Şuanda 331 konuk çevrimiçi
BugünBugün2694
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10418
Bu ayBu ay10418
ToplamToplam10478842
güncel sorunlar üzerine... PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Cuma, 19 Nisan 2013 22:21


Dört senedir haftada birkaç defa yazı yazdığım bu siteye,  15-20 gündür yazamadım.  Konu sıkıntısından değil elbette. Özel sorunlarım vardı. Araya hastalık da girince zaman uzadı.Bu arada Mehmet Koç yoldaşımızın anılarını da yazmaya devam ediyoruz ya, hepsi bir araya geldi.

Yazı konusu sıkıntısı değil, yazı konusu bolluğuna yetişememenin sıkıntısı demek daha doğru olmalı. Bu memlekette konu sıkıntısı mı olur? Her gün yüzlerce yazı konusu bulmak pekala mümkün.

PKK ve Devlet arasında başlayan ve devam eden bahar havası(!) ve konu üzerinde yapılan polemikler, günde bir değil, rahatlıkla on yazı konusudur. .Aynı şekilde, Türkiye-Suriye ve Kürtler üçgeni üzerine de rahatlıkla günde birkaç tane makale yazabilirsiniz.

20 gündür yazmadım  ama, yazılanları mümkün olduğunca takip ediyorum. Özellikle Suriye konusunda havanın epeyce değiştiğini gördükçe mutlu da oluyorum.

Suriye’de, birkaç tane ‘’şeytan’’ değil, onlarca ‘’şeytan’’dan bahsetmek mümkünken,Türkiye kamuoyunun ( buna sosyalistler de dahil) ortada iki tane ‘’şeytan’’ (Esad ve ÖSO) varmışçasına,  birini diğerine tercih ederek dalaşmalarını, özellikle de kendilerini sosyalist olarak tarif edenlerin bu dalaşma içerisinde olmalarını anlamakta zorlanıyorum.

Kimileri, Suriye’nin anti-emperyalist oluşundan dem vuruyor, kimileri de, Esad diktatörlüğünün zalimliğinden hareketle, eğri-büğrü saflaşarak, Suriye’de çiçek açan gerçek demokrasi hareketini görmemezlikten geliyorlar. Suriye Kürtlerini göremeyenler neyse de, göre göre görmemezlikten gelen, sosyal demokrat kılıklı ulusalcılardan bahsediyorum elbette. Olmadık bahaneler ileri sürüp, olmadık spekülasyonlara çanak tutarak, Suriye’nin demokratik güçleri, Kürt inisiyatifine ( bu arada Türkiye Kürtlerine de..) bilinç altı düşmanlıklarını kusuyorlar.

Suriye savaşını, işlerine geldiği yerde, emperyalistlerle ezilen halklar arası bir savaş gibi göstermeye çalışanlar, bir başka zamanda ve yine işlerine geldiği yerde, mezhepler arası bir savaş gibi anlatıyorlar.

Suriye savaşına, ‘’emperyalist müdahale’’ var diyerek, Esad diktatörlüğünün koltuk değneği olanların  görmek istemedikleri şey, emperyalist müdahalenin sadece Suriye’de değil, yer küremizin dört bir yanında olduğudur. Önemli olan asıl şey, müdahaleye karşı olduğun kadar, bu tür müdahalelere zemin hazırlayan baskıcı yönetimlere de karşı olmaktır. Şeytan’lardan birini diğerine tercih ederken, tepişen atların ayakları altında ezilmekten kurtulamazsın.

Suriye’de, her iki şeytan’dan birini diğerine tercih etmeyerek kendi bağımsız çizgisini örgütlemeye çalışan, PDY öncülüğündeki Suriye Kürtlerini gözardı eden,  anlamak istemeyen, bellek kaybına uğramış Türkiyeli ‘’demokrat’’ların, ulusallaşarak MHP’li leşmeleri bundan olmalı...

Faşistler, Ulusalcılar, Ergenekoncular Esad rejimini savunuyorlar. Dikkat edin, aynı grüh, zamanında Saddam rejimini’ de aynı kararlılıkla savunuyordu.Çok farklı neden ileri sürebilirler ama aldırmayın, Bunlar; Saddam yada Esad’ı çok sevdiklerinden değil, Her iki ülkede de mevcut statükonun yıkılmasıyla birlikte, ortaya çıkacak olan Kürt insiyatifinden öcü gibi korktukları için statükonun devam etmesini istiyorlardı. Ulusalcı Faşist İşçi Partisi, bu konuda, adı geçen güruhun en cesuru olandır. MHP’den de ileri bu tavrını açıkça söyleyebiliyor.

