Şuanda 294 konuk çevrimiçi
BugünBugün1391
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9115
Bu ayBu ay9115
ToplamToplam10477539
Memleket halleri PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Salı, 25 Şubat 2014 19:58


Hükümet ve on bir yıllık suç ortağı Gülen Cemaati arasındaki  çatışma  durmak bilmiyor. Cemaatin hükümete vurduğu 17 Aralık tokadı, ses kayıtları ile devam ederken, İktidar cephesi de, tasfiye ve tehditlerle yediği tokadın etkisini savuşturmak için karşı ataklarını aynı hızla sürdürüyor.  

Tayyip Erdoğan, gece gündüz demeden köşe bucak dolaşıyor. Sadece Cemaate değil, kendisine yönelebilecek her türlü hamleye karşı tedbir almak adına anti demokratik her yola başvuruyor. Bir yandan açığa çıkmış  yolsuzluklarının üstünü örtmeye çalışırken, öte yandan, henüz çıkmamış olsa bile,  her an çıkacağından korktuğu yeni suç dosyalarını önlemek adına devletin tüm olanaklarını seferber etmekten hiç bir sakınca görmüyor.

Parlamentodaki çoğunluğuna güveniyor. Yargı ve kolluk kuvvetleri başta olmak üzere devletin tüm kurumlarını kendi vesayeti altına alıyor. Gerekçesi çok basit: Paralel devlet dediği cemaat’in ‘’darbe’’ planlarını boşa çıkartarak, demokrasi ve özgürlüklerin önünü açmak(mış). Gel de inan.

Kamuoyu araştırmalarında ortaya  çıkan sonuç, halkın yüzde 65’i iktidarın söylemlerine inanmıyor. Tam tersine,   yapılan müdahaleleri, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının  üzerlerini örtme girişimi olarak görüyor.

Öyle anlaşılıyor ki, bundan birkaç ay öncesine kadar kol kola olan ruh ikizlerinin, birbirlerine düşerek işledikleri suçları itiraf  etmeye başlamaları ile  yaşanmakta olan devlet krizi kolay kolay aşılamayacaktır.

Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’ın Bursa’da, Cemaate uzattığı ‘’barış’’elinin üzerinden birkaç gün bile geçmemişken, bu akşam itibarıyla sosyal medya’ya düşen Tayyip Erdoğan ve oğlu Bilal’in konuşmaları, AKP iktidarını ve Recep Tayyip Erdoğan için  sonun başlangıcı olacaktır. İstenildiği kadar ses kayıtlarının ‘’montaj’’ olduğu iddia edilsin, bu sarsıntı öyle sanıldığı gibi atlatılamayacaktır.

Dini siyasetin aracı olarak kullanarak halkı allah ile aldatanların yüzlerindeki yeşil maske yerlerde sürüklenmektedir. Kurmaya çalıştıkları ümmetçi, anti-demokratik düzen dikiş tutmuyor.

Her taraf pislik, her tarafta  rüşvet ve yolsuzluk kokuyor.

Gerici iktidarın baskıları,  yandaş basın ve kalemşorlarının ideolojik terörü  gerçekleri karartmaya yetmiyor.

Gericilikle çağdaşlık, karanlıkla aydınlık yüzler arasındaki çelişki  keskinleşiyor.

Cin şişeden çıkmıştır.

‘’Dindar bir nesil’’ yetiştirmek isteyen iktidarın ülkeyi ne hale getirdiğini görebilmek için kahin olmaya gerek yokki. Herşey aleni ve çıplak gözle bile görülebiliyor.

’Dünya lideri bir başbakanımız, sözü dinlenen bir ülke’’ konumuna geldiğimiz vb. palavralarını bir yana bırakalım.

Günlük gazetelerin rutin haber sayfalarına göz atarak ne durumda olduğumuzu, çağ dışlığın, bilgisizliğin ve kültürel seviyesizliğin   hangi düzeyde seyrettiğini rahatlıkla görmek mümkün.

Yıllar yılı soyut manevi değerler üzerinden anti-sosyalliğin propagandasını yapanlar, bilimsel bilgi yerine çağ dışı hurafelerle toplumu orta çağ karanlığına sürüklediler.

Binbir yalan ve demagojik söylemlerle, Bilim, sanat ve kültür fukarası bir sosyal katman yarattılar.  Hurafelerden beslenen insan tipolojileri üzerinden  iktidarlarını sürdürmeye çalışıyorlar.

Çağ atladığı söylenen Erdoğan hükümetinin  Orman ve Su işleri bakanı Prof. Dr. Veysel Eroğlu, kuraklık sıkıntısına çare olarak yağmur bombasını değil, yağmur duasına çıkılmasını öneriyor.

Binlerce vatandaş toplu halde yağmur duasına çıkıyor ve dualarla su sıkıntısının giderileceğini sanıyor.

