Şuanda 105 konuk çevrimiçi
BugünBugün1953
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9677
Bu ayBu ay9677
ToplamToplam10478101
Bese Hozat'ın açıklaması ve "vurun abalıya" tutumu PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazar, 12 Ocak 2014 14:41


KCK eşbaşkanı Bese Hozat’ın açıklamaları sonrası sol basında adeta bir linç kampanyası başlatıldı. Gelen giden insanlık dersi vermeye başladı. Oysa söylenenlerin amacın dışına taştığını siyaset bilen herkes kabul ediyor. Ancak bu sözlerden KCK ve PKK’nin Ermeni, Rum ve Yahudi halklarına düşman olduğunu çıkarmak için insanın aklın sınırları dışına çıkması gerekiyor.  Bu sözler yeni de değil daha önce sayın Öcalan’da söyledi. ABD’de Ermeni, Rum ve Yahudi lobileri var ve bunlar bu ülkenin ve dolayısıyla dünya politikalarının belirlenmesinde de epeyce etkinler.

Türkiye’de bugün Cemaat’te somutlaşan paralel devlet söyleminin içinde eğer pansilvanyalı Fetullah var ise, doğrudan olarak aynı parelel devletin içinde söz konusu lobilerin olması da kaçınılmazdır. Elbette bu parelel devlet söylemi tartışılabilir. Ancak Türkiye’nin devlet yapılanmasında ABD başta olmak üzere emperyalist-kapitalistler etkin oluyor ve Türkiye’nin kaderini belirliyorsa, ABD başta olmak üzere hemen tüm kapitalist sistem içinde sözkonusu lobilerin var olduğunu söylemenin neresi yanlış anlamakta zorlanıyorum. Kürt halkının öncüleri  ve onunla omuz omuza mücadele eden Türkiyeli devrimciler tarihlerinin hiç bir döneminde söz konusu halklar da dahil, hiçbir halka düşman olmadılar ve olamazlarda. Bu açıdan KCK adına yapılan açıklamaları çarpıtarak, Kürdistan topraklarını Ermenistan ilan ederek, kürtleri Ermeni katili ilan ederek bir yere varılamaz. Bir kere Kürt halkının öncüleri tarihte bir soykırım olduğunu kabul ediyor ve bunda Osmanlı tarafından kullanılmış ta olsa, Kürtlerin oynadığı rolü mahkum etmiş ve etmektedir. Yine Rumlara ve Yahudilere yapılan soykırımları da mahkum etmiştir.

Peki söylenen bu sözler amacını aşmış mıdır? Evet aşmıştır. Ancak bu sözlerde sözkonusu halklara karşı bir düşmanlık amacı yoktur.  Tarafsız bir okuyucu bu açıklamadan bir düşmanlık göremez. Kürtler batı Ermenistan topraklarını nasıl Kürdistana katmıştır? Devleti yok ki katsın. Katan varsa o da bugünkü TC’nin öncülü Osmanlıdır. Kaldıki, böyle düşünürsek bugün Türklerin üzerinde yaşadığı coğrafyanın neresi Türk toprağıdır diye sormaz mıyız?  Ya da şöyle  mi demeliyiz? Kürtler Mezopatamya sınırlarına, Rumlar eski Bizansa,  Ermeniler doğu ve güneydoğu Anadoluya, Türkler ise uzak asyaya mı demeliyiz? Artık nerenin hangi halka ait olduğu tartışması kime ne getirir anlamakta zorlanıyorum. Ancak söz konusu lobiler hala bu hayallerle yaşamaya devam ediyorlar. Türkiye’de de derin devlet yapılanması içinde ABD merkezli bu lobilerin yer aldığını söylemenin hiç bir halka düşman olmayla uzak yakın alakası yoktur.  

Türkiye devleti hiçbir partinin iktidarı değişmeyecek kadar derin bir yapılanmaya sahiptir ve devlet içinde de çeşitli çıkar grupları çalışır. Bunlar zaman zaman çatışma yaşayabilir ama devlette devamlılık esastır. Bu parelel devlet sadece Cemaat yapılanması ile açıklanamaz. Söylenmek istenen budur. Bu yapılanmaların batılı egemenlerden bağımsız olmadığı söylenmektedir.