PKK-Devlet görüşmesi/müzakeresi etrafında kopartılan fırtınaların  bugünkü aşamasında, sorunun dönüp dolaşıp Suriye üzerinde yoğunlaşıyor  olmasının altında yatan da budur. Kürt ‘’öcü’’sü korkusudur....

Ulusalcı faşistler’in, havayı bulandırmak, etrafı bilgi kirliliğine boğarak, Kürt kurtuluş hareketinin potansiyel müttefikleri cephesi saflarını yararak  zaafa uğratma çabasındadır..

Son günlerde, ‘’ aleviler sürecin dışında kalmıştır’’diyerek, onları,  Kürtlere karşı kışkırtma çabaları ve bu çabaya çanak tutan zaaflı Alevilerin sesleri yükselmeye başladı.

Unutmamak gerekir ki, Sivas’ta, Madımak otelinde diri diri yakılan canların hesabını, Alevilik adına ahkam keserek timsah gözyaşları dökenler değil. Madımak katliamına, anında tepki göstererek pratik tavır alan Kürt özgürlük hareketi olmuştu.. Kaldı ki, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi sorununda, öne çıkartılması gereken asıl mesele, dinler, mezhepler yada tarikatlar bağlamında mı tartışılmalı?

Değil elbette.  Demokrasi mücadelesinin bizatihi kendisi bütün bu sorunların çözüm arenasıdır.

Hafızalarımızı tazeleyerek geçtiğimiz dönemi hatırlayalım. AKP iktidarının yaklaşan seçimler öncesinde ortaya attığı, ‘’Alevi Çalıştayı’  ’vb aldatmacaları ile topladığı alevi oylarının takipçisi olmayan, sorunun asıl muhatabı iktidar partisinden hesap sormayarak, Kürt özgürlük hareketine tavır almaya kalkanların samimiyetlerini sorgulamak gerekmiyor mu?

Kendi içerisinde asgari müştereklerde bile birlik tavrı gösterememiş olan alevi oylarının yüzde doksanından fazlası iktidar ve ana muhalefet partisi CHP’ye gitmektedir. En etkin alevi dernek, ya da federasyonu yöneticileri her seçim öncesi bu partilerin listelerinden milletvekili adaylığı için kuyruğa girerken, sözüm ona temsil ettiklerini sandıkları kitlenin hangi taleplerini ileri sürüyorlar bilen var mı?

Sözü CHP’ne getirerek konuyu kapatmak istiyorum.

Uzun zamandır söylemeye çalıştığım bir sözü tekrar edeceğim.

Türkiye’de, devrim ve demokrasiden yana olan tüm güçlerin mümkün olduğunca en geniş birliği sağlanmadıkça, temelleri sağlam, köklü ve kalıcı bir demokrasiden bahsetmek kolay olmayacaktır.

Sağlam temeller üzerine oturtulmuş, kalıcı ve gerçekten  demokratik bir Türkiye adına, iktidar alternatifi olabilmenin temel koşulu budur. Bunun için, CHP’nin silkelenmesi, tabir-caizse parça parça edilerek, atomlarına kadar ayrıştırılarak en büyük parçasının demokrasi güçleriyle buluşmasının koşullarını yaratmaktan geçiyor.

CHP yolun sonuna gelmiştir. Birbirlerini ajanlıkla, faşist olmakla suçlayanların bir arada daha fazla bulunmaları söz konusu olmayacaktır. Parti tabanının, büyük oranda demokratik halk hareketi saflarında yer almasına ideolojik bir engelin olduğunu kimse iddia edemez. Buna karşın, iktidar alternatifi olma umudu, onları kesinlikle onaylamadıkları ulusalcı bir çizginin çeperinde iğreti de olsa durmayı neredeyse zorunlu kılıyor. Demokrasi güçlerinin kararlı birlikteliği, CHP tabanının en geniş kitlesinin de kendisini ifade edebileceği gerçek bir çekim merkezi olacaktır.

Yeter ki samimi olunsun...