Şuanda 267 konuk çevrimiçi
BugünBugün1372
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9096
Bu ayBu ay9096
ToplamToplam10477520
Sarkis Seropyan: "Kendimi dinazor gibi hissediyorum." PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Salı, 31 Mart 2015 13:00


Değerli dostum Sarkis Seropyan’ı sonsuzluğa uğurlarken, kendisiyle 2008 yılında yaptığım Agos ve Hrant Dink’i konu alan röportajımı okuyucuların dikkatine sunuyorum. Belki bir nebze de olsa bu güzel insanı kendi penceremden yeniden tanıtmış olurum.

 

 

 

 

 

Sarkis Seropyan ; « KENDİMİ DINAZOR GIBI HİSSEDİYORUM »

Gazeteci olmadığını yani meslekten gazeteci olmadığını söylüyor Sarkis Seropyan. “Arada gezi notları gibi bir takım kitaplar yayınladım. Agos gazetesi çıkmadan önce biz Agos’u aylar öncesinden hazırlıyorduk birkaç arkadaşla birlikte. Tabi Hrant bu işin başındaydı. Bu gazeteyi çıkarmaya karar verdiği zaman Hrant:

“Var mısın?” dediğinde, varım dedim. Ne yazık ki arkadaşlardan hiç birisi kalmadı yanımızda, çevremizde. Uzaklaştılar. Hrant’la ikimiz kalmıştık. En son Hrant kalacak diye düşünüyorduk o da olmadı.

Kendimi dinazor gibi hissediyorum”. Diyor. Seropyan’nın 2003 yılında Belge yayınları tarafından basılan

“Can Gülüm Anahit ve Kazben Ermeni Tanrıları Konuşuyor” adında bir kitabı bulunuyor.

 

-        Hrant Dink’in öldürülmesinin ikinci yılında ondan ve sürdürülen Hrant Dink davasından biraz bahseder misiniz?

 

96’yılında Hrant ve arkadaşları daha doğrusu yayına karar verdiklerinde ortamın uygun olduğunu düşünüyorlardı. O ortam ne idi? Sonuçta biraz ifade özgürlüğü dediğimiz, her neyse artık bu ifade özgürlüğü insanların görüs açılarına göre degişiyor. Örneğin: Hrant Dink’in davasının, celsenin görüşüldüğünü ve karara varıldığını gazetemizde haber verdiğimiz zaman bütün diğer gazeteler gibi bu gazetenin yayın sorumlusu ve sahibine ayrıca Hrant Dink’e bu sözleri söylediği için, bizlere de yayınladığımız için mahkeme

açılıyor ve biz mahkum oluyoruz. “Hani ifade özgürlüğü bunun neresinde?” Derseniz yahut “diğer gazeteler aynı haberi verdiği halde onlara niye dava açılmıyor?” Diye sorduğunuz zaman; “sizin kimlik özelliğiniz” deniliyor. Hakim tarafından böyle bir ifade özgürlüğü söz konusu. Biz mahkemeyi etkilemiş olmakla suçlanıyoruz. Mahkeme heyetini! Yani mahkeme heyetinin o kadar sakat, zayıf düşüncesi var ki bizim bu gazetedeki verdiğimiz haberden etkilenecek ve yanlış bir karar verecek ! Çok gülünç te olsa gerçek böyle

yani.

 

-        Son on yıl içinde Türkiye‘de Ermeni toplumu açısından eskiye Oranla neler değişti?

 

Mutlaka ki iyiye doğru bir gidiş var. En azından 40’li, 50’li, 60’lı yıllarda bunlar da söylenemezdi. 80’li yıllarda hiç söylenemezdi ama 90’lı yıllarda baslandı söylenmeye. 96’da Agos’u çıkarmaya karar verdiğimizde, bunları söylemek için Agos’u çıkardık. Yasalar birazcık konuşmaya izin veriyordu. Ama diğer güçler, Türkiye’yi yöneten diğer güçler izin vermiyordu. Izin vermeyince de öldürüveriyorlardı yani. Buna rağmen ölümü göze alarak insanlar fikirlerini söylemeyi sürdürdüler. Agos’un çıkış amacı zaten buydu. Zaman uygundu. Agos çıktı. Şimdi 13. yılını sürdürüyor.