Aynı iktidarın içişleri bakanı, Rıza Zarraf adlı 29 yaşında hırsız bir işadamına ‘’ abicim sana bir şey yapmaya kalkarlarsa önüne yatarım’’ diyebiliyor. Allah ile aldatanlar para’nın karşısında yerlerde süpürge olup ahlaksızlıklarını ahlaki değer diye halka sunuyorlar.

Binlerce kişinin telefonlarının dinlenerek fişlendiği deşifre oluyor. Konuyla ilğili bakan üstüne alınmıyor ve ‘’Paralel devlet’’ yapmıştır diye sızlanıyor.

Kel başa şimşir tarak. Yolsuzluk operasyonu ile ortaya çıkan rezaletlerin bir numaralı zanlısı, Tayyip Erdoğan patentli ‘’işadamı’’ Mehmet Cengiz’in, ‘’bu milletin a.mına koyacağız’’  diyor. Cezalandırılması beklenirken ödüllendiriliyor. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, kendi bünyesindeki ‘’Yunus Emre salonu’’nun tabelasını sökerek yerine küfürbaz iş adamı Mehmet Cengiz’in adını verebiliyor.

Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘’dindar’’ gençliği, aynı fakültenin çakma öğretim üyeleri, ahlaksız iş adamını aralarına alarak adını verdikleri salonun tabelası altında hatıra fotoğrafı çektirerek ‘’hep birlikte bu milletin a.ına koyacağız’’ mesajı veriyorlar.

Parayı bastıranın halka ağız dolusu küfür edebileceği bir ‘’kültür devrimi’’ yaşıyoruz.

Bir televizyon kanalında yayınlanan ve seyirci rekoru kırdığı söylenen ‘’Muhteşem Süleyman’’ dizisini çoğumuz izlemiştir. Bundan yaklaşık 450 sene önce,1553 tarihinde Babası Kanuni Sultan Süleyman tarafından, tahtına göz diktiği gerekçesiyle boğularak öldürülen Şehzade Mustafa’nın  öldürüldüğü sahneyi akşam ekran başında seyreden halkımız, sabah uyanır uyanmaz akın akın Şehzade Mustafa’nın mezarına gidiyor, mevlit okutuyor. Dahası, hızını alamayan Hasan Köz adlı bir vatandaş, Bursa’da Kanuni Süleyman hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunarak, Şehzade Mustafa’ya otopsi yapılmasını talep ediyor. Yanı başında yaşanan katliamlarla, yolsuzluklarla ilgilenmiyor. 450 sene önceki bir olayla yakından ilgileniyor(!)

Yıllar yılı Osmanlı seviciliği yapan gerici iktidarlar, Osmanlı padişahlarının iktidar koltuğuna oturur oturmaz, sadece kardeşlerini ve erkek çocuklarını değil, kundaktaki bebelerini bile boğdurtarak  kendi alternatiflerini hunharca yok ettiği gerçeğini gizlediler. Açığa çıktıkça rahatsız oluyorlar.

Tayyip Erdoğan, ‘’biz Kanuni’yi böyle bilmiyoruz’’ diyor. Nasıl bilirdiniz peki? Sorusuna cevap vermiyor.

’Eğitim ve öğretimde çağ atlıyoruz’’ yalanları da aynı hızla sürdürülüyor. İslami teolojinin esaslarına göre uyarlanmaya çalışılan eğitim sistemi sayesinde, manevi değerleri ‘’kuvvetli’’ üfürükçü hocalar sayesinde,  Şeytan taşlama, cin çıkartma seanslarında görülen büyük artış hangi düzeyde ‘’çağ atladığımızın habercisi oluyor.

Baksanıza,  ‘’Antalya’da 13 yaşındaki kıza, şeytan çağırma seansında tecavüz eden 4 kişi hakkında savcı, 14 yıldan 20 yıla kadar hapis cezası’’ istemiş.

Bursa’da, cin çıkartma seansına katılan onlarca kişi, bedenlerine giren cin’in çıkartılması için başvurdukları imam’la cinsel ilişkiye girmek suretiyle dertlerine derman bulabilmişler.

Sakarya’da 26 kişiye satılan 15 yaşındaki N.Ç davasında, mahkeme gerekçeli kararını açıklıyor ve ‘’ Küçük N.Ç, istemediği kişiyle beraber olmayabiliyor ve eyleminin ahlaki kötülüğünün farkındadır’’ diye sanıkları aklayabiliyor.

Yolsuzluk,ahlak düşkünlüğü ve cehaletin karanlık dehlizlerinde gırtlağına kadar pisliğe batırılmış bir ülke seçime hazırlanıyor.

Fransız düşün adamı Jean-Jacques Rousseau, ‘’ Politika ve ahlakı farklı ele alanlar, ikisini de asla anlayamazlar’’ diyor.

Anlamaları için anlatılması gerekiyor. Ama nasıl?