Şuanda 271 konuk çevrimiçi
BugünBugün2656
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10380
Bu ayBu ay10380
ToplamToplam10478804
chp çözümün neresinde? PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazar, 03 Mart 2013 14:44


Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu’na  başlangıçta büyük umutlar bağlandı. CHP’nin yenilendiği, yeni CHP ile iktidara yürüneceği kehanetleri yapıldı. Ancak değişimi sadece parti yönetiminde insan yenileme ile sınırlayan bir partinin yeni olamayacağı kısa sürede ortaya çıktı. Yenilenmesi gerekenin partinin artık günümüze cevap olamayan ideolojik,politik duruşu olduğu gün gibi orta yerde dururken, Cumhuriyeti kurmakla övünen CHP’liler Egemenlik “Türk milletinde olmayacaksa kimde olacak?”  demekle meşguller hala.

CHP bırakalım değişim ve dönüşümden yana olmayı, hala inatla  “tek ve üstün millet” görüşünde ısrar ediyor. CHP içindeki kemalist gerici kesimin bastırmasıyla iyice sinen Kılıçdaroğlu, her konuşmasında birbiriyle zıt görüşleri söylemekten kurtulamıyor.  Son günlerde toplumda destek bulan Kürt sorunu eksenli çözüm tartışmaları sürecinde CHP’nin Türkçü-kemalist kanadı hemen saldırıya geçti.Tabii CHP’deki “türkçü” taarruz önce parti içinde yaşandı.

Kılıçdaroğlu’na gerekli uyarılar(!) yapılarak  hemen hizaya çekildi…  Kemal efendi İddia ettiği ‘Yeni CHP’nin kodlarını silip süpüren Baykal’ın konuşmasına selam durdu şaşkın ördek gibi...  akabinde  tekrarlayıp durdu bu konuşmanın ana başlıklarını:

“Anayasamızın başlangıcında ‘Türk Milleti’nin kalmasını isteriz. Çünkü bu kavram bir devleti yücelten kavramdır. Biz bir milletiz. Anayasamızın başlangıç bölümünde görkemli bir şekilde yer alması lazım…”

Bu bakış açısıyla oluşturmaya çalıştığınız  ‘Yeni CHP’nize ve Kılıçdaroğlu’na ‘geçmiş olsun’ demek lazım herhalde!

Şarkıdaki gibi; “Bir rüyaydı geldi geçti”! demek lazım.

Anayasa ve Kürt sorununa çözüm tartışılıyor ve Kılıçdaroğlu “ Türk milleti kavramının, devleti yücelttiği için görkemli bir şekilde” vurgulanmasını istiyor.

Ve yine, tam da  BDP heyetinin İmralı’daki yaptığı görüşme sürerken, şunları duyuyoruz ‘Yeni CHP’nin Başkanından: “İktidarda olsak biz görüşmezdik, çünkü çözüm yeri parlamentodur…”!

Yine geçtiğimiz günlerde İngiltere’ye giden Kılıçdaroğlu’nun orada katıldığı toplantılarda dile getirdikleri de oldukça manidardır ve ‘Yeni’ CHP konusunda bize ipuçları vermektedir.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, bir yanda kamuda başörtüsüne ve anadilde eğitime karşı olduklarını belirttiği konuşmasında bir yandan da  "değişime ve dönüşüme açık bir parti" olduklarını belirterek  nasıl bir ikilem içinde, nasıl bir çıkmaz içinde olduğunu ortaya koydu.

CHP Genel Başkanı, anadilin kamuda kullanılmasına karşı çıkıyor. . Kılıçdaroğlu konuyla ilgili olarak "Herkes anadilini öğrenmeli. Anadili yasağının kalkması için ilk teklifi veren de biziz. Ama anadilinde eğitim toplumu böler. Bizim görüşümüz bu. Türkiye'nin tek bir resmi dili olmalı. O da Türkçedir. Herkesin inancı ve kimliğine saygılıyız ama bunların politikada kullanılmaması gerektiğine inanıyoruz." Evet, Kılıçdaroğlu anadilin öğrenilmesi gerekir derken de samimi değildir. Çünkü düşünen her insan bilir ki, bir dil eğer toplumsal zeminlerde kullanılamıyorsa, onu öğrenmenin ne anlamı olacak ki? Ya da bu dil günlük hayatta kullanımı kısıtlanarak  ne kadar süre yaşayabilir?