Görülecektir ki, KCK bu eleştirilere ve maksadı aşan bu açıklamaya ilişkin gerekli izahı ve açıklamayı yapacaktır. Tıpkı geçmişte Aleviler için yapıldığı gibi. Ama ne gariptir ki, birileri ısrarla Kürt Özgürlük Hareketini AKP ile işbirliği içinde göstermeye çalışıyor. Oysa bunun böyle olmadığını hepsi de biliyor. Bugün süren bir çözüm süreci varsa bu Kürtlerin ısrarı ve mücadelesi ile sürmektedir. BDP bir çok kez AKP’nin bu süreci  bitirmeye çalıştığını söylemiştir. Öcalan son açıklamasıyla sürecin ne kadar hassaslaştığını belirtiyor. Ama birileri ısrarla Kürt hareketini bir yerlere yamamaya çalışmaktadır. Oysa bugüne kadar yapılanlara ve söylenenlere iyi bakılırsa görülecektir ki, Kürt hareketi kendi bağımsız çizgisini ve halklara kazandıran çizgisini ısrarla sürdürmektedir. Bugün AKP yolsuzluklarını dile getirenler, sıra Kürt sorununun çözümüne gelince AKP’den daha geri bir konumda kalmakta ısrar ediyorlar. Sorgulanması gereken aslında bu tutumdur. CHP, MHP, Cemaat ve İşçi Partisi; AKP karşıtlığını, Kürt karşıtlığı ile birlikte sürdürmektedirler. Kürt hareketi ise bu oyuna gelmeyeceğini söylüyor.  Değneğin her iki tarafının da boklu olacağını söylüyor ve bir üçüncü yolun mümkün ve zorunlu olduğunda ısrar ediyor. Duyarlı devrimci çevreler de bunu görüyor.

KCK eşbaşkanının bu açıklaması sonrası yaşanan tartışmalar biraz da sol adına siyaset yapanların, Kürtlük adına söz söylediğini sanan marjinal bazı ilkel milliyetçilerin niyetlerinin ortaya çıkmasında turnosol  rolü oynamıştır. Hemen heyecanla herkes nasıl da Ermeni, Rum ve Yahudi halkının dostları olduğunu gösterme gayretine düştüler. Oysa bu samimiyetsiz eleştirileri getirenlerin sözkonusu halklara karşıt tutumları bilinmektedir. Burada samimice maksadını aşan sözleri eleştirip KCK’den açıklama bekleyenlerle, söz konusu çevreleri ayırıyorum.

Bugün Ermeniler, Rumlar ve yahudiler bile Batı merkezli bu lobilerden şikayetçidirler. Bu lobilerin mangalda kül bırakmadığını,  sıra bu halkların yaşamlarının düzeltilmesine geldiğinde ise parmaklarını kımıldatmadıklarını bu halkların temsilcileri söylemektedir. Bu Lobiler ve amaçları ayrıdır. Bu halkların çıkarları ayrıdır.  

Bu açıdan mal bulmuş mağribi misali KCK yöneticisinin yaptığı bu açıklamayı fırsat bilerek, Kürt Özgürlük Hareketine acımasız eleştirilerde bulunan bazı çevrelerin Kürt Hareketini itibarsızlaştırma amacı ile hareket ettiğini düşünüyorum.  Ve bundan dolayı da her durumdan vazife çıkaran bu çevrelere karşı  ortak ülkemizin aklıselim aydınlarını duyarlı olmaya çağırıyorum.  Elbette kendisine devrimci diyenler yer yüzünde yaşayan hiç bir halka düşman olmazlar. Bu inançları-ideolojileri gereği böyledir.  Ama bu halklar adına siyaset yaptığını söyleyenlerin duruşları halktan ve haklıdan yana değilse de, bunu eleştirmekten, amaçlarını deşifre etmekten geri durmazlar.