Şuanda 200 konuk çevrimiçi
BugünBugün2617
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10341
Bu ayBu ay10341
ToplamToplam10478765
Evet, bu süreç hiç de kolay yürümeyecek... PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Cuma, 22 Mart 2013 19:35


Bunu biliyoruz, daha şimdiden barış ya da ''çözüm'' süreci hakkında her iki tarafta da, ileri geri, sözlerin nereye gideceği hesaplanmadan değerlendirmeler yapılıyor...

Türkçülük bilinci ne yazık ki kendine demokratım diyen yazar-çizerler de bile öylesine içselleşmiş ki;  bu durum, Kürt halkının kendi değerleri ile barışa sahip çıkışına ille de kendini dayatma pervasızlığına kadar varabiliyor.

 Buraya kadar kolay gelinmedi...

 Şayet bu süreçten nur topu gibi bir barış çocuğu doğması bekleniyorsa süreci iki tarafın da temkinli ve iyi beslemesi gerekiyor.

 Demokrasi bilincinin sınandığı ve kurumsal perspektiflerinin oluşturulacağı dönemin ayak seslerini duyuyoruz.

 Dış güçlerin bunu yönlendireceği ve kendi bölgesel hesaplarında bir dayanak olarak kullanacağı da sır değil.

 Ancak bu böyle oluyor diye savaşın durmasını istemenin ve süreci insanlığın kazanımına dönüştürmek için her yol ve yöntemi denemenin neresi kötü.

Kendi öz gücüne güvenen ve bu yolda epeyce mesafe katetmiş bir halkın siyaseti bütün güçlükleri yenecektir.

Ben her şeye rağmen Kürt halkının bu bilinç ve duyarlılıkla sürece sahip çıkışına anlam verecek ortak bilincin gelişmesi umudumu koruyorum...

‘’Hak verilmez, alınır’’ 

Bölgemizde barışın ve kendini özgürce ifade etme hakkının iadesi için olanakları seferber etmek bu gün en büyük devrimci görevdir...

 Kürtler bu güne kadar gasp edilen haklarının kendilerine iadesi için mücadele ettiler ve ediyorlar. Sürecin öncesine de dikkatli baktığınızda verilen mücadelenin pek de yabana gitmediğini rahatlıkla görürsünüz.

Türk milliyetçi iktidar yapılaşmasının toplumsal zihniyeti ne kadar derinden etkilediği düşünüldüğünde bu kafanın, demokratik anlayışla meselelere bakışa kolay kolay gelemeyeceğini anlarsınız.

 Çekilen bunca acıları, dökülen kanları, rehin alınan sayıları  on binleri bulan siyasilerin hala cezaevlerinde tutuluşunu, katledilen devrimcileri, kandırılan yerlerinden yurtlarından edilen insanların dramını unutmayacağız tabii ki. Ama bir yerde de bu savaşın durması ve yeni , yepyeni bir sürecin işlemesi gerekiyor.

 Kastedilen mücadelenin yöntem farklılığı ile kesintisiz süreceği ve kazanımların da buna paralel artacağıdır. Ben bu süreci böyle anlıyorum... Asıl Mücadele daha yeni başlıyor...

Laf ebeliğini bir tarafa bırakıp bu süreci önce kendimizden başlayarak daha fazla nasıl ileri götürebilirizi düşünmemiz gerekir.

 Yok falanca bu süreci destekliyor o zaman bu süreç barışı getirmez diyerek yan çizmek, hemen aksi propagandaya başlamak savaş kışkırtıcılığından başka nedir ki... Zaten şu an itibarıyla bile henüz çatışmalar durmuş sayılmaz...

 Kürt Halk Önderi Sayın Öcalan’nın Silahların susturulması çağrısına Hükümetin vereceği yanıt da çok büyük önem taşıyor... TSK tarafından Newroz günü Haftanin’e top saldırısının yapıldığını geçti haber kaynakları.

Dolayısıyla;

Sadece çağrı olumludur demekle iş bitmiyor. AKP hükümeti de iyi niyet jesti olarak yıllardır cezaevlerinde özgürlüğünden alıkonulan Kürt tutsakları kitlesel olarak serbest bırakmakla işe başlayabilir.

 Silahların karşılıklı olarak susturulması demokratikleşmeye giden sürecin ilk adımı olacaktır.

Geri çekilmede sürecin daha temkinli yürütülmesi için yasal zeminde bir komisyonun oluşturulması gerekmektedir.

Bilinir, alışkanlıkların değişimi ideolojilerden daha zordur. Eski kafayla yeni şeylere imza atmak sadece zorunlu olunduğunda mümkün olabilir.

Zihinsel yenilenme demokratik süreci gerekli kılıyor.

Bu nedenle;

Türk tarafının da en az Kürtler kadar savaşın bitirilmesi konusunda istekli ve çaba sahibi olması sürecin bekası anlamında önemlidir. Evet, çok kolay olmayacak...

Yine de Umudumuz bizde kalsın, onu sıkı tutalım ve yitirmeyelim...