Şuanda 85 konuk çevrimiçi
BugünBugün1260
DünDün3402
Bu haftaBu hafta8984
Bu ayBu ay8984
ToplamToplam10477408
Yaşayan Alevilikte kadın - 1 PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Pazar, 09 Mart 2014 17:15


Alevilik içinde yaşadığımız coğrafyada hala kendine özgü bir inanç olarak kabul görmüyor.

Bir yandan resmi iktidar organlarınca kendi başına özgün bir inanç olarak kabul edilmeyip, özünden boşaltılıp ne olduğu belirsiz bir inanç haline sokulmaya çalışılıyor, bir yandan da kavram olarak ne olduğu tanımlanamıyor bile.

 

Yüzyıllardır Alevilerin gizlilik koşullarında yaşamaya zorlanmaları onları kendi inançları karşısında bile yabancı konumuna sokmuştur. Bu durum, gizli ibadet zorunluluğunun neden olduğu Aleviler arası iletişim kopukluğu ve bölgesel farklılıkları da beraberinde getirmiştir. Bir kapalı toplum inancı olan Alevilik, şehir yaşamının başlamasıyla kamusal alana çıkmaya başlamıştır. Son 20-30 yılda Aleviler giderek artan sayıda yurt içinde ve yurt dışında kendi özgün kurumlaşmalarını yarattılar. Yüzlerce cem evi açıldı ve Alevi akademileri kurulmaya başlandı.

 

 Alevilik kamusal alanda temsil sürecine girerken Alevi kadını bu sürecin içinde belirleyici bir rol üstlenememiştir. Aleviliğin bir kadın inancı olduğu tarihsel verileriyle gün ışığına çıkmış olmasına rağmen,  kamusal alanda kendisinden sosyal aktör olarak temel bir rol oynaması beklenen kadının geri planda kalışı izah edilmeye muhtaçtır.

 

 

Bu inancın batıni yönü Aleviliğin esas yönüdür ve üstü adeta bir sır perdesi ile kapatılmıştır. Görünen yani zahiri yüzü ile de Aleviler takiye yaparak kendilerini egemenlerden korumaya çalışmışlardır.

Alevilikte tanrı anlayışı diğerlerinden temelden farklı bir özellik taşıyor. Bütün kitaplı dinlerle Aleviliği birbirinden ayıran en önemli yan tanrı anlayışıdır. Diğer dini inanışlarda insan ile tanrı arasına kalın duvarlar çizilmiş ve insan kul düzeyine indirgenmiştir. Kadın ise bu anlayışlarda kulun kulu düzeyindedir. Alevilikte ise insan tanrıyı da yaratan olarak en yüce varlık katındadır.

Alevi inancının kendine özgü ve insanı merkezine alan dini ritüelleri , özünde kadına büyük değer vermekte İncil, Tevrat ve Kuran’daki anlayışlarla arasına kalın çizgiler çekmektedir.

 Alevi ibadetinde cinsiyet ayrımının olmadığını görüyoruz. Erkek, kadın can cana toplu halde ibadet ederler ve ibadet esnasında cinsiyetlerinden sıyrılmış olduklarını düşünürler (Semahlarını kadın erkek birlikte dönmeleri, Postta Pirin yanında mutlaka kadın ananın bulunması vb.).Bilindiği gibi Kırklar, Alevi inancında en üst makamı oluşturur. Kırklara katılmak , Kırklar arasında bulunmak Alevi inancında cinsiyetine bakılmaksızın ermişlik seviyesine gelenler için haktır. Kırklar arasında sadece erkekler değil kadınlar da vardır.

Her ne kadar bin yıllardır coğrafyamızda kendisi olarak kalabilmek için büyük bedeller ödenmesine rağmen Alevilikte kadın, sosyal yaşamdaki rahatlığı açısından Sünni kadına göre daha iyi bir konumdadır ancak Alevi kimliği ile kamusal alanda temsil edilme anlamında çok gerilerdedir.

Tarih içinde Kadın Ana Dergahları’ndan gelen ermiş kadın kültü Alevi kadının toplum içindeki yerini önemli ölçüde etkilemiştir.

 

Bu külte göre ;

Aleviler arasında tek eşlilik esastır. Karısının rahatsızlığı ya da çocuğunun olmaması gibi durumlarda karısının rızası olsa bile ikinci evliliğini yapan erkek düşkün görülür. Erkek istediğinde karısını boşayamaz.

 

Alevi kadın Sünni İslam’ın kurallarını yerine getirmediği için erkekle arasına fazla mesafe koymamış, en azından yaşlanmadan önce örtünmek ihtiyacı hissetmemiştir.

 

Alevi inancında kadın değil insan kutsanır. Ancak Bütün bu kulağa hoş gelen inançsal özgünlüğüne rağmen yaşayan Alevilikte kadını,  içinde yaşanılan ataerkil toplum düzeninin özünde yatan cinsiyetçi yapılanmanın dışında düşünmemek gerekir.

 

Alevi inancında kadın, kendi inancının tutsağı olmamış tam aksine inancından uzaklaştıkça erkek egemenlikli sistemin çarklarına daha rahat takılır hale gelmiştir.

 

Yaşayan Alevilikte, sosyal yaşamın zorluğu ve günümüze kadar yasaklı bir inanca sahip olmanın gerektirdiği diğer insanlardan korunma psikolojisi, süreç içerisinde inançtan ve gelenekten kopukluğa neden olmuştur. Bugün yine de Anadolu’nun bazı yörelerinde sayıları az da olsa cem yöneten kadın analara rastlanmaktadır.

 

 Ataerkil toplumsal yapılarda din ve devlet örgütlenişinde politikayı belirleyeci, kanun yapıcı olarak tabii ki erkek ön plandadır. Devletle Kadın arasında çok bariz görülen eril ilişki Devlet ile Alevi toplumu arasında da görüldü bu güne kadar. Şunu bilmek gerekir ki Alevilik başından bu güne ana erkil komünal toplum inancıdır. Yaşayan Alevilikte kadında hala anaerkil döneme has ritüellerin öz olarak korunuyor oluşu onun demokratik özünü oluşturmaktadır.

Bundan dolayı ;

Bu günkü siyasal, toplumsal ve sosyal dönüşüm sürecinde  modernitenin olanaklarını da kullanarak çubuğu tersine bükmek pek de zor değildir.

 

Bilindiği gibi, gerek Kürt Özgürlük Hareketi ve gerekse de Türkiye Devrimci-Demokratik Hareketi içinde Alevi kadınları-kızları öncü güç olarak en ön saflarda yer alıyorlar.

 

Kadınların Demomokratik kurumsallaşma ve özgür- kömünal yaşamı inşa sürecinde kadın bilinciyle örgütlenip sürece aktif katılımı yaşamsal bir önem taşımaktadır.

 

Yine, Alevi kadınının bu güne kadar kendisinden beklenen atılımı yaparak araç olmaktan çıkıp süreci yürüten  güç olarak tarih sahnesine çıkması, tarihsel bir görev olarak önünde duruyor.

 

(Devam edecek)