Şuanda 275 konuk çevrimiçi
BugünBugün206
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7930
Bu ayBu ay7930
ToplamToplam10476354
Suriye'de son durum PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Çarşamba, 28 Ekim 2015 20:32


“Suriye Alevileri ve diğer etnik ve inançsal topluluklarının anlaması gereken, bugün Suriye’de mevcut olan yönetimin geleceğinin olmadığını, artık geçmişte kaldığını bilerek hareket etmektir. Son 5 yıldır süren savaşta gerek Esat yönetimi, gerekse de ona karşı savaş yürüten DAİŞ ve türevi örgütler insanlık suçu işlediler ve işlemeye devam etmektedirler. Savaşın tüm tarafları ele geçirdikleri bölgelerde sanki anlaşmış gibi, özellikle kadına yönelik aşağılık tutum içine girdiler. Savaş ganimeti gördükleri kadınlara ve çocuklara tecavüz ettiler.  İnsanların evlerini, mallarını yağma ettiler. Esir aldıkları insanları katlettiler. Bütün bunlar savaş suçudur. “

Suriye’de Rusya’nın açıktan devreye girmesi batılı güçlerin planlarını bozdu. Türkiye ise izlediği bölge politikası ile, hem batılı emperyalistlerle, hem de Rusya ile çelişki içinde. Yani yalnız adam haline geldi ve oyun dışı kaldı. Türkiye’nin izlediği anti Kürt politika oyun dışı kalmanın en büyük sebebidir. Rusya , İran, Çin Suriye’deki savaşın başından beri aslında oyunun bir tarafıdırlar. Değişen, son dönemde Rusya’nın daha açıktan oyuna dahil olmasıdır.

Rusya’nın bu yeni  dahiliyetinin ABD’den, en azından perde arkasından vize almadan  gerçekleşmiş olma ihtimali sıfırdır. Rusya’nın Suriye’de doğrudan İŞİD ve türevlerine hava saldırıları ile müdahale etmesi ABD’nin de istemlerinden biridir aslında.  Başkanlık seçimlerine hazırlanan ABD, Suriye’de etkili bir politika yürütmekten aciz durumda. Doğrudan savaşa müdahil olmak istemiyorlar. Ancak gidişatın da kendi çıkarlarına zarar verdiğini görüyorlar.  ABD’nin bu çıkmazından Rusya faydalandı ve atak politikası ile gündem belirleyen oldu.  Suriye'de ABD politikalarının etkisizliği Rusya'ya hareket alanı açtı. Analistler ABD'nin bölgede liderliği Rusya'ya kaptırdığını düşünüyor.

Bazı analistleri ise; Soğuk Savaş döneminin ardından ilk defa büyük bir askeri destekle Sovyetler Birliği sınırları ötesinde operasyona giren Rusya'nın, ABD ve Batı'ya Kırım’da attığı çalımın bir benzerini bu kez Suriye'de uyguladığı belirtiliyor.

Başkanlık seçimlerinin yaklaştığı ABD’de Cumhuriyetçi kanat Obama'yı, Ukrayna ve Suriye konusunda "çaresiz" kalmakla suçlayarak ABD'nin bölgedeki liderlik hedeflerini yakalayamadığını savunuyor.

Obama ise, rakipleri Cumhuriyetçilerin eleştirilerine rağmen, Rus uçaklarının Suriye'de operasyonlara başlaması sonrası, "Rusya ile bir vekalet savaşına girmeyeceğiz" diyerek mevcut politikaya devam sinyali verdi.

Öte yandan bazı batılı analistlerce Suriye’ye askeri müdahaleye mesafeli duran ve Esad’sız bir siyasi dönüşümün sağlanması için yeterince girişimde bulunmayan Obama’nın, "uçuşa yasak bölge" oluşturulmasını desteklememesi, ılımlı muhaliflere yönelik eğit-donat programının hedefleneni verememesi ve son olarak Rusya’nın rejimi destekleyen hava saldırılarına başlaması, ABD'nin Suriye politikasının iflası olarak yorumlanıyor.

