Başbakan’ın bu tablodaki sorumluluğunun üstünü örtmeye “yargı bağımsızlığı” söylemi yeter mi?

Gittikçe otoriterleşen bir devletin Kürt sorununda çözüme çok yakın olduğunu iddia etmek, Türkiye çözmeye çalışıyor İran, Suriye gibi ülkeler engelliyor, demek ne anlam ifade ediyor?

Çözümü “bir yandan görüşmek diğer yandan inlerinde imha etmek” üzerine kuran bir Başbakan’ın Nobel’e ne kadar yakın olduğunu bilmiyorum ama, “Kürt sorunu” yoksa, gittikçe yeniden otoriterleşen devlet sorunu olduğunu gayet net görüyoruz. Herkesin gördüğünü görmek istemeyenlerin, Kürt yada Türk olması, solcu yada dindar kimlikle siyaset yapması hiçbir şeyi değiştirmiyor.

[Özgür Gündem, 27 Ocak 2013]

 

NOT Tıpkısının aynısını düşünüyorum diyebilirim ancak. (E.E.)