Şuanda 128 konuk çevrimiçi
BugünBugün1288
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9012
Bu ayBu ay9012
ToplamToplam10477436
Öcalan ve Bayık'ın Newroz mesajları doğru okunmalı! PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Cuma, 21 Mart 2014 19:28


21 Mart 2014 günü Diyarbakır Newroz alanında kamuoyuna açıklanan sayın Öcalan’ın ve sayın Cemil Bayık’ın mesajlarını doğru analiz edebilirsek, bölgemiz halklarının daha özgürlükçü, daha eşitlikçi ve daha demokratik bir siyasal sisteme kavuşturulmasının yol ve yöntemlerinin ip uçlarını görebiliriz. Bu yıl newroza bir yıldır ölümlerin olmadığı, anaların ağıtlarının azaldığı bir ortamda barışın diliyle, çözümün toplumda daha çok karşılık gördüğü bir zeminde merhaba dedik. Bu ülkede yıllardır, barış için, halkların kardeşliği için mücadele edenler, bedel ödeyenler, Türkiye’de yaşanan tüm karmaşaya karşın, geleceğe daha umutlu bakacakları bir atmosferde bir bahara daha adım atmış oldular.

Evet, bir kez daha 21 Mart’ta milyonlarca insan Türkiye’nin ve Kürdistan’ın dört bir yanında Türküyle, Kürdüyle, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü herkes kendi rengi, kendi inancı ve kendi diliyle daha çok barış, artık daha çok eşitlikçi bir hayat ve daha  çok özgürlükçü bir düzen talebini ete kemiğe büründürdü. Elbette bu süreçte Kürt siyasal hareketini, yıllara yayılmış mücadelesini ve ödenmiş ağır bedelleri ve sonuçları itibarıyla belirleyiciliğini görerek değerlendirmeler yapmak daha sağlıklı sonuçlar üretmemize vesile olacaktır.

Geçtiğimiz bir yılda gerek Gezi direnişi ile, gerekse de 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile iyice köşeye sıkışan AKP iktidarına rağmen, Kürt hareketi bu durumu kendi lehine çevirecek güncel politik oyunlardan uzak durdu. Elbette yapılanların hesabının verilmesini istedi ama, parelel yapı olarak adlandırılan ABD-Cemaat güçlerinin oynamak istediği iktidarı demokratik olmayan yollardan çökertme oyununa da alet olmadı.

Aşağıda Öcalan’ın Newroz mesajından bölümlerden de anlaşılacağı gibi, Kürt hareketi iktidara bu krizden çıkış yolu olarak daha çok demokrasi, daha çok özgürlük ile cevap olunabileceğini telkin etti. Ancak AKP ve lideri Erdoğan ise ülkeyi hızla bir gerilim siyasetine itmektedir. AKP bu krizden kurtulmak için daha çok yasak demektedir. Oysa bu tutum iktidarlarının sonunu daha da hızlandıracaktır. Sayın Öcalan bu bir yıllık süreçte AKP’nin çözüm süreci boyunca tüm ayak sürümelerine, süreci tek başına yürütme ve Kürt hareketini yok sayma eğilimlerine rağmen, süreci sekteye uğratacak tutumlardan uzak durdu.

« Bizler gencecik fidanları, canları, aşkları, emekleri kül eden savaş ateşini, yine böyle bir günde, geçtiğimiz Newrozda söndürmüş ve barış için büyük bir dirilişin meşalesini yakmıştık.

BÜTÜN ARA YOLLAR VE GEÇİCİ BİÇİMLER MİYADINI DOLDURDU

Sevgili Türkiye halkı!

Tarih bize göstermiştir ki eğer kararlı bir barış önderliği sergilenmezse tarihsel sorunlar bildiğini okur ve genellikle çok kayıplı dönüşümlerle cevaplarını üretirler.