Bütün bu analizlerin doğruluğu tartışma konusudur elbette. Bize göre Rusya’nın ABD’nin en azından göz yumması olmadan bölgede bu kadar serbest hareket edebilmesi düşünülemez. Suriye’deki gelişmeler her ne kadar bölgede rakipte olsalar, Rusya ve ABD’nin zorunlu bir birlikteliğine işaret etmektedir.

Amerikalıların itirazı Rusların IŞİD’den ziyade ılımlı muhalifleri(!) vuruyor olması. Gerçekten, ilk birkaç günde Rus uçaklarınca vurulan yerlere baktığımızda IŞİD ile ilgisi olmayan, ancak öteki muhaliflerin hakimiyetindeki yerlerin ön planda olduğu görülüyor. Belli ki Rusya’nın derdi IŞİD’i bitirmek değil, Esad’ı kurtarmak. Ne var ki ABD, Esad’lı geçiş dönemine ‘hayır’ demiyor, tam tersine destek veriyor. Ancak bu sözde ‘geçiş dönemi’nin ne kadar süreceğini hiç kimse bilmiyor. Belki 1 yıl, belki çok daha uzun sürecek. Kaldı ki ABD’nin bugüne kadar Esad güçlerini bombaladığı vs. de görülmedi. Hatta Batı’da Esad’ın Suriye’de radikal dinciliğe karşı iyi bir kalkan olacağını ifade eden pek çok kişi de bulunuyor.

Rusya’nın Suriye’deki El Kaide kökenli tüm güçlere karşı askeri tutum alması, ABD’nin ise “ılımlı muhalifleri (!)” dışında tutarak sadece IŞİD’e tavır alınmasını istemesi bir çelişkidir elbette. Ancak bize göre ne El Nusra, ne Ahrar u Şam, ne Fetih Tugayları ve türevi bir çok rejim karşıtı güç;  ılımlı muhalif güç değildir. Bu güçlerin hemen hepsi de El Kaide kökenlidir. Hepsi İhvanı Müslim (Müslüman Kardeşler) ideolojisi ile hareket etmektedir ve hepsi de kendi dışlarındaki güçlerin hepsini katlederek yok etmeyi amaç edinmiş Küresel örgüt IŞİD bağlantılıdır.  Bu bağ ideolojiktir. Hemen hepsi aynı selefi-vahabi ideolojiyi savunmaktadırlar.

Ağustos ayı içinde hızlanan diplomasi trafiğine kısaca bir bakalım. Esad rejiminin destekçisi Rusya ile muhaliflerin (bu muhaliflerin kim olduğu muammadır) destekçisi Suudi Arabistan arasında görüşmeler başladı. Bu iki ülkenin Dışişleri Bakanları Moskova'da buluştu. Ardında, yine bu iki ülkenin istihbarat teşkilatlarının başkanları bir görüşme yaptı. Suriye'nin bir başka destekçisi İran'ın Dışişleri Bakanı Şam'a gitti ve orada Esad ile görüştü.

Bu arada ABD, Rusya ve Suudi Arabistan Dışişleri Bakanları kendi aralarında Suriye konusunda üçlü bir toplantı yaptı. Ayrıca, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanları da, yine Suriye konusunda, yoğun ikili görüşmeler yapıyor. Özetle ABD, Rusya , İran ve Suudi Arabistan'ın üst düzey yetkilileri arasında yoğun bir diplomasi trafiği yürütüldü Ağustos ayı boyunca.  Görülen o ki Türkiye, bu yoğun diplomasi trafiğinin dışında. Demek ki Türkiye'nin ne düşündüğünü sorma ihtiyacı pek duyulmuyor. Eğer ABD, Rusya, İran ve Suudi Arabistan kendi aralarında bir mutabakat sağlarsa, Türkiye'ye tebliğ edecekler. Eh, Türkiye de herhalde bunu kabul etmek zorunda kalacak.

Dikkat edilirse Irak’ta ve Suriye’de IŞİD mevcut rejimlerin elindeki bazı bölgeleri ele geçirirken pek zorlanmamıştır. IŞİD  kolay bir biçimde Irak’ta Musul, Kerkük, Ramadi, Felluce'yi rejimin elinden aldı. IŞİD Suriye’de ise Rakka – Tabaka, Haseke, Humus’un doğusu - Palmira-Tedmur, Hama’nın doğusunda ve şimdi de Halep’te rejimle çatışıyor.

