Şuanda 320 konuk çevrimiçi
BugünBugün2688
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10412
Bu ayBu ay10412
ToplamToplam10478836
Gezi direnişi üzerine düşünceler PDF Yazdır e-Posta
Vicdan Kayır tarafından yazıldı   
Pazar, 09 Haziran 2013 17:40


Ömürlüklerin suskunluğundan fırlayan Taksim- Gezi Parkı’nda  ‘iki ağacın kesilmesindeki’, karşı  duruşun adı UYANIŞ!..

 

Öyle değil mi?

Ormanlar yok edildi, denizler  dolduruldu,  ırkçılık adı altında insanlar bombalandı, tık tık.. bir ses duyulmadı.. bir kaç grup  ve sayılı eylemciler dışında …


AKP iktidarının en büyük rantı alışveriş merkezlerini ağaç diker gibi dikmesidir.


Öyle diktatörlük ki, sıkıyönetim ilan ettiler  direnişin adresi Taksim’i, 1 Mayıs’ta engelleyerek…

 

Buz iktidarının parçalanarak sulara dönüşeceğini düşünemedi  diktatör Erdoğan ve havalisi!..
Güvendikleri  büyük suskunluğa ne oldu?

 

Aylarca nöbet tutulan çevreciler, çadırlarını kurdular; katliama, ranta  ‘dur’ diyerek… Büyük sessizlik‘ 31 Mayıs Taksim Direnişi’yle   bozuldu…


 O günden bir gün önce;


Bibergazı, cop, tazyikli su altında kalan ÇEVRECİLERİN çadırları, müzik aletleriyle yakıldı… O alevler her bir yana dağılıverdi, suskunluğun derinliğinde sancıların direnmesine..

 

Hükümet karşıtı protestolar, Gezi Parkı’ndan başlayıp, yayıldı  …

Başbakan tarafından, eyleme katılan kitleler çabulcu oluverdi  …    

Aşkla  eyleme sarılanlar  daha da büyüdü… Aşkla direnildiğinde  sonuç alınır..

Ondan mıdır, sevgililer el ele gözaltına gidiyor.. Polise kitap okuyan gençler dikkat çekiyor…

Evlerinde hatta eylem alanında börek, dolma, yemek yapan kadınlar as-başkaldıranlardır…

 

O kadınlar olmasaydı belki  31 Mayıs direnişi  1 Haziran’da son bulurdu ;en fazla iki gün sürerdi.

 

Eylemcileri  kucaklayan, koruyan  kadınlar  dirençli ve inatçılar…Kadın unutkan değildir, asla unutmaz hiçbir şeyi..   çocuğunu da o susturur!... Ama bir gün patlar!...

 Hoşgörünün memeleri onlar… Ani taşkınlıkta ‘dur ‘ kelimesiyle ortamı yumuşatan kadınlar  gençlerle birlikte   bu eylemin adresinde  direniyorlar …

 

Kadınsız eylem olamaz… Ne müzik olur, ne komün  oluşur… bir kadın dans ederse herkes dans eder…  

 

Bak  emzikli analar için   GEZİ  de çadır kurdular… Daha ne olsun? …

 

Kitap okuyanlar arttı… Okumayanlar, başka alanda

Kara mizahlı günler de yaşanıyor; iktidarı tiye alarak!…

 

İktidara karşı on  yıl önce düşünür müydünüz, fanatik iki takım olan Galatasaray –Fener’in birbirlerine sarılmasını..  anarşist-devrimci-dindar-ulusalcı … mücadele veriyor….   

Hepsinin ortak sorunu ‘insan yerine ‘ konmama…. Yok sayılmaları… Diktatörlük elbisesinin yaması olmak istemiyorlar!... Zira yamalar her geçen gün artıyor!..

 Bu iktidar ruhlarını yamalıyor insanlığın!...

 

Uyanış bu…

 

Yama sevmeyen kadın,  bir gün en fazla  on gün  tenceresinde yemek pişirmezse ne olur!

 

Küçümsendi  tencereler, kırılan bardaklar, boş tavalar!..

 

En kötü ihtimal, ‘ağaçlar  hep yeşil kalacak,’ bundan böyle Mİ?

 

Acılar   halk oldu…. Şehirlere , dünya şehirleine yayıldı GEZİ’de yanan çadırların  külleri…

 

 

Başkent Ankara’da  eylemciler bibergazı, tazyikli su , cop ve zulümle direniyor…

Bu topraklarda katliam –soykırım- yaşayan Dersim, dağlarında eylem yapılıyor!...

