Şuanda 369 konuk çevrimiçi
BugünBugün2104
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9828
Bu ayBu ay9828
ToplamToplam10478252
Katiller ve katliam emri verenler açığa çıkmıştır! PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Çarşamba, 15 Ocak 2014 18:47


Cemaat AKP çatışmasında kaset, belge, telefon görüşmeleri sızdırılmaya devam ediliyor. Cemaat tarafından sızdırıldığı söylenen Ömer Güney-MİT görüşme kasedinin  ortaya çıkmasından sonra bir belge daha ortaya çıktı. Bu belgede Sakine Cansız’ın ortadan kaldırılması için Ömer Güney’in görevlendirildiği ve kendisine 6 bir euro para verildiği net ortada. Ayrıca aynı belgelerde  Ömer Güney’in resmi bir MİT elemanı olduğu ve planlı ve programlı bir biçimde Avrupa Kürt örgütlenmesi içine sızdırıldığı anlaşılmaktadır. Yani Ömer Güney’in hesabı daha büyüktür aslında ve hatta kasette “Şiyar oluşturacağım yönetim önünde engel olur, ondan dolayı öldürmem gerekiyor” diyebilmektedir.  

Bu kasetteki sesin Ömer Güney’e ait olduğu kaseti dinleyen ve onu önceden tanıyanlarca teyit edilmiştir. Kasetin Ömer Güney’in arkadaşı tarafından sızdırıldığı şüphelidir. Bu konuşmaların kasete alınmış olması da birçok hesabın birlikte yapıldığını gösteriyor. İşin özü şu;  Güney’in bir MİT elemanı olduğu ortaya çıkmıştır. Paris katliamının TC’nin bilgisi ve onayı ile tezgahlanmış bir uluslararası operasyon olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca bu kasetteki sözlerden de bu katliamın çapı ve boyutlarının daha da büyük olduğu ortaya çıkmaktadır. Hedefte birçok PKK yöneticisinin olduğu, buna ek olarak Kongra Gel başkanı Remzi Kartal’ın da hedef olduğu ortaya çıkmaktadır. Hatta öyleki, Güney, Nedim Seven’i nasıl öldürebileceğini bile tartışmaktadır kasette. “ormanlık alanda başbaşaydık, istesem öldürürdüm” diyor.  “dernek yakınında öldürüp kendim kaçabilir, ya da derneğe girip oturabilirim” diyor.

Nitekim Sakine, Fidan ve Leylayı katleden Güney, olayın ortaya çıktığı gece eylem yerine gelen ilk insanlardan biridir aynı zamanda. O aslında eylemden sonra da örgüt içinde kalmaya göre hesap yapıyor. Ancak işler ters gidince kendisi ortalıktan kaybolacağına, polisin gelip kendisini tutuklamasına karşı  durmuyor. Bu ya planın bir parçasıdır, ya da Güney’in kendisi dışarda kalmanın kendisi için daha büyük tehlike olacağını düşünerek tutuklanmayı tercih etmiştir. Bu durumda kendisi bu görüşmeleri kayıt altına almış olabilir. Ömer Güney ne örgüte sızarken, ne de işlediği cinayette yalnız değildir. Bu belgelerle bu konu daha da netlik kazanıyor. Şimdi Fransız ve Türk yargısına düşen Ömer Güney’in gerek Türkiye’de gerekse Avrupadaki bağlantılarını bulup ortaya çıkarmaktır.

Aynı konuda bir görev de Kürt hareketine düşmektedir. Bu kişi eliyle halkımızın en değerli evlatları hunharca katledilmiş ve gözümüzün önünde kendi kurumumuz içinde işlenen bu cinayetle, Kürt Halkına ve öncülerine “sizi bulunduğunuz her yerde bulur ve yok ederiz” diyerek meydan okunmuştur.  Bu olayın faillerinin izinin Ankara ulaştığı gün gibi açıktır. O zaman faillere  layık oldukları cevap verilmelidir. Yargı önünde olayın gerçek faillerinden hesap sorulmalıdır.