Önümüzde en yakıcı bir şekilde cevap bekleyen şey, birbirini tekrarlayan darbelerle mi yoksa tam ve radikal bir demokrasiyle mi yola devam edeceğimiz sorusudur.

Son Newroz’dan bugüne yaşadığımız güncel somut durum tam da çatallaşmaya başlayan bu yol ayrımını ifade etmektedir. Ya son 200 yıllık kapitalist moderniteye dayalı komplocu-darbeci rejim kendini yeniden restore ederek sürdürecektir ya da tarihsel rotasına oturtulmuş Türk-Kürt ilişkileri en kapsamlı demokratik reformlardan geçerek demokratik anayasal bir rejimle komplocu-darbeci mekanizmaları parçalayarak çözümlenecektir. Bütün ara yollar ve geçici biçimler artık miyadını doldurmuştur.

YASAL ÇERÇEVE KAÇINILMAZ OLDU

Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Bu testten hükümetin ağırdan alma, tek taraflı yürütme, yasal temelden kaçınma ve uzatma tutumuna rağmen iki taraf da barış arayışından kararlılıkla çıkmıştır. Gelgelelim diyalog süreçleri önemli olmakla birlikte bir bağlayıcılık içermezler. Bundan dolayı da kalıcı bir barış için yeterli güvence oluşturamazlar. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur.

DİRENİRKEN KORKMADIK, BARIŞIRKEN DE KORKMAYACAĞIZ

Barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız.

Bizim direnişimiz, kardeş halklara karşı değil, hegemonik karakterli, yok sayan, imha eden, inkar eden zulüm düzenine karşı olmuştur. Dolayısıyla barışımız da hükümetler ya da  devletler için değil, bu toprakların binlerce yıllık kadim değerlerini özümseyen, dünya kültürel mirasının eşsiz hazırlayıcısı olan Anadolu, Kürdistan ve Mezopotamya halkları içindir. Hükümet ve devlet bu gerçekliğe uygun bir ciddiyet geliştirmekle yükümlüdür.

ULUSLARARARASI KOMPLOLARA KARŞI DİKKATLİ OLMAK GEREKİYOR

Bizim büyük barış yolculuğumuz Oslo'dan Paris'e, Gever'den Lice'ye, KCK operasyonlarından hasta tutsaklarımıza dönük zalim tutuma varana değin birçok saldırıya maruz kalmıştır. İşte bütün bu kirli oyunları bozan, Uluslararası Gladyo hakimiyetini sarsan ve boşa çıkaracak olan da bu harekettir;  yani sizlersiniz. Bütün bölgedeki vesayet düzenlerinin etkisizleştirilmesinde bizim yürüttüğümüz mücadelenin çok büyük bir payı vardır. Türlü biçimlere bürünerek karşımıza çıkan uluslararası komplolara karşı yeterli dikkati göstermek tarihsel sorumluluğumuzdur.

Öte yandan sorumlu bir dil ve üslup birçok ırkçı psikolojik harp metotlarını boşa çıkaracağı gibi büyük barışımızın da temel karakteri olacaktır.

Bu barış, başta Rojava olmak üzere tüm bölgede ancak demokratik anayasal çözümlerle pekişecektir.

Kadınlar, biriktirdikleri büyük özgürlük ve eşitlik potansiyelinin yanında, demokratik toplumsal gelişmeye ekledikleri yeni etik ve estetik değerlerle bu barışın asıl taşıyıcısı olacaklardır.

Hareketimiz bir gençlik hareketi olarak başlamış ve hep genç kalmıştır.  Bu barışa yönelik saldırılara ve provakasyonlara karşı, barışın yılmaz savunucuları da yine gençlik olacaktır.

Başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanına savrulmuş göçmen halkımız, dünyaya barışı ve onurlu özgür yaşamı haykıran sesimiz olacaklardır.

Umudun tükenmeye yüz tuttuğu her yerde eşsiz, emsalsiz iradeleriyle hayatını, sağlığını ve özgürlüğünü, gözünü kırpmadan veren bütün yoldaşlarımız, temel dayanağımız olacaklardır.

