Şuanda 262 konuk çevrimiçi
BugünBugün2047
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9771
Bu ayBu ay9771
ToplamToplam10478195
İktidar-Cemaat çatışmasına devrimci yaklaşım PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazar, 22 Aralık 2013 05:55


 

17 Aralık 2013 günü İstanbul ve Ankara merkezli yapılan polis operasyonunda  “Rüşvet, kaçakçılık, kara para ve yolsuzluk” iddiasıyla aralarında işadamı,  bakan çocuğu, yakınları ile  belediye başkanı halk bankası müdürünün de   bulunduğu 52 kişi  gözaltına alındı.  Bunu “Türkiye tarihinin en büyük operasyonu” olarak tanımlayanlar bile var.

Medyada “Sırada bazı bakanların olduğu, savcının 4 bakan hakkında fezleke hazırladığı” konuşuluyor. Durum gerçekten ciddi... Başbakan, “arkasına karanlık odakları, çeteleri alanlar bu ülkenin istikametini çizemezler. Türkiye üzerinde operasyon, ameliyat yapılacak bir ülke değildir” dese de operasyon başladı bile.  Birileriyle gayri meşru olarak aynı yatağa girersen, gün gelir seninle çıkarları ters düşen yatak arkadaşın senin kirli çamaşırlarını ortaya serer. Olan budur.

İktidar yanlısı medya tıpkı Gezi’de olduğu gibi işin aslını göz ardı ederek “bu bir uluslararası karanlık şebekenin işidir” deyip mağdur edebiyatına sarıladursun. Artık cin şişeden çıkmıştır. Kılıçlar çekilmiş ve iki tarafta sonuna kadar gitmeye azimli olduğunu yaptığı hamlelerle göstermektedir.  Geçmişte derin devlet denilen, şimdilerde adı “paralel devlet” olarak değiştirilen ve Gülen Hareketinde cisimleşen oluşumun iktidardan istediği kadar pay alamaması ve geçmişte bizzat AKP eliyle ele geçirdiği iktidar olanaklarını kaybetme korkusuyla hamle yapmıştır.

 Olan “AKP-paralel devlet çatışmasının daha açık, daha doğrudan halidir. AKP’ye yönelik son derece organize gelişen ve daha da gelişecek gibi gözüken bir Cemaat operasyonudur. “Açık” ve “derin” devlete hakim olma, pay kapma kavgasıdır. Bu çatışmaya dönüşmüş ve Cemaat  AKP’den kopmuştur. Tasfiye edilmekte olduğunu gören (ya da düşünen) Cemaat, “karşı tasfiye” ye girişmiş; böylece geri dönülmez bir süreç başlamıştır. Çatışma, “ortak payda” olan sermayedeki ayrışmayı da tetiklemiş ve kesimler arasındaki iktidar kavgasını son derece özel bir biçim ve aşamaya taşımıştır.”(Halil Dalkılıç özgür politika)

Cemaat’in Erdoğan’ı hedef alan operasyonunda karşı hamle gecikmedi. Hükümet, 34 emniyet müdürünü ve birçok polisi görevden alırken, Erdoğan, Cemaat’i devlet içinde devlet olmakla suçladı ve ‘Karşılık vereceğiz’ dedi.

Cemaat’in, Erdoğan’ı hedef alan yolsuzluk operasyonuna, hükümet görevden almalarla yanıt verdi. Soruşturma için 2 yeni savcı atanırken, İstanbul Emniyeti’nde 11, diğer illerde ise 23 emniyet müdürü görevden alındı. Bakanlarla ilgili yolsuzluklar ortalığa saçılırken, Erdoğan ve Hükümet Sözcüsü Arınç, “illegal yapı” diyerek Cemaat’e karşı operasyon sinyali verdi. Öte yandan BDP Eşbaşkanı Demirtaş ise, “Biz adaletten yanayız. Yolsuzluğun üzerine cesurca gidilmeli” dedi.

