Şuanda 102 konuk çevrimiçi
BugünBugün2556
DünDün3402
Bu haftaBu hafta10280
Bu ayBu ay10280
ToplamToplam10478704
Bu daha başlangıç, mücadeleye devam PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Salı, 25 Haziran 2013 19:07


Taksim’e ve Gezi Parkı’na biber gazlı müdahale ile başlayan direniş bir süre sonra ‘’yaşam alanıma dokunma’’ya döndü.

Toplumda ve bireyde özgürleşme eğilimi belirgin kapitalist öğelerin etkilerinden sıyrılarak ete kemiğe bürünmeye başladı.

Bu günlerin gençlik uyanışının insana getirdiği şey; insanca yaşam koşullarının bilgisini özgürce örgütleme bilinci ve sürdürülmekte ısrar edilen insanlık dışı  koşulların eninde sonunda değişimi için ortak mücadelenin gerekliliğidir.

İnsanlar kendi aralarındaki mesafeyi, birbirlerine yaşadıkları deneyleri anlatarak, karşılıklı saygı temelinde sınırları belirsizleştirerek, zamana yeniden sahip çıkarak aşmaya başladılar. Bu şekilde gün be gün ortak mücadele ruhunu büyütüp besliyorlar.

Bu insanlar yeni bir hikaye yazmaya başladılar .

Kendi aralarında sözleşip bir ertesi güne randevulaşıyorlar. Güçlerinin farkındalar ve bu farkındalık onları daha da güçlü ve korkusuz kılıyor.

Kendi kendilerine yaşam alanı açmaya çalışıyorlar. Bu güne kadarki ‘’seçilmişler’’rin kendileri adına koşulların  iyileşmesinde üstlenmeleri gereken işlevleri yerine getirmemelerinin  bir sistem sorunu olduğunun bilincindeler.

İstanbul’da ve giderek tüm Türkiye’de yeşil alanların bulunduğu her yeri akşam saatlerinden itibaren halk toplantılarının yapıldığı forumlara dönüştürdüler. Halk buralarda sorunlarını tartışıp çözüm yollarını bulmaya çalışıyor.  Direnişin değerlendirildiği Güvenpark formundaki  ilk oturumda sendika.org’un verdiği bilgilere dayanarak, ‘’Tayyip Erdoğan’ın ekonomi, dış borç, İMF gibi konulardaki söylemlerinin gerçekleri yansıtmadığı, tecavüzcülerin cezalandırılmamasının iktidarın kin ve nefretinin göstergesi olduğu, Kürtlerle kardeşleşme, darbe zihniyetine karşı demokrasiyi geliştirme, özgürleşme mücadelesinin sokaklardan ve parklardan yükseleceği ifade edildi’’.

Bilinçli genç kuşağın ve onların anne babalarının lokomotifi olduğu gezi eylemlerinin bu derece etki uyandırmasının ardında  zeka ve bir de genetik faktör büyük rol oynuyor.

 Genetik faktör dedim, çünkü bu gençlerin anne babaları da eğitimli ve olup bitenin farkında olan insanlar. Kendi aile ortamlarında düşündükleri  gibi yaşayan insanlar. Her ne kadar siyasal ve toplumsal alanda kendilerini ifade edebilecekleri bir örgütlenme arayışları olsa da bu güne kadar kenarda kalmayı yeğlemiş olmaları çatışmalı savaş ortamının caydırıcı etkisinden kaynaklanıyor olabilir.

 Kürt halk önderi Abdullah Öcalan’ın insiyatifiyle başlatılan barış sürecinin hemen ardından Gezi Parkı’na müdahaleye BDP’li Sırrı Süreyya Önder’in ve arkadaşlarının karşı çıkmasıyla alevlenen direniş, yaşam alanlarına müdahaleyi daha fazla kaldıramayan gençlerin parka sahip çıkmasıyla gelişmeye başladı.  Bu gün bir aya yakın bir süredir devam eden giderek bilinçli bir halk ayaklanmasına  evrimleşen sürece ilk kıvılcımının, direne, direne kazanılacağının bilincine tarifsiz acılı ve kanlı geçen  yıllar ardından varan  deneyim sahibi Kürt halkının onurlu parti yöneticilerinden gelmesi de tesadüf değildir.

30 yılı aşkın bir savaş ve yıkım sürecinin ardından silahların susması ve barış sürecinin oluşturulması adımlarının yine bu sisteme karşı  mücadele edenler tarafından  atılmasını  Gezi direnişçileri  çok iyi anlamış olmalılar. O kadar toma ve biber gazı bombardımanı ve polis şiddetine karşı alanları ve sokakları terk etmediler, direnişin başladığı günden bu yana dört şehit,  on altı göz ve binlerce yaralı verdiler ama şiddet yanlısı hiç olmadılar. Coplara karşı karanfillerle  gittiler.

Uzun yıllar önceden  Onların da yaşam alanlarına müdahale olsaydı , evlerinden zorla çıkarılsalar , ormanları yakılsaydı.  Kendi dillerinde konuşmaları, çocuklarına isim vermeleri yasaklansaydı ne yaparlardı ? Kendi savunma güçlerini oluşturmaya gitmezler miydi?

Şimdi, bu yüz akı gençlerimizin temsilcisi Taksim Platformu, Gündoğdu ve Kızılay’da da  gerici, faşist, kemalist  zorba güçlerin Kürtlere karşı provokatif ve saldırgan yaklaşımlarına şahit olmuştur.