Aynı Kılıçdaroğlu “Türkiye’nin tek resmi dili Türkçe olmalı” diyor. Bu konuda herkesin hem fikir olduğunu bilmiyor mu? Kürtçe’nin eğitim dili olmasını isteyen Kürt siyaseti de, resmi dilin Türkçe olmasına itiraz etmiyor ki.  

İngiltere Avam Kamarasındaki konuşmasında, kamuda başörtüsüne ve anadilde eğitime karşı olduğunu açıkça belirten Kılıçdaroğlu, partisinin değişime açık ve dönüşüme karşı olmayan bir parti olduğunu savunarak şu ilginç açıklamalarda bulundu: "Partimiz hakkında değişim ve dönüşüme karşı bir parti olduğuna dair Batı'da bir algı olduğunu biliyoruz. Bütün evrensel demokratik değer ve kurumların Türkiye'de de olmasını istiyoruz. Türkiye'de yargı bağımsızlığından ilk söz eden, anayasa mahkemesinden ilk söz eden, kadın-erkek eşitliğinden ilk bahseden partiyiz. Kürtleri ve Alevileri azınlık olarak görmüyoruz, onlar ülkemizin asli unsurları ama Kürtlerin ve Alevilerin sorunları var. Kürtçe konuşma yasağı varken bunun kaldırılması için ilk kanun teklifini veren biziz. İlk Kürt raporunu hazırlayan siyasi parti de biziz. Birlikte bağımsızlık savaşı verdik, onlar ülkemizin asli unsurları. Ama sorunları var. Bunu da siyaset kurumunun çözmesi lazım. Çözüm için ilk teklifleri veren de CHP. Bizim altı okumuzdan biri milliyetçilik. Ama bu kafatasçı milliyetçilik değil. Etnik kimlik üzerine siyaset 21. yüzyılın CHP'sine yakışmaz. Ama samimi söylüyorum, kendisini anlatamayan parti de biziz. Alevilerin cemevi  kurmalarıyla ilgili yasa telifini veren de biziz. Ama AKP bunu reddediyor; AKP değişimden yana oluyor, biz de tutucu oluyoruz. Bizim parti amblemimizin 6 oku var bunlardan biri de milliyetçilik ama bu kafatasçı milliyetçilik değil. Etnik kimliğe dayalı siyasetin 21'nci yüzyılda CHP'ye yakışmayacağını da biliyoruz."

Kılıçdaroğlu tam bir kafa karışıklığı içinde, hem Kürtler ve Aleviler asli unsurdur diyor, hem sorunları var diyor, bunu da siyaset kurumu çözer diyor. Bir toplum hem inançsal olarak, hem etnik aidiyet olarak farklı değilse ya da toplumun asli unsuru ise, nasıl olur da özel sorunları olabilir?  Kılıçdaroğlu tam bir çıkmazdadır. Hiç bir konuda kendine ait net görüşü bulunmuyor. Rüzgara göre savrulup gidiyor.  Bunun sebebi de, CHP içinde kendisini çevreleyen etnik Türk milliyetçisi kesimlerdir.