HDP Eşbaşkanları Kürkçü ve Tuncel, hükümetin yolsuzluk suçlamalarına açık bir yanıt vermek yerine, kendini mağdur konumuna yerleştirmesinin kabul edilemez olduğuna dikkat çekerek, “Başbakan devleti gizli ortaklarla sürdürmeye kalkışmanın maliyetini ödemektedir. Yolsuzlukları örtbas etmelerine izin vermeyeceğiz” dedi.

Öte yandan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, milyarlarca doları bulan yolsuzluk operasyonlarını değerlendirirken, paralel devleti itiraf etti. Erdoğan, operasyonları çetelerin devlet içinde devlet olma gayreti olarak değerlendirdi. İşin özünü, yolsuzluğu, rüşveti görmezden gelen hükümet, devlet içine yuvalanmış cemaatçi avına çıktı. Oysa cemaat devlet içine yuvalanan değil AKP’nin bilgisi ve izni dahilinde iktidarı paylaşan bir örgütlenmedir.

Her konuşmasında operasyonları çetelerin devlet içinde devlet olma gayreti olarak değerlendiren Erdoğan, “Bunun uluslararası boyutu var, bu konuda tespitlerimiz var. Bunların Türkiye’de de uzantıları var. Bu örgütlenmeyi ortaya çıkaracağız. Bu babamızın oğlu olsa dinlemeyiz” dedi. Operasyonları kirli olarak yorumlayan Erdoğan, şunları söyledi: “Bu siyasi mühendisliğin bir başka versiyonudur. Çetelerin devlet içinde devlet olma gayreti olayıdır. Gerekli çalışmayı yapacağız.”

 Hükümet sözcüsü Arınç ise; “Bu işi yapanları bulacağız. Devlet içinde kümelenmiş bir örgüt söz konusu ise bunları ortaya çıkarmak boynumuzun borcu olsun diyerek Cemaat’e de üstü kapalı olarak “illegal örgüt” benzetmesi yaptı.  Arınç, “MİT, Bakanlıklar soruşturma yaparlar. Bizim işimiz idari soruşturma ve incelemelerle. Şu anki kanaatimiz bunun bir psikolojik savaşa döndüğüdür. Bir ilin emniyet müdürü yapılacak işten haberdar değilse kimin nereye gittiğinden ne yapılacağından habersizse bu yola ne amaçla gidilmiştir diye araştırma yapılamasına ihtiyaç var” şeklinde konuştu.  Arınç ayrıca “Sabırla bekleyeceğiz, ancak hükümetimiz siyasi anlamda bazı çalışmaları da yapacaktır” dedi. Adı geçen bakanların da yakında istifa edebileceklerinin sinyalini verdi. Ancak üç gün sonra hala hükümetten ses çıkmazken, bakanlar görevlerine devam ediyorlar.

HDP Eşbaşkanı Ertuğrul Kürkçü hükümetin ,’Cemaat operasyonu’na maruz kalındığı savunmasının kabul edilemez olduğuna da dikkat çekerek, “AKP ve Başbakan, devleti tek adamın keyfine göre, gizli anlaşmalarla, gizli ortaklarla sürdürmeye kalkışmanın maliyetini ödemektedirler. Hükümetin yasaya rağmen, Meclis’e sayıştay raporları olmaksızın, şeffaflık ve denetim ilkesi yerle bir edilerek sunduğu bütçeye bakmak bile yolsuzluğun gübreliğinin nerede yattığını görmeye yeter” dedi. Bu yolsuzluk operasyonunun hangi nedenlerle başlamış olursa olsun, açığa çıkardığı kirli ilişkilerin, siyasi ve bürokratik sonuçlar açısından herhangi bir engele takılmadan sürdürülmesi ve tamamlanmasının önemli olduğunu söyleyen Kürkçü, Meclis’te bir araştırma kurulunun da oluşturulması gerektiğine dikkat çekti.

Aslında bu tür Provokasyon ve operasyonlar, AKP Hükümeti başta  “çözüm süreci” olmak üzere birçok temel sorunda, ülkenin demokratikleştirilmesinde samimi olmadığı, her şeyi iktidarını uzatma aracı olarak gördüğü için kendisine uygun ortam buluyor. Bundan dolayı bugün Cemaatin başlatmış olduğu saldırıya karşı AKP’yi desteklemek halkların çıkarlarını savunduğunu söyleyen siyasi çizgilerin işi olamaz.