 Henüz Kürt halkının da  kendine has değerlerinin ve vazgeçilmezlerinin olabileceğinin gerçekliği ve  bilinci  (yüzyıllardır beyinleri tek yönlü şartlanmış insanların gözünde)  yeni yeni doğuyor.  Bayrakları, renkleri ve flamalarıyla  ‘’ben başka bir ulusum, sizlerle eşit şartlarda , barış içinde yan yana yaşamak istiyorum’’ diyorlar. Şimdi yıllardır görmezden gelerek büyütülen,  o kadar yıkıma , bir  o kadar cana , acıya mal olan bir sorun atlanarak hiç bir sorunun çözülemeyeceği de direnen  halk nezdinde anlaşılmıştır sanırım.

Direniş boyunca Atatürk resimli Türk bayraklarıyla direnen insanların endişelerini tabii ki anlamak gerekir ancak bu insanlar da süreç içinde, bayrağa sarılarak, evlere bayrak asarak değil,  halkların birliği ve gücüyle, farklılıkların bilinciyle davranırlarsa sonuç alacaklarını görecekler. Görüyorlar da .. .

Kendi dışındaki bir halkın bayrağına paçavra denilerek kimse kendi bayrağına sahip çıkamaz . İşte bu zihniyetteki kişiler ve statükocu anlayışlar AKP iktidarına karşı çıkarken aynı diktatör ağzını bir başka biçimde kullanmıyorlar mı?.. ’’AKP- PKK ile masaya oturdu,  ülke bölünüyor. Bakın Kürtler kendi savunma güçlerini de oluşturuyorlar ...’’

Ne bekliyordunuz? Kendi halkına (ki çapulcular  diye ikiye  bölüyor) bu kadar zulmü reva görenler yarın her şeye rağmen barış adımları atanlar için(silahsız  kalınca) daha ne yapmaz ki...

Bakın zindanlara,  hala Kürt siyasilerle dopdolu. ‘’Adımlar atılmazsa sonuç felakete gider’’.(Mme Mitterrand)

CHP’nin,  Yükselen halk direnişinden kendileri için bir kazanım elde etmek , bu zeki gençlerin  özgün taleplerinin yanı sıra , demokratik toplumsal yaşam  taleplerini de  üstlenerek ,  kendi gençlik kolları yapmak hevesleri de acınacak boyutlara varabiliyor. Kaldı ki bu gençler bu güne kadar bütün siyasal partilerin ne olup olmadıklarıyla , siyasal  toplumsal süreçlerin geldiği noktayla, bir bütün olarak  ülke sorunlarıyla çok yakından ilgili olduklarını eylemleriyle açığa çıkarıyorlar zaten.  

Aynı şekilde direnen Kürt halkı içinde de sürece anlam biçmede zorlanan, sanki Türkiyeli gençlerin ve halkın bu haklı kalkışmasını Kürt sorunun çözümünün önünde engel gören anlayışlar var. AKP gerçek barışın önünde engeldir ve bunu her geçen gün halka karşı duruşuyla kanıtlamaktadır. Erdoğan’ın  Gezi parkı sonrası yükselen sivil halk direnişi karşısında giderek sertleşen hitap dili bile bunun en basit göstergesidir.

Diğer yandan özgürlük talepleriyle direnişe katılan halk kesimlerini taraftar yapmaya çalışan milliyetçiler ‘’biz Atatürk’ün askerleriyiz’’ derse doğal olarak  Kürt gençleri de  ‘’Apo’nun askerleriyiz’’ diyecektir. Madalyonun iki yüzü gibi.  Çatışmalı ortama davetiye çıkarır gelişmelerin gerilla güçlerinin geri çekilmesi sırasında yaşandığı da  bölgeden gelen haberler arasında.

 Evet,  bu gün çok daha fazla geç olmadan, henüz nihai sonuca ulaşmamış bir savaş sürecinden sağlıklı çıkabilmek için direnişçilerin biraz daha duyarlı hareket ederek bir an önce demokratik, eşit ve özgür bir gelecek için Kürt halk dinamikleriyle birlikte hareketi ivedilik arz ediyor. Roboskili ailelerin acılarını  da ta yüreğimizde duyacağımız an geldi.

Her türlü milliyetçilik ve ırkçılıktan uzak halkların gerçek kardeşliği ve eşitliği adımlarının atılması gereken bir dönemdeyiz.  

Barış süreci ancak halklarla birlikte yürütülürse bir  kıymeti harbiyesi olur.

Gezi eylemleri ile doruğa çıkan halk direnişleri sürecinde verilen kayıpların acıları şüphesiz  iki halkı birbirine yakınlaştıracaktır. Ethem Sarısülük’ün  acımasız bir polis kurşunuyla öldürülmesi ve onu vuran polisin mahkemece serbest bırakılması ardından İstanbul, Ankara ve Türkiye’nin birçok yerinde yapılan oturma eylemlerine katılımın büyük olması vicdanların ayağa kalktığını gösteriyor.

Şimdiki Kürt ve Türkiyeli devrimci gençlerin şu ana kadar bize öğrettiği;  bu güne kadar imkansız denilenlerin ne kadar imkan dahilinde olduğudur. Düşünen, sorgulayan insanlar sadece direnerek ve  sürekli eylemde kalarak doğal bir arınmayla demokrasiyi adım adım inşa edecekler.

Haydi bakalım , ‘’direne, direne kazanacağız’’, ’’bu daha başlangıç, mücadeleye devam’’ diyen sözler daha neler, neler eyler... Yaşayıp göreceğiz.