Emine Ülker Tarhan, Ümit Kocasakal, Muharrem İnce ve benzeri yeminli Kürt düşmanlarının, Deniz Baykal gibi sosyal faşist zihniyetlerin etkin olduğu bir CHP’de değişim ve dönüşüm yaratmak Kılıçdaroğlu’nu aşıyor. O kendisini devlet kurucusu olmakla övünen sosyal faşist zihniyetin esiri oldu. Bu zihniyet Halk adına ama halka rağmen düzeni savunma zihniyetidir.  Buradan yeni bir CHP çıkmaz. Buradan Sosyal Demokrasi çıkmaz. Çıkmadığını da Kılıçdaroğlu’nun çelişkili söylemlerine bakarak görüyoruz. CHP içindeki klikleri bir arada tutma kaygısı ile hareket eden Kılıçdaroğlu, her konuşmasında çelişkili açıklamalar yapmaktan kurtulamıyor.

Bu söylemler içindeki bir CHP’den iktidar beklemek ham bir hayaldir. Hele sol bir iktidar beklemek ise imkansızı istemektir. Bu açıdan bazı kadim solcularımızın artık CHP’yi ele geçirme ve benzeri ham hayallerden kurtulması gerekiyor. Devlet savunuculuğunu  aşamayan etnik Türk milliyetçisi söylemlere sarılmış CHP  içindeki solcuların artık bu partiyi terk etme zamanı gelmiş, geçiyor. Artık sol adına iktidar hedefleyen bir siyasi yapılanma  ancak CHP aşılarak olanaklıdır. Artık solcuların görevi, CHP’de bütünleşmek değil, tam tersine CHP’yi dağıtarak, yepyeni bir sosyal demokrat, sosyalist, devrimci halk bloku yaratmaktır.  Bugünün İslamo-faşist AKP iktidarını al aşağı edecek yeni bir siyasal yapılanmaya ihtiyacımız var.

Kılıçdaroğlu, kendi aslını inkar eden haramzade misali, konuştukça batıyor. Atalarının Horasandan gelen Türkmenler olduğunu söylüyor, amcasının kızı hemen açıklama yaparak “ biz halis Kürdüz, konuştuğumuz dil de Kürtçedir” diyerek yalanını hemen ortaya çıkarıyor. Kılıçdaroğlu, toplumu dönüştürmenin zor bir iş olduğunu görmüş olmalı ki, kendisi gittiği yöreye göre kendini dönüştürüyor. Bu kıvraklığı ile kendini beyaz zanneden bir zenci olmanın ötesine ise geçemiyor. Bu zenci tutumuna bakınız Sırrı Sakık nasıl cevap veriyor.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun anadilde eğitim ile ilgili düşüncelerine değerlendiren BDP Muş Milletvekili Sakık, "CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu dün akşam dinledim. CHP Genel Başkanı benim gibi bir Kürt’tür. Ama o da ne diyor biliyor musunuz? Diyor ki; ‘Ana dilde eğitim ülkeyi böler.’ Anası yaşamıyorsa Allah rahmet eylesin. Anası yaşıyorsa dönüp diyor ki; ‘Ey Kemal seni doğuracağıma bir taş doğursaydım. Benim dilim niye ülkeyi bölsün.’ Bunun ataları Dersim’de katledilmiş benim gibi sizin gibi bir Kürt. Peki senin ananın dili keskin bir bıçak mıdır bu ülkeyi ortadan ikiye bölsün? Senin ananın dili bir mayın mıdır, bomba mıdır bu ülkeyi paramparça etsin? Türk’ün anasını da babasını da bir anne baba dünyaya getirdi. Kürt’ün anasını, babasını da. Bizleri onlar dünyaya getirdi. Onların dili ne kadar haksa bizim dilimizde o kadar hak. Hani siyahların beyazlar içerisinde beyaza benzemesi gibi Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı bu ülkenin bir zencisi. Bizim gibi bir zenci. Ama beyazlarla birlikte olmak istiyor. Beyazlara mesaj vermek istiyor. Dönüp ana diline hakaret ediyor. Yüzündeki zenciliği boya ile kapatmak istiyor. Onlara yaranmaya çalışıyor, ama elini uzattığında o siyah derisi gözüküyor. Çünkü o bir zenci, o bir Kürt. Onunda anadiline bu ülkede yasaklar konulmuş. Dönün bakın başka bir parti sürekli koparırım dağa çıkarım diyor. Irkçılıktan nemalanan siyasi parti bakın biz barışı sağlayacağız. Siz engel olursanız, barış sevenler artık çocuklarını dağlara göndermeyecekler. Sizin yüreğiniz yetiyorsa alın çocuklarınızı gidin dağlarda savaşıyorsanız yolunuz açık olsun"  diyor.