 Çünkü  Cemaat’e de, ABD’ye de “saldırı fırsatını” veren AKP’dir.  Kendi düşen ağlamaz. AKP bu sarmaldan kurtulmak istiyorsa ülkenin temel sorunlarını çözerek yol alabilir. Sadece saldırıya karşı saldırıyla cevap vererek sonuç alamaz. Halklarımızın ülkemiz üzerinde oynanan oyunları boşa çıkaracak politikalara ihtiyacı var. Ancak operasyonlarda görüldüğü gibi, halka bir makarna paketi ve kömürü layık gören AKP yöneticileri sadece Azeri kökenli bir İranlıdan yüz milyonlarca dolar rüşvet almışlar. Bakan çocuklarının evlerinde bir değil birkaç kasa, para sayma makineleri çıkıyor. Bir bankanın müdürünün evinde 4.5 milyon dolar nakit çıkıyor. Bir bakanın yabancı uyruklulara vatandaşlık vermeyi sağlayarak 5 milyon dolar rüşvet aldığı görüntülerle belgeleniyor.

Bunları görmezden gelmemiz isteniyor. Neymiş “yapılan karanlık güçlerin uluslararası bir operasyonuymuş”, artık kim yer bu lafları. Eğer samimi iseniz önce ortaya çıkan bu rezaletin hesabını verin, bakanlarınızı görevden alın. Belgeleri karartma operasyonlarına son verin. Sonra bizi ikna edin hep birlikte bu “karanlık “ odakların üstüne gidelim.

Yani AKP şunları yapabilmelidir BDP’nin dediği gibi “ Ucu kime dayanırsa gereği yapılmalı; hırsızlardan hesabı sorulmalı. Hükümete düşen soruşturmanın güvenliğini sağlamalı, soruşturma şeffaflaşmalı. Daha ikinci gününde emniyet müdürlerinin alınması soruşturmaya müdahaledir. Bakanlar gerekirse (bence gerekmektedir) istifa etmeli, dokunulmazlıkları kaldırılmalı. Parlamento'da derhal araştırma komisyonu kurulmalı.”

HDP Eşbaşkanları’nın dediği gibi  "Bu yolsuzluk operasyonu hangi nedenlerle başlamış olursa olsun, açığa çıkardığı kirli ilişkiler, siyasi ve bürokratik sonuçlar açısından herhangi bir engele takılmadan sürdürülmeli ve tamamlanmalıdır."

Fetthullah Gülen Örgütü ile AKP iktidarı arasındaki çatışmanın nedeni;  halklarımızın omuzlarına basarak ortak oluşturdukları, bütün etik ve insani değerlerden yoksun,   maneviyat adı altında tamamen maddi çıkara dayanan iktidar koalisyonunun çöküşüdür.  Bu iki iktidar bloku daha düne kadar, ülkenin demokratik dinamiklerine, Kürtlere,  Alevilere, İşçi sınıfına, emekçilere karşı  birleşik cephe oluşturup “Yeni Türkiye” inşa ettikleri ile övünüyorlardı. Birbirlerine güzellemeler gönderiyorlardı. Ama iktidar öylesine bir yapılanma ki, onun tadına varanlar başkalarıyla ortak olmayı, birlikte yönetmeyi hazmedemez ve tek başına yönetmenin yollarını ararlar. İşte  tek başına yönetme psikolojisine kapılan Erdoğan ile iktidar ortaklarının iktidar nimetlerini bırakmama savaşıdır bu operasyonlar.  Erdoğan artık tek olmak istiyor ve etrafındaki herkesten biat talep ediyor. Etmeyenleri ise harcamakta tereddüt etmiyor. Cemaat ise meydanı tek başına sana bırakmayız diyerek ellerindeki kozları bir plan dahilinde sahneye sürmektedir. Bakalım bu nereye varır.