Olayın detayları bir bir ortaya çıkmaktadır.  Şimdi açıklama sırası AKP ve Tayyip Erdoğandadır. Her kötülüğü uydurduğu parelel, derin, çukur devlet gibi hayali kurumlara yükleyen Erdoğan bakalım bu kaset işini kimin üstüne atacak. MİT yaptığı açıklamada kaset olayının süreci çözmek isteyen MİT’i karalama amaçlı olduğunu söylemiştir. Ek olarak MİT içinde bir soruşturma açtığını belirtmektedir. Her yaşanan olayı “süreç zarar görür, çözüm sekteye uğrar, bundan kürtler zarar görür” diyerek geçiştirmek artık TC yetkilileri için pek olanaklı görülmüyor. Halklarımız yapılan haksızlıkların, yolsuzlukların, işlenen cinayetlerin, binlerce faili meçhullerin hesabının verilmesini, faillerin ortaya çıkarılmasını istiyorlar.

 

Yolsuzluklarda olduğu gibi, “bu operasyon bir darbedir” diyerek yapılanları, milyonları, para kasalarını görmezden geldiği gibi “bu kasetin açıklanması devlet sırlarını açıklamaktır, ihanettir” diye açıklayan AKP şimdi de , MİT mensupları  ile Ömer Güney’in görüştüğü ve cinayet planı yaptığı gerçeğini görmezden mi gelecek? yoksa bu operasyonu yapanların üstüne giderek açığa çıkaracak mıdır?

Bekleyip göreceğiz. MİT yaptığı açıklamayla olayın üstünü örtmeye çalışmaktadır. Yine  bugüne kadar AKP’nin olaylar karşısındaki tutumunu bilenler, bu olayda da AKP’nin olayın kendisi ile, kaset gerçeği ile yüzleşeceğine inanmıyor. Haklı olarak kamuoyu AKP’nin kasetin içeriği ile değil, bu kaseti ortaya sürenlerle uğraşacağını düşünmektedir. Umarız yanılırız ve Tayyip bu kaset olayının üstüne giderek “devlet içindeki çeteleri” bir bir ortaya çıkarır.

Bize göre bunlar çete değil devletin ta kendisidir. Cemaat ile AKP iktidar ortaklarıdır. Birisi asıl birisi parelel devlet değildir. İkisi de asıl devlettir. Türkiye toplumu sınıflı bir toplumdur ve çeşitli sermaye grupları tarafından yönetilmektedir. Bugün olan ise bu çıkar gruplarının devlet içinde birinin, birinden daha fazla etkin olma mücadelesidir. Biz bundan dolayı acımasız bir çatışma gibi görünen bu çatışmanın tarafların birinin üstünlüğü ile sonuçlanabileceği gibi, çatışmanın uzamasıyla egemenlerin iktidarının sarsılacağını gördükleri noktada da savaşı unutup uzlaşabileceklerini söylüyoruz.  

Bu çatışma şimdilik daha da kızışarak sürüyor. Kasetten sonra Fetullahın telefon konuşması yayınlandı, ardından yine karşı bir hamle ile MİT’in Sakine Cansız ile ilgili bilgi notu yayınlandı. Bu karşılıklı hamleler sürecektir. İşte El Kaide operasyonları, İHH ile El Kaideyi iç içe gösteren operasyonlar. Kılıçlar kınından çıkmıştır. Bakın kaset olayının hemen öncesinde Hanefi Avcı  Ali Bayramoğlu’na verdiği röportajda, iç geçirerek “ben önceden söyledim, bakın devletin tüm arşivleri Cemaatin elinde” diyor.

Cemaat bu belgeleri yayınlayarak,“evet bu cinayetleri devlet işledi, bizim üstümüze atarak sorumluluktan kurtulamazsınız”  demek istiyor. En azından şu söyleniyor; “bugüne kadar iktidar nimetlerinden birlikte faydalandık, yapılan tüm devlet operasyonları hepimizin bilgisi dahilinde yapıldı, bundan dolayı bizi iktidar nimetlerinden yoksun bırakırsanız biz de tüm bildiklerimizi açıklarız” deniliyor.

AKP ise her dönemde olduğu gibi bu seçim döneminde de iktidarda olduğu gerçeğini görmezden gelerek hala “mağdurum ben mağdurum” oyunu ile prim yapmaya çalışıyor. Bu son Kaset olayı artık kılıçların kılıfından çıkarıldığına bir işaret olabilir, ya da AKP’ye “gel anlaşalım, yoksa eteğimdeki tüm taşları dökerim”  uyarısı da olabilir.