Irak’ta, Suriye’de DAİŞ çeteleri; birincil olarak İslam saymadıkları Şiilere ve Nusayrilere saldırırken  İslamcı ideoloji gereği  davrandığını, İslamı savunmak adına savaştığını söyleyebilir. Ancak iş Kürtlere karşı savaşa gelince bu argümanlarının iflas ettiğini görmekteyiz. Bu da gösteriyor ki, IŞİD’in ipleri büyük güçlerin elindedir ve nereye ve kime saldırmaları gerektiğini belirleyenler de bu büyük (!) güçlerdir.  IŞİD’in bir proje gereği harekete geçirilmiş bir güç olduğu anlaşılıyor. Ancak tıpkı Afganistan’da olduğu gibi güç sahibi olduğu anda kontrolden çıktığı için bugün efendileri tarafından hizaya getirilmeye çalışılıyor. Batılı güçler Suriye’de her gücü birbiriyle çatıştırarak, zayıflat iradesini teslim al ve yeniden kullan oyunu oynamaktadırlar.  Ancak artık piyon olarak düşündükleri güçler askeri ve siyasi olarak güçlendikleri oranda aktör olarak oyuna devam etmeyi deniyorlar en azından.

Gelelim Suriye’nin içinde bulunduğu duruma;

Rusya’nın doğrudan savaşa dahil olması bölgede bazı dengeleri değiştireceğe benziyor. Artık ABD’nin başını çektiği ittifak ve Türkiye kolay kolay Esad’sız bir çözümde diretemeyeceklerdir. Nitekim şimdiden Esad’ın da içinde yer aldığı bir geçiş iktidarına razı görünmektedirler. Rusya’nın bu hamlesi şimdilik Esad’a yaramış görünüyor. Ancak uzun vadede neler olabileceğini şimdiden kestirmek biraz zor. Bazı batılı yorumculara göre Esad, önünde sonunda iktidardan gideceğini biliyor. Tek istediği iktidarı bıraktıktan sonra yargılanmama güvencesidir. Nitekim Rusya’da batılı güçlere aynı öneriyle  gitmiş ve Esad için yargılanmayacağına dair teminat istemiştir deniliyor.

5 yıla yakındır süren  savaşta Suriye baştan aşağı yıkılarak bir mezarlığa dönüştürüldü. 300 binin üstünde insanın öldüğü söyleniyor. Her dört Suriyeliden en az biri yurt dışına kaçmış bulunuyor. Yine her üç Suriyeliden biri ise yurt içinde yer değiştirerek mülteci durumunu yaşıyor. Ülke’nin tek istikrarlı bölgesi sadece Rojava idi. Bu istikrarı bozmak Türkiye adına bölgede savaşan güçlerce denendi, ancak başarılı olamadılar. Askeri olarak her ne kadar IŞİD Kürt güçleri karşısında yenilmiş olsa da hala bölgenin istikrarı için en büyük tehlike olmaya devam ediyor.

Esat ise elinde kalan Alevi bölgelerini ve  Şam, Halep, Deyrizor’un ana kent merkezleri ve kırsalın önemli bir bölümüyle, Suveyda, Humus ve Hama rejimin elinde tutmakta ve buraları korumanın ötesinde bir şey yapabilecek durumda değil. Kaldı ki, Esat’ın korumasına sığınmış Aleviler bile zaman zaman IŞİD ve türevlerinin saldırılarından kurtulamadılar.

Rusya’nın hava güçleri ile müdahalesinin altında yatan da esasta ESAD’ı ayakta tutmak değil, esasta Rus üslerinin korumaya alınmasıdır ve bu üsler de Esat’ın egemenliğindeki Alevi nüfusun ağırlıkta olduğu Akdeniz sahil şerididir. Yani Rusya’da oyuna daha aktif dahil olurken esas olarak kendi çıkarlarını öne alan bir tutum sergilemektedir. Tıpkı diğer emperyalist güçler gibi.

