Şuanda 381 konuk çevrimiçi
BugünBugün2725
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10449
Bu ayBu ay10449
ToplamToplam10478873
başkaldıran vicdan PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Perşembe, 21 Şubat 2013 15:03


Vicdanı ruhsal bir organın işlevi olarak biliyoruz.

 

Toplumsal onaya hizmet işlevi görüyor. Vicdandan iki yönlü olarak bahsetmekte yarar var. Biri iyi yönlü olarak otoriteye baş kaldıran vicdan. Diğeri de hakim sınıfların otoritesine boyun eğen vicdandır.

 

Boyun eğen vicdan; İç dünyayı dışa uyarlayan bir savunma aracı gibi çalışır.

 

Aile ve toplum tarafından koşullandırılan çocuk daha çok küçük yaşlardan başlamak üzere anne, baba ve sosyal çevrenin kendisine dikte ettiği kuralları ve toplumsal yargıları içselleştirerek büyür.

 

Böyle olunca, ‘’İyi’’, ‘’kötü’’, ‘’doğru’’, ‘’yanlış’’ gibi kavramlar toplum anlayışınca belirlenen kavramlar olduğu için vicdan bu kavramlar doğrultusunda harekete geçirilir. Bu şekliyle olayları mahkeme etme işlevi görür.

 

Burjuva toplumunda kişi içinde doğup büyüdüğü toplumsal normlara karşı çıktığında kendi vicdanı ile başbaşa bırakılır.

 

Bir başka tanımlama ile Ataerkil baskıcı sistemde vicdanın görevi boyun eğmektir. Yani otoriteye bağlı olan, ona boyun eğen vicdandır.

 

Bu vicdan türü insanın kendi dışındaki korkuyu içselleştirmesine yarar. Korkunun sürekli insanla birlikte yaşanmasına hizmet eder. Bu durum sisteme karşıçıkılamaz anlayışının farkında olmadan içselleştirilmiş halini doğuruyor.

 

Bilerek yaşanmıyor elbette. Kuralların sorgulanmadan kabulü, egemen kültür anlayışının sorgusuz, sualsiz içselleştirilmesinin doğal sonucu olarak kendiliğinden oluşuyor.

 

Bireyin kendi iç yaşamını, sürekli dışa, dış dünyanın gerekliliklerine göre zaptı rapt altında tutması demek oluyor.

 

Kapitalist toplumlarda insanların kendi aralarında kurdukları ilişkiler özgür ilişkiler olmadığına göre burada vicdan korkusu daha çok bu sistemin devamına hizmet eder.

 

Günümüz insanının otoriteye bağlılığı malumdur.

 

Devlete karsı işlenen suçlarda verilen cezaların azlığı ve çokluğu vicdanın azlığı ve çokluğu ile ölçülür. Yani vicdan; bire bir ezen ezilen ilişkisinde bile ezenin insafıdır.

 

Giderek bu’’insafın adaletine’’ sığınılır.

 

‘’Yetke önünde kaçınılamayan günahların suçu, ve yetkenin bu suçu bağışlaması için duyulan gereksinme, kişiyi köle kılar; yetke tarafından bağışlanması da onun isteklerini eleştirecek yerde, ona minnet duymasına neden olur. Suçluluk duygusu ve bağımlılık arasındaki bu karşılıklı etkileşim yetkeci ilişkilerin sağlamlık gücünü oluşturan yandır’’ Erich Fromm- aktaran Mehmet İnanç Turan-insan olması engellenmiş insan (s .110)

 

Şimdi birinci tür vicdana, insanca vicdana bakalım;

 

Kurulu düzenin kurallarını kabullenmeyen, karşı duran vicdana...

 

Ne pazarın, ne de din’in kurallarını tanır. Tanımaz çünkü, Dine satıyorsa vicdanını dinsel yaşama, pazara satıyorsa vicdanını kendine ve diğer insanlara yabancılaşır. Dolayısıyla toplumsal ilişkilerine zarar veriyor demektir. Otoriteye baş kaldırmayan vicdan kendini suçlu hissetmez. Gidişattan memnundur.

 

İnsanların yaşama bakışı, bilinci onların vicdanını oluşturur. İnsanın sahip olduğu bilincine uygun vicdanı vardır.

 

Kendini, kendi dışındaki olaylar karşısında sorumlu hisseden, suçlu hisseden vicdan gerçek vicdandır. Ailesine, eşine, çocuklarına olduğu kadar insanlığın bütününe karşı sorumluluk duyan vicdandır bu. Sürekli eylem halindedir. Çünkü otoriteye karsıdır. Baskıya karşıdır. Egoist değil özgürlükçüdür.

 

Şayet bir insanın yaşam bilinci dışındaki toplumu insanlık dışı buluyorsa buna neden olanlara karşı radikal bir karşı duruş sergilemek onun vicdani sorumluluğudur.


Onun vicdanı bu retci duruşu zorunluluk olarak algılama eğilimindedir. Buraya kadar anlatıldığı kadarıyla burada da bir sınıfsal duruş görülüyor. Kişinin düşüncesi, yaşama bakışı onun vicdanını belirliyor.Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: İnsanların kendi yeteneklerini özgürce geliştirecekleri insanal koşulların olduğu yerde vicdana da gereksinim kalmayacaktır.

 

Buraya kadar genelleme tarzında anlatılan vicdanlı olma ya da gerçek anlamda vicdani olamama durumu günümüzde birbirine karıştırılıyor.

 

Kişisel ilişkilerimizde bile şayet devrimci birikimimiz dünyayı ve insanı anlamaya, yorumlamaya yetmiyorsa çoğu zaman vicdan sorunu yaşıyoruz demektir.

 

Karı koca arasındaki ilişkilerde olduğu gibi toplumsal ilişkilerde de vicdan sorunu çarpık bir biçimde yaşanıyor. İki tür vicdanı birbirine karıştırıyoruz. Bu da çok doğal. Çünkü gerçek insan kapitalizmin bütün pisliklerini ortadan kaldırmaya aday olan insandır. Bu durum, öncelikle kendi kendinin hakimi olmayı, sistemden kaynaklı zaaf ve bozulmalara karşı bir doktor hassasiyeti ile uğraşmayı gerektiriyor.

 

Unutmayalım gerçek insanı yaratma, onunla buluşma savaşı veren devrimcinin vicdanı; kendi kendisinin içsel yargısını oluşturan özüdür.

 

Gelişkin insanın kendi içsel denetimi kendi elindedir. Yeni insan hiçbir otoriteye, maddi manevi hiçbir otoriteye, dışsal baskıya dayanmayan öze sahiptir.

 

Sonuçta İnsanın nihai amacı içi ve dışı bir olan insanın yaratılması değil midir?..

 

Devam edecek...