Erdoğan bugün ne kadar sağlam duruyor gibi görünse de,  ilk önce Gezi’de büyük bir tokat yemiştir. Yine 17 Aralık yolsuzluk opurasyonu ile ağır bir yumruk yemiş ve sendelemiştir. Şimdi karşı hamlelerle gücünü toparlamaya çalışmaktadır. Hayatının her döneminde Mağdur Rolü oynayarak varlık olabilmiş Erdoğan bu sefer en azından gücü azalmış olarak yerel seçimlerden çıkacağa benziyor. asıl kavganın ise seçimden sonra başlayacağı söyleniyor. Seçimlerde kitlesel gücü azalmış Erdoğana ve bakanlarına karşı bir gözaltı operasyonundan bile bahsedilmektedir.

Gelelim yeniden güncele, Gerçek olan TC’nin resmi devlet kurumlarının emriyle Paris’te üç yiğit Kürt kızının alçakça katledildiğidir. Kürt hareketine düşen de ortaya çıkan bu gerçeğin üzerine giderek TC devletinin ve iktidar partisi AKP’nin bu cinayetler için hesap vermesini sağlayacak yasal, hukuki süreci başlatmaktır. Bu cinayeti işleyenler artık açığa çıkmıştır. Belgelenmiştir. Şimdi söz Kürt halkınındır. Sakinelerin kanının hesabını vermeyen bir iktidarla yürütülecek bir barış sürecinin sonuç almayacağı ortaya çıkmıştır.  AKP bu cinayetlerin hesabını vermeli ve gerçekten samimi ise Kürt Hareketinin başlattığı barış sürecini ilerletmeli, verilen sözlere yasal statü kazandırmalı, yeni bir anayasa ile Türkiye’nin demokratikleşmesini sağlayacak girişimler içinde olmalıdır.

Oysa biliniyor ki,  mevcut sisteme karşı bir ideolojik-politik duruşu olmayan, aksine bir sistem sürdürücüsü yapı olan  AKP’nin, gerçek anlamda sorun çözücü olamayacağı ortadadır. Onun işi egemenlerin sistemi için ortaya çıkan tehlikeleri çeşitli yöntemlerle bertaraf etmek veya beceremezse tehlike gördüğü aktörleri oyalamaktır. Kürt sorununda da nihai çözümden yana olmayan AKP sistemin sözcüsü olarak en azı vermeyle yetinmeye çalışacaktır. Buna karşın,  Demokrasi güçlerine düşen ise örgütlenerek, halkların taleplerini öne çıkararak, faili meçhulleri, savaş suçlarını ortaya çıkarıp hesap sorarak azami kazanımlar elde etmektir.

Türkiye devletinin bir yanda  sözüm ona barış görüşmesi yürütürken, bir yandan da Kürt hareketini fiziki tasfiye etmek için nasıl planlar yaptığı ve nasıl uygulamaya geçtiği Paris Katliamı ile ayan beyan ortadadır. Bize düşen ise bu olayın faillerinden ve uygulama emri verenlerden hesap sormaktır. Şimdi dünden daha fazla Paris Katliamını gündemde tutmanın zamanıdır.

Kürt tarafı başından beri bu olayın TC eliyle örgütlendirilmiş uluslararası bir operasyon olduğunu söylemiştir. Bunun için Kürt halkının yaşadığı her alanda Paris Cinayetlerini sürekli gündemde tutarak eylemi gerçekleştiren güçlerin maskesini indirmiştir. Şimdi yine bize düşen, bu sefer katillerin ve azmettiricilerinin hesap vermesi için yasal prosedürün başlatılmasını sağlamak amacıyla yine ayakta olmaktır. Sakinelerin hesabını sormak bir boyun borcudur ve bize verilmek istenen mesaja da bir cevap olacaktır. Bu olay karşısındaki kararlı duruşumuz, yeni olayların önlenmesini de sağlayacaktır. Bizi yok etmek isteyen, kazanımlarımızı elimizden almak isteyen bu sömürücü, yok edici kapitalist-emperyalist sisteme karşı kararlı duruşumuz, Kürt halkının olduğu kadar, genel insanlık hareketinin de kazanımı olacaktır.

 

Son Güncelleme: Çarşamba, 15 Ocak 2014 19:19