Irkçı, ayrımcı, üsttenci ve kan kokan nefret söylemlerine karşı, bin yıllık kardeşlik serüvenimizle Türkiye halkları en etkili cevap olacaklardır.

Bütün inançların, halkların, kültürlerin ve emeğin kendisini özgür hissedeceği bir özgür ve tam demokratik ülkeye olan inancımla ve en devrimci duygularımla hepinizi selamlıyorum.

Kendini çağına ve insanlığa karşı sorumlu sayan herkesi büyük barışımızın yapı taşı olmaya çağırıyorum.

Selam olsun halkların kardeşliği için sorumluluk üstlenenlere. » (ABDULLAH ÖCALAN – İmralı Cezaevi)

Mesajdan da anlaşılacağı gibi hepimiz şunu görmeliyiz ki, Ortadoğu’da ve buna bağlı olarak Türkiye’de yeni bir düzen kurulacak ve bu yeninin temel aktörlerinden biri Kürt siyasal hareketi olacaktır. Daha doğrusu, Kürt siyasal hareketinin yıllara dayanan mücadelesi, bölgenin yeniden şekillenmesinde belirleyici bir aktör olarak görülmesine yol açmıştır. AKP’nin de, Türkiye’de siyaset yapmak isteyen herkesin de bu gerçeği görüp kabul ederek bölgede siyaset yapması gerekmektedir.

AKP ve diğer düzen partileri için olduğu kadar ülkemiz solu açısından da bu yeni düzenin aktörlerinden biri olmak, Kürt hareketiyle kurulacak ilişkinin biçimine bağlıdır. Yani, öteden beri aklıselim herkesçe dillendirildiği gibi Kürt hareketiyle dışarıdan değil, basit bir ezilen halka destek ve dayanışma çizgisinden değil, daha stratejik ve temelden bir ortak politik hattın içinden ilişkilenerek bu süreçte politik hamleler yapılabilir. Kalıcı somut sonuçlar yaratılabilir.

Bu seçimler Türkiye’nin tüm politik aktörleri için basit bir yerel seçim olmaktan çıkmış ve  adeta bir referanduma dönüşmüş bulunmaktadır. Öcalan bu mesajıyla bir kez daha hem iktidara, hem de bu iktidarın yerini almaya niyetlenmiş kesimlere bir uyarı yapmakta ve Kürtleri hesaba katmayan, sürdürülen sürece yasal bir statü kazandırmayan yaklaşımların samimiyetsizliğine vurgu yapıyor. Bu dürüst olmayan yaklaşımda ısrar edenlerin kendilerinin kaybedeceğini hatırlatıyor.

Yine KCK Eş Başkanı Sayın Cemil Bayık ise görüntülü mesajında AKP’nin bugüne kadarki tutumuyla süreci bir tıkanıklığı mahkum ettiğini söylemektedir. Bayık’ın konuşmasının satır başları şöyle:

« Başkan Apo, 2013 Newroz’unda bu tarihi manifestoyu, dünya önünde ilan ederken, bunu devlet ve hükümet için değil, esas olarak halklar ve demokratik güçler için yaptı.

Biz de dahil, Türkiye halkları ve demokratik güçler buna yeterli sahip çıkmadılar. Eğer biz, halklar ve demokratik güçler vazifelerini yerine getirseydi, bu süreç gelişirdi, Türkiye demokratikleşebilir ve Kürt sorunu çözülebilirdi.

Bu kriz de bugün yaşanmazdı.

Eğer Türkiye’de demokratikleşme olmadıysa ve Kürt sorunu çözülmediyse, bunun sorumlusu AKP hükümetidir.

AKP yaratılan müzakere zeminin boşa çıkardı.