Evet Kılıçdaroğlu,  AKP’ye çağrı yaparak gelin Kürt sorununu mecliste çözelim diyor. Senin elini tutan var mı? Derler insana. Meclise Kürt sorununun çözümü ile ilgili bir öneri getirdin mi? Bir komisyon önerisi yaptın mı? Hayır. Ne yaptın? Biz dört partinin de ikna olmasını istiyoruz bu sorunu ancak ulusal mutabakatla çözeriz diyerek işi hep yokuşa sürdün. AKP senden daha açık davranarak, “öteki iki parti kabul etmese de biz ve siz görüşmelere hemen başlayabiliriz” dedi. Sen buna cevap vermedin. Çünkü sen MHP’nin zaten çözüm istemediğini biliyorsun.  MHP’yi de ikna ederek ulusal mutabakat ile çözelim deyip aslında çözüm istemediğini beyan etmiş oluyorsun.

MHP varlığını bu sorunun çözümsüzlüğüne bağlı görüyor. Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye’de MHP gibi partiler ancak ırkçılık yapan marjinal gruplar olarak varlık bulabilirler. MHP bundan dolayı çözüm istemiyor. İstemez de. O dün varlığını devrimci harekete karşı olmakla sürdürüyordu. Bugün ise Kürt halkına karşıtlıkla sürdürmektedir. Gerçek bölücü olan MHP’dir. CHP içinde de bu bölücülerle aynı düşünenler çoğunluktadır. Kılıçdaroğlu iyi niyetli olsa da, parti içine yuvalanmış ırkçı-kemalistlerin tutsağı olduğu sürece halklar lehine hiç bir çözümün içinde olamaz.

CHP yukarda yazılı örneklerde görüldüğü gibi,  çözüm sürecinin içinde değildir.Tersine  yaptığı açıklamalar, çözümü önleme tutumudur.

Hatırlarsınız, Öcalan yıllar önce bir açıklamasında, bu sorunu aslında sol ile çözmek isterim demişti. Ancak ne yazık ki, ortak ülkemiz Türkiye’de sol adına siyaset yaptığını söyleyenlerin ezici bir çoğunluğu, bugün Kürt özgürlük hareketini emperyalistlerin yönlendirdiğini söylüyorlar. AKP’ye karşıtlık adı altında demokrasi düşmanlığı yapıyorlar. Toplumsal değişim ve dönüşümün öncülüğünü yapmaları gerekirken, AKP “islam devleti kuracak, şeriat getirecek” diye yeni bir anayasanın yapılmasına bile karşı çıkıyorlar. Kürt sorununun çözülmesi durumunda Türkiye devletinin bölüneceği yalanını yayarak, toplumda ırkçı-milliyetçi eğilimlerin güçlenmesine zemin hazırlıyorlar.  

Bugün geldiğimiz noktada eğer Kürt halkının öncüleri AKP ile masaya oturmak zorunda kalmışlarsa, bu kendisine sosyalist, demokrat, devrimci diyen kesimlerin ya samimi olmadığından, ya da toplumda kitlesel ve siyasal bir karşılığı olan bir örgütlenmelerinin bulunmamasındandır.Halklarımızın yeter artık bu kan dursun haykırışını göremeyen ve bu haklı istemler etrafında kitleleri örgütlemeye gireşemeyen bir solu ne kadar sol sayacağız?  Tartışmalı bir konudur. Artık geldiğimiz aşamada solculuğu yeniden tanımlamak durumundayız.

 Not; gelecek yazımda solculuk nedir, günümüzde nasıl olmalıdır? sorularına cevap vermeye çalışacağım.