Ermenilerden, Anadolulu Rumlardan destek yağıyor…


Soykırımda yok edilen Ermeni Mezarlığı’nın adresi Gezi Parkı’nda Ermeniler destek veriyor…

Farklı dillerde, dinlerde insan olmanın çığlıkları dünya pencerelerinde…


Kolektif bellek kurdular; ‘ Siyaset yapmıyoruz,’ dediklerine bakmayın siz, halk hareketi politiktir!.. Öyle ki, kütüphaneleri, gerilla - gıda – kadın komünleri , veteriner çadırı,  çocuk bakım çadırından,  oyun ve dans alanlarına orkestralarına  kadar... Üstelik    tv- radyoları, dansları ve  aşklarıyla  başkaldırıyor:

 

  ‘Taksim Her Yerde’ sloganında…

 

Traktörcü dede  köyünden pankartını açıyor, ‘ Geleceğim yanınızdayım’ diyerek…

Tinerci çocuklar gezi parkında karın doyurup, insan yerine konulmanın hazzında…

 Daha ne?!

 

Özellikle yıllardır Cinsiyet faşizmini   körükleyenlerin yolundakiler  GEZİ EYLEMİ’NDE olamaz… Yanlış bilgilendirmenin boşluğundaki bilmez -sessizlik ise,  farklı cinsiyetlilerle yaşamanın  farksızlığını anladılar…İnsanca…

 

 Tüm komünleriyle   iktidarların yapamadığını  bir günde yaptı GEZİ!...

Başkaldırıyorlar kumdan/taştan  komünler yaptılar!...Kum gibiler dağılıyorlar her yere…

 

Ne acıdır ki;

Tarihinde  en çok kadınların  ‘namus’ adıyla katledildiği ülkenin adı Türkiye’dir…  Dünya tarihinde  de ‘Çocuk Gelinler’  diye bir cümle var, daha ne olsun?

Onların da sesi olacaklar!...

 

 Sosyal güvencisi olmayan açlığın adresindeki kadınların vesika için müracaatlarının arttığı AKP iktidarına karşı  korkusuz çıplak  protesto yaşanıyor.

 

İktidar penceresine karşı  ıslık çalan protestoculara,  biber gazı , tazyikli su  ile böcek muamelesi  uygulanıyor hala …zehir sıkıyor halkına iktidar!...

 Başken  Ankara biber gazıyla uyuyor, uyanıyor!... Koruma altında Meclis ve Başbakan köşkü…

Korkuyorlar…

Artık internet denilen bir devrim var, tıklıyorsun tüm desteğine milyonlar pencere açıyor…

 Hayatları boyunca susturulan  ‘çocukları eyleme’ gidecek diye korkan o ev kadınları , eyleme gitmese bile pencerelerini açıyorlar, tencere , tava, kaşı, bardak ne varsa tepkileriyle gençleri çocuklarını   destekliyorlar….

Kadınsız direniş olmaz… 31 Mayıs Direnişi ile başlayıp yaygınlaşarak süren ayaklanmalarda birbiriyle daha önce yan yana gelmesi akıllardan bile geçemeyecek kesimlerin mücadelesi oldu

 

Burada ‘Halkların kardeşliği’ sloganının yerini  ‘kavga kardeşliği‘ne dönüşerek bulutsuz gökyüzünde çakan bir şimşeğin küller arasındaki kıvılcım kör gözleri açtı!..

 

 

 

////

NOT:

E. Özkaya- facebook-Emma GoldmAn “TOPLUMSAL DEVRİM GÖSTERİDEN İBARET DEĞİLDİR”   


“Gezi Parkı direnişi bir toplumsal dönüşümü de tetikledi: Çoğulcu bir şekilde dile getirilen hak ve özgürlüklerin lafta kalmaması, devletin hukukuyla da beslenen, korunan, cinsiyetçi, homofobik, ırkçı, milliyetçi politikaların değişmesi gerekir. Yasal değişiklik yeterli değildir. Bugün Gezi Parkı'ında, sembolik de olsa bir toplumsal devrim deneyleniyor: Özgür komünler, kütüphaneler, dayAnışma standları ( ücretsi yiyecek dağıtan) oyun alanları, kadın alanları... Kütüphaneler, alanlar, sokaklar insanların özgürce, korkusuz yaşayacakları yerler olmak zorunda. Balat, Tozkoparan, Tarlabaşı ve benzeri mahallelerde etnik, sınıfsal temizleme hareketi durmak zorundadır. Bu mahallerin sakinleridir mahallelerin gerçek sahipleri. Devlet elini çekmelidir buralardan. Barışacaksak, eşit bir yaşamı paylaşarak barış olur.Bu bakımdan, bu direniş anlamlıdır ama sözü edilen politik talepleri de görmek yaşamak istiyoruz. Geçmişte olduğu gibi, belirli günlerde festivale gider gibi 1 Mayısları ya da benzeri günleri kutlayıp, slogan yarıştırıp evlere dönmüyoruz.