 

-        Türkiyedeki Ermeni camiası Hrant Dink’in öldürülmesinden nasıl etkilendi?

 

Vallahi Hrant Dink’in öldürülmesi olayına gelinceye kadar onu büyük darbelerden, Ermenilere vurulan büyük darbelerden birini sayabilirim. “Bu büyük darbeler nelerdi?” Derseniz Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana her on senede bir tazelenen ... varlık vergisi gibi, 6-7 Eylül olayları gibi, Kıbrıs mitinglerinde dayak yiyen Ermeniler gibi olayları büyük olaylar, azınlıklara karşı tertiplenen büyük olaylar diye düşünürsek Hrant Dink’in öldürülmesi de onlardan biriydi. Biri kalkıp cinayete teşvik ettiği insana “bu ermeniyi öldürürsen

meşhur olursun. O Ermenilerin Mustafa Kemal’i gibi bir adamdır ha! Çok tanınırsın, ünlenirsin” diyebilmişti yani. Kimse böyle düşünmüyordu ama öyle hazırlayabiliyorlardı insanı. O büyük olayların her birinin sonucunda bir dış göç gelişiyordu. Oluşuyordu ve azalıyordu azınlıklar. Daha da azalıyorlardı. Yunanistan uyruklu Rumlar gibi zorla ülkelerine gönderilme durumu olmasa bile Ermeniler bütün bu olayların sonucunda artık burada yaşanmaz diye düşünüyor, imkanı olanlar yurt dışına gidiyorlardı. Bunlar mecburi gidişler değildi. Bir çesit kaçarak evini barkını gizlice satıyordu. Bir de bakıyorsunuz ki komşunuzun evi kapalı, ee nerede? Aaa gitmiş. En yakın komşularından bile saklayarak gidiyorlardı. Bu açık bir gidiş değildi. Sonuçta imkanı olan gidiyordu ve her seferinde biraz daha azalıyorlardı. Bizim okul öğrenci mevcutlarımızdan belli oluyor gidişler. Sayıları her sene tedrici azalıyor. Bu azalma nüfus sayımlarında belli oluyordu. Hrant Dirk’in öldürülmesi ardından gene bir göç dalgası başlayacak diye düşündü insanlar. Ben de düşünmüştüm ama hiç bir şey olmadı.

 

-        Evet. Peki siz Hrant Dink öldürüldükten sonra cenaze törenine o kadar çok insanın katılışını neye bağlıyorsunuz?

 

Neye bagladığım önemli değil asıl önemli olan o kadar insanın katılması ve göç dalgasının durdurulmasıdır. Bu olayda tertipleyen etkin politik partiler de vardı işin içinde ama esas halkı düzene koyan ve o güzergahı çizen mezarlığa ve kiliseye yönlendiren insanlar bu ülkenin gençleriydi. Nasıl örgütlendiler? Bu bir muamma olarak kaldı. Yani muamma değil aslında. Gözümüzle gördük, örgütleyenleri de gördük ama kendiliğinden olmuştu bu örgütlenme.

Kimse onları örgütlemedi. Kimse kalkıp ta diyemez ki şu farklı örgüt örgütledi. Yurt dışından örgütlendi.. Yok para aldılar şu bu, böyle bir şey diyemez. Kesinlikle onlar kendi kendilerine örgütlendiler.

 

-        Halk bu olaya tepkisini çok güçlü yansıttı…

.