Dün Ergenekonculardan iktidarı devralırken ortaktılar, Kürt hareketini yok etme ya da tasfiye etmede ortak davrandılar.  Erdoğan ve yandaşları Kürt tarafının her talebini “sabredin biz istiyoruz ama istemeyenler çok, sonra anlaşırız” yalanları ile hep erteledi.  Şimdi de aynı yalanı tekrar edebilecekler mi?  Aynı güçler şimdi yıpratılmış, iradesi teslim alınmış bir Erdoğan ile iktidara devam etmek istiyorlar. Savaşın altında yatan gerçeklik, değişik çıkar çevrelerinin koalisyonu olan AKP’deki rant paylaşımıdır. Elbette bu çatışmanın uluslararası ayakları da vardır. Bunun olması gerçeği değiştirmez ki,  her şeyi komplo ile açıklamak isteyen AKP’nin çaresizliği orta yerde duruyor.

Rüşvet, yolsuzluk, kara para aklamak sadece psikolojik savaş narası atarak açıklanabilir mi? Her şeye karanlık örgütlerin marifeti yaftası yapıştırılarak, ayakkabı kutularındaki, yatak odalarındaki paralar, rüşvet belgeleri açıklanabilir mi? Tıpkı Gezi’de söylediğiniz gibi “devlet içinde devlet olan çeteler, ikinci kez harekete geçtiler” diyerek kurtulabilir misiniz?

Şimdi iktidara düşen, ucu nereye varırsa varsın bu soruşturmaların üzerine gitmek ve bedelini yüreklice ödemektir. Ama ülkemiz ve bölgemiz gerçeğini bilenler bunun böyle olmayacağını, AKP’nin satın alınmış yandaş medya aracılığıyla bu “uluslararası komployu boşa çıkarma adına” kendisinden olmayan herkese karşı amansız bir tutuklama ve devlet kurumlarında muhalif temizleme hareketine girişeceğini biliyorlar.

İktidar bunları yaparken,  her durumdan vazife çıkaran Muhalefet partileri (CHP ve MHP başta olmak üzere bil cümle sağ ve sol ulusalcılar) , mal bulmuş mağrabi edasıyla cemaatin açıkladığı bazı kirli çamaşırlara sarılacak ve Erdoğan’ı zayıflatmak adına boklu değneğin öteki ucu Fettullah ve hamisi ABD’ ye sarılacaklardır.  

Devrimci demokratik güçler bu duruma  “filler tepişiyor, bırakalım birbirini yesinler” diyerek seyirci kalmamalıdır. Tam aksine süreci dikkatle izlemeli, tartışmanın içinde yer almalıdır.  Şu anda Türkiye siyaset tarihinin görülebilecek en kirli işlerle en kirli ittifakı ile karşı karşıyayız. Cemaat  başta olmak üzere çeşitli çıkar çevrelerinin bir koalisyonu olan AKP iktidarının temel argümanları Para, sermaye, rant ve çıkardır. Bunu muhafazakar, mukadessatçı, ahlaki bir iktidar olarak pazarladılar ve on yılı aşkındır da bu ucube ideoloji ile ülkeyi yönetiyorlar.

İktidarın ve ortaklarının bağrından fışkıran bu pislikler dağın görünen ve ifşa edilmiş kısmıdır. Bundan sonra bu iktidar dalaşının gidişatını iyi izlemek gerekiyor. Büyük gürültülerle başlatılan savaş, karşılıklı geçici dengeler sağlanarak durum idare edilecektir. Çünkü  gerek iktidar, gerekse Cemaat iki tarafı da deşifre ederek iktidardan edecek bir yönelimin içine girmeyecek kadar öngörülüdürler. Görülecektir ki, bir süre sonra yeniden geçici uzlaşmalar sağlanacaktır. Tersi tutum özellikle ABD ve İsrail ile açıktan işbirliği içine girdiği açığa çıkan Cemaati kitlesel tabanı karşısında zor durumda bırakacaktır.