Yeri gelmişken hemen belirtelim, bölgemizdeki gelişmeleri değerlendiren ve kendilerini anti emperyalist gören bazı sözde sol güçler, anti emperyalizmi sadece anti-batıcılık olarak görmektedirler. Oysa bölgede batılı emperyalist güçler kadar doğulu emperyalist güçler de bulunmakta ve bugün Rusya örneğinde gördüğümüz gibi daha etkin rol oynamaktadırlar. Eğer emperyalizme karşı mücadele ettiğinizi söylüyorsanız, tutarlı olabilmek için ABD ve müttefiklerine karşı tutum aldığınız gibi Rusya ve müttefiklerine de aynı tavrı almak zorundasınız.

Suriye şu anki  durumuyla Saddam sonrası Irak olmuş durumundadır. Her ne kadar bazı çevrelerce Esad’ın hala bir ordusunun olduğu ve Suriye devletinin var olduğu iddia edilse de, esasta Esad’ın kendisi bile orduya katılımların durduğunu söylemiş ve rejim güçleri artık ülkenin üçte ikisinde egemen bulunmamaktadır. Türkiye sınırına paralel olan  Rojava bölgesi Kürt güçlerinin kontrolü altında. Akdeniz sahil şeridi ve Şam, Hama, Suveyda, Humus ve Halep’te ise sadece merkezler rejimin elinde. Kalan bölge ise bazı küçük grupların mahalli etkilerini saymazsak, tamamıyla DAİŞ’in veya türevlerinin elinde bulunmaktadır. Yani Irak gibi üçe bölünmüş bir gerçeklik var Suriye’de.

Bu durumun değişebilmesinin emareleri ise en azından şu an için görülmemektedir. Hatırlanırsa Batılı dış güçler Irak için de hala tek devlet tezini savuna gelmektedirler. Ancak gerçeklik bunun tam tersidir. Irak sınırları giderek belirginleşen üç bölgeye bölünmüş durumdadır. Şiiler ve Kürtler için sınırları aşağı yukarı belirlenmiş bir durum ortaya çıktı. Belli olmayan sadece Sünni Arap bölgesidir. O bölge de Suriye savaşı sonrası DAİŞ’in eline geçmiş bulunuyor.

Suriye’de de aşağı yukarı aynı durum ortaya çıkmaktadır. Bugünkü koşullarda Suriye’deki savaşın yakın gelecekte biteceğini gösteren hiç bir emare bulunmamaktadır. Bu durumun daha yıllarca süreceği ortadadır.  Bölgede Körfez savaşından bu yana 20 yılı aşkındır bir savaş sürmektedir. Eğer Afganistan’ı, Pakistan’ı da katarsak bölgedeki savaş 40 yılı aşkındır sürmektedir.

Bu savaşta milyonlarca insan kaybı ve yakılıp yıkılmış ülkeler, aç susuz sürgün yollarına düşmüş on milyonlarca insan gerçekliği var. Yani aslında adı konmamış bir üçüncü dünya savaşı özellikle de İslam coğrafyasında sürmektedir. Batılı ve Doğulu kapitalist devletler ise bu bölgede bölgesel işbirlikçileri vasıtasıyla vekaleten birbirleriyle savaşıyorlar.

Suriye’de emperyalist güçlerin yönlendirmesiyle oyuna dahil olan DAİŞ Şiilere, Nusayrilere ve Sünni Kürtlere karşı top yekün bir savaş yürütmektedir.  Toplumdaki inanç ve etnik ayrılıkları kullanarak nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünni Araplar içinde büyük bir destek alan DAİŞ, ilk önce Irak’ın tersine dışarıdan gelen savaşçıları ile Suriye’de savaştı. Tabii zaman içinde Suriyeli Sünni kesimden de destek buldu. Ancak hala Sünni burjuvazisi Esat’ı desteklemektedir.

Kürtlere karşı amansız bir savaş yürüten DAİŞ’in yanında,  Türkiye tarafından açıktan desteklenen El Nusra önderliğindeki sözde ılımlı muhalif güçler de, Afrin Kantonuna yönelik ve İdlip’te olduğu gibi  Nusayrilere yönelik katliamlar yaptı. Rusya’nın kendilerine yönelik hava saldırısı sonrasında ise bölgedeki Alevilere yönelik açıktan katliam çağrısı yapıyorlar.