2014 Newroz’una giriyoruz. Bu Newroz’da da yine umutluyuz. Hiçbir zaman umudumuz tükenmedi. Ama Türkiye’de demokratikleşme gelişmedi ve Kürt sorunu çözülmedi, böyle Newroz’a girdik. Bununla birlikte kazanımlarımız var (…) Şimdi kimin barış istediği ve sorunun demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünü istediği ortaya çıktı

AKP’nin demokratik siyasetle çözümünü istemediği de ortaya çıktı. AKP’nin çözüm önündeki en büyük engel olduğu ortaya çıktı. Bu engel ortadan kaldırılmadan çözüm gelişmez.

Bizim umudumuz, Türkiye’yi bu krizden halkla lehine çıkarmak, eğer demokratik bir program öne çıkarılır ve mücadele yürütülürse, alternatif oluşturabilir ve halklar dönemini öne çıkarabiliriz.

Eğer Türkiye’de demokratikleşme ve Kürt sorununun, sorunları çözümünü istiyorsa, bunun yolun Önder Apo’nun özgürlüğünden geçer. Önder Apo ve cezaevlerindeki siyasi tutsakların serbest bırakılması gerekiyor, bunun zamanı gelmiştir. Hatta geç kalınmıştır. Aksi halde sorunlar daha da ağırlaşacak.

Eğer Kürtleri yok etmek isterlerse, Kürtler ve PKK’nin mücadelesi daha da büyüyecektir ve hatta Türkiye’nin parçalanmasına yol açabilir. Bunu istemeyenler yaklaşımlarını ve zihniyetlerini değiştirmeli, Kürt sorununu çözümüne gelmeli ve Önder Apo’yu serbest bırakmalı. »

Sayın Bayık geçtiğimiz bir yıllık süreçte yaşanılan tıkanıklığın asıl sorumlusu olarak her ne kadar AKP hükümetini görse de, Kürt hareketinin ve Türkiye devrimci-demokratik hareketinin de üstüne düşenleri hakkıyla yapmadığına da vurgu yapmaktadır. Bayık aynı zamanda artık AKP’nin  kendisinin demokratik  toplum projesi önünde bir engel haline geldiğini belirterek, bu engelin aşılması gerektiğinin altını çizmektedir.

Gelinen aşamada Kürt sorunun çözümü artık iktidarları da aşan bir devlet sorunu olmuştur. Türkiye’de kim iktidara gelirse gelsin bu sorunu görmezden gelerek, süreci yok sayarak uzun süre iktidarda kalamaz. Bugüne kadar ki tüm deneyimler göstermiştir ki, Özal iktidarından bu yana Kürt Özgürlük Hareketi tarafından çözüm masasına getirilen ve ateş-kes’ler ilan edilerek desteklenen süreçlerde ayak direten, çözüm için irade ortaya koyamayan tüm cumhuriyet hükümetlerinin kendileri çözülmüştür. Bugün yaşanan da aynı şeydir. Kürt sorununu çözemeyen, dolayısıyla demokratikleşme hamlesi başlatacağına, daha da otoriterleşen AKP iktidarının kendisi çözülmeye başlamıştır ve bu çözülmeyi öngören batılı güçler ile düne kadar Erdoğan’ın kankası olan Fetullah Hoca öncülüğündeki güçler ittifakı,  Erdoğan ve AKP’sinden desteklerini çekmiştir.

Bütün bunlara rağmen, Kürt hareketi siyaseti güncel taktik kazanımlar olarak görmediği için, AKP iktidarına bir şans daha vermek istemektedir. Ancak bugünkü duruşuyla AKP ve Erdoğan, seçimlere kadar kendisine verilen bu şansı da tepeleyeceğinin işaretlerini vermektedir. Umarız yaşananlar bazılarına ders olur. Kürt hareketi çözüm sürecine taktik değil stratejik baktığını, pratiğiyle dosta düşmana göstermiştir. Şimdi adım atma sırası karşı taraftadır. Tersi felaket olur.