Devrimciler için ise, idare edilecek bir durum yoktur. Olayların üstüne gidilerek taraflarca gizlenecek olanların da ortaya çıkarılması ertelenemez görevlerdendir.  Halklarımızın sokaklara çıkarak, haklarını araması ve bu büyük sömürü tezgahını deşifre edecek, rantçı çevreleri iktidardan edecek  bir eylemlilik geliştirmesi gerekiyor.  Birine yaslanarak öbürünü zayıflatma yerine, iki haksız, zalim ve sömürgen tarafın üstüne birlikte gidilerek sonuç alınabilir ancak. Artık temiz bir topluma ihtiyacımız var.

Bunlar insanın etik değerlerini, ahlaki değerlerini yerle bir ettiler. İnsanı adeta alınıp satılan bir meta haline getirdiler. Toplumdaki dayanışma  duygusunu yok ettiler. Bundan dolayı önümüzdeki süreçte AKP çok değişik oyunların içine girebilir. HDK bileşenleri içindeki birçok parti bu konuda açıklama yaparak dikkatli olunması gerektiğinin altını çiziyor. Şimdi görev devrimci demokratik cepheyi daha da genişleterek, bu iktidara ve onun paralel ortaklarına karşı mücadele etmektir.

 Değişik bakışları için bir örnek olsun  diye, SDP ve SYKP’nin bu operasyonlara ilişkin yorumlarını kısaltarak aşağıya alıyorum:

AKP'nin önümüzdeki dönem kısa vadeli yaklaşımının cemaate ilişkin büyük bir "terör" operasyonu başlatmak olacağı yorumunda bulunan SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, şunları söyledi: "Bu operasyonun nesnel zemininin de Gezi olacağını düşünüyorum. Hala uluslararası komplo söylemi var ve bu hala Gezi ile başlatılıyor. İçine devrimcilerin dahi karıştırılabileceği büyük bir AKP'ye karşı darbe davası başlatmanın AKP açısından nesnel koşulları uygun. Cemaatin de bence şah çekeceği hamle şu: Erdoğan'ı tutuklayabilirler. En azından tutuklamak için adım atabilirler, çünkü MİT krizinde ön çalışması yapılmıştı."

Turan, bundan sonrası açısından tek başına iktidar olsun ya da yeni bir konsensüsle iktidar yapılanması söz konusu olsun, her iki durumda da devrimciler ve Kürt özgürlük mücadelesine şiddetli saldırıların gerçekleşeceğine dikkat çekti.

Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Tuncay Yılmaz  "AKP ile cemaat arasında ya da AKP/CHP arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz. Emekçilerin, ezilenlerin bağımsız sesini yaratabiliriz. Bütün bu kirliliğin içinde temiz, halktan, ezilenden yana bir alternatifi açığa çıkartabiliriz. HDP/HDK bu seçeneğin en derli toplu adresi görünüyor. Ama HDK/HDP'deki güçler olarak bununla da yetinmememiz gerekiyor. Yeni siyasal dengeler, gelişmeler bize bu cepheyi daha da genişletme ve bugüne kadar HDK/HDP zeminine katamadığımız devrimci demokratik güçleri bu cephenin içine katma göreviyle yüz yüze bırakıyor."

SYKP Eşbaşkanı Yılmaz, bu tartışmanın içerisinde hiçbir koşulda sermayenin kanatlarından herhangi birinin tarafında olmamak gerektiğinin altını çizdi, "Örneğin, Erdoğan'ı zayıflatmak için Fettullah'ı ya da CHP'yi güçlendirecek stratejiyi asla izlememek gerekiyor. Burada sermayenin bütün kanatlarından bağımsız bir politik odak yaratmak zorundayız. Bu odağın şu ana kadar ulaşabilmiş en ileri hali HDK/HDP'dir" dedi.

Yılmaz, "Ortaya çıkan çatışmanın büyüklüğü HDK/HDP odağını da genişletme göreviyle bizi yüz yüze bırakıyor" diye konuştu. HDK güçleri olarak, politik ortamda ortaya çıkan boşluğu dolduracak bir çağrı yapmaları gerektiğinin altını çizen Yılmaz, "Bu çağrıyı bütün devrimci demokratik güçlere yapmamız gerekiyor. Burjuvazinin o ya da bu kanadının temsilcilerine doğru değil" dedi.