El-Nusra'dan Alevilere yönelik katliam çağrısı;

Rus hava saldırılarından zarar gören El Nusra örgütü yine en kolay yolu seçerek  Alevileri tehdit etmeye başladı.

Rusya'nın saldırılarıyla köşeye sıkışan, ABD ve Türkiye destekli dinci-gerici çete El-Nusra, kendilerine bağlı çetelere Alevi köylerini ve kasabalarını füzeyle vurma emri verdi.

Rusya'nın hava saldırıları ve  karadan Esad'a bağlı askeri güçlerin ilerlemesinden dolayı köşeye sıkışan El-Nusra adlı gerici çete örgütlenmesi Alevilere yönelik katliam çağrısı yaptı. Daha geçtiğimiz Mayıs ayında Al Jazeera'nin yayınladığı bir açıklamasında Alevileri hedeflemediklerini dile getiren El-Nusra lideri Ebu Muhammed El Culani, bugün yaptığı katliam çağrısıyla nasıl bir yalancı olduğunu da açık etmiş oldu.  DAİŞ’ten bir farkı olmayan El Kaide’nin Suriye kolu El Nusra ne yazık ki hala Batılı güçler ve özel olarak da Türkiye tarafından desteklenmektedir. Bu durum da gösteriyor ki; bölgenin tüm ilerici güçleri kendileri bölgede gündem belirleyen bir aktör durumuna gelmekle yükümlüdürler. Kendisi bir bağımsız güç olarak bölgenin kaderinde söz sahibi olmaz  ve ABD ve Rusya'nın emperyalist politikalarına geçit  verirse, başta Aleviler olmak üzere emekçiler daha da fazla katliamla ve barbarlıkla karşı karşıya kalırlar.

Nitekim beklenen açıklama El Nusra liderinden geldi. AKP devleti başta olmak üzere, ABD ve bölgedeki taşeronları tarafından desteklenen katliam çetesi El-Nusra'nun lideri Culani yayınladığı sesli mesajla Alevi kasaba ve köylerine saldırı emri verdi. Culani mesajında, “Lazkiye’deki Alevi kasaba ve köylerini vurmaktan başka çare yok” çağrısı yaptı.

Elbette bu saldırı çağrısı bugün Lazkiye’de yaşayan Alevilere yapılmakla kalmaz. Küresel terör örgütleri kendilerine engel olarak gördükleri Şii ve Alevi bölgeleri nerede ise oraya saldırmaktan çekinmeyeceklerdir. Bu örgütlerin içinde yer alan bireylerin kendi iradeleri yoktur.  İnandırıldıkları inanç gereği sözde Halife’nin emirlerini tanrı emri olarak gören birer robottur bu mahluklar.

Başta IŞİD olmak üzere  Selefi-Vahabi idelojisine inanan tüm bu çeteler elbette sadece inançları gereği savaşmıyorlar. Esas olarak birileri adına vekalet savaşı yürüten paramiliter güçlerdir. Yemlerini kim veriyorsa onun adına savaşıyorlar.  Elbette bunu yürütmek için kendilerine körü körüne inanan binlerce savaşçı gerekiyor. Bunu da Selefi İslam ideolojisi yoluyla elde ediyorlar. İnsanlara Cennet ve Huri vaat ediyorlar. Bölgede ise yürütülen katliam-soykırım savaşında ele geçirilen kadınlar savaş ganimeti olarak bu  çetelere verilmektedir. Nitekim Şengal’de binlerce Ezidi’yi katleden bu çeteler yanlarında götürdükleri binlerce Ezidi kadını esir alarak kurdukları pazarlarda satışa çıkardılar.

Aleviler bu bölgede yüzyıllardır baskı ve zulüm altında yaşadılar. Kıyıma ve katliama uğradılar.  Türkiye’de Cumhuriyet geldiğinde en önde alkışlayan Aleviler oldu. Oysa Alevilerin asimilasyonu en çok Cumhuriyet Türkiye’sinde gerçekleşti. Aleviler İran’da Şah ailesinin iktidar olduğu İran’a da sempatiyle bakarlardı. En son olarak da Suriye’de bir askeri darbe ile iktidara gelen Hafız Esat  Suriye’sine de sempati duydu Aleviler ve