Müthiş bir tepkiydi. Bakın Hrant’ın öldürüldüğünün üzerinden yarım saat geçmeden burası dolmuştu. Hrant daha yerde yatıyordu. Yollar kapanmıştı. Yollar kesildi, arabalar zorla geçiyordu. Saatlerce Hrant’ın ölüsü yerde kaldı. Birinci akşam saat sekiz dokuz oldu bitkin bir vaziyette çökmüş morallerle artık evimize gitmeyi

düşündüğümüzde kalabalık dağılmıyordu ve sürekli slogan atıyordu. Karşı kaldırım doluydu. Onlara pencereyi açıp hitap etmek zorunda kaldık. “Arkadaşlar lütfen dağılın. Biz artık eve gitmek istiyoruz. Biz yarın çalışacağız. Öbür gün buradayız” dedik. Onlar gitmediler. Biz gittik evimize. Evimize kadar yolda birlikte yürüdüler. Tanımadığım, yahut tanıdığım da isimlerini hatırlamadığım çocuklar çantamızı taşıdılar. Ertesi sabah geldigimizde onlar yine oradaydılar ve yine bağırıyorlardı. Yine slogan atıyorlardı. Daha öbür gün, daha öbür gün hep buradaydılar. Tabii ki değişiyorlardı onlar biz farketmeden değişiyorlardı. Ama şu oluyordu; birinci gece gittiğimizde ışıkları söndürüp burayı kapattığımızda, ertesi sabah geldiğimizde birisi bana dedi ki: “Bu gece ışıklarınızı söndürmeyin, burası çok karanlık oluyor, ama biz sabaha kadar buradayız. Neden ışıklarınızı açmıyorsunuz?” Öyle yaptık. Olaylar bitene kadar biz de ışıklarımızı yanık bıraktık. Efendim mesele şuydu; bu gençler örgütlenirken kendi kendilerine örgütlüydüler. Her akşam bir koro, yahut bir dernek. Mesela Yeşilköy Derneği. Bir akşam da işte Taksimdeki koro nöbet alıyorlardı. Yanlız gençler diyorum da, çıkarken benim bir iki arkadaşımı görüyordum. “Ne o bana mı geldin? Yukarı mı geleceksin?” Falan diye soruyorum “Hayır biz nöbetteyiz sen git evine” diyorlardı bana. Yani geçlerin yanında yaşlılar da sabahlara kadar nöbet tuttular. Tabi Hrant Dink olayında tertipçiler olarak o çocuklar meydana döküldüler. Onların yazdıkları, gazetede yazıları, görüşlerini, hislerini yazdıkları zaman Agos bunlara o günlerde çıkan sayılarında sayfalarında geniş yer verdi. 40-50 bine yaklaştı Agos’un bir sayısının tirajı.

 

-        Ardından siz bu vakfı kurdunuz. Sonra ne oldu?

 

Evet vakıf kuruldu tabi. İşte bu gençlerin hareketi insanları gitmekten sanki alıkoydu. Bu hareketi terketmeyi insanlar kabul edemedi yani. Kendine yediremedi. Bu olaydan önce gidenleri hiç kimse yadırgamıyordu. « Mecbur oldu, canı tatlı, parası tatlı“ falan diye düşünüyordu. Ama burada insanlar gitmediler, gidemediler. Belki o gençliğe güvendiler, belki Hrant o gençliği tanımıştı, görmüştü. Ama çoğumuz görememiştik. İtiraf edelim. Çoğumuz ummuyorduk yani. Tahmin bile etmiyorduk. O gençlikten kuvvetli bir destek ve güzel bir ders aldık. Kabul etmek lazım. Bunun yanısıra tabi yadırgandığımız da oldu bazı kesimlerden. Onun için diyorum ki; “cemaat bir kişi gibi, Ermeni topluluğu bir kişi gibi fikir ileri süremez” diye. O gün bile Agos’u yadırgayanlar; “o da biraz dilini geri çekmeliydi, çok konuştu, dili sivrildi, ne gerek vardı” filan diyenler hala var. Bunları hesaba katmıyorum ben. O büyük kitleyi ve gençliği düşünüyorum. Gençlik en azından Hrant Dink’in ailesine sahip çıktı ve arkasında olduklarını gösterdi.

 

-        Bu gün neredeler?

-         

Hiç hiç düsünmek istemedigim bir şey ama, gerekirse onlar yine

Gelirler.

 

.20 Mayıs 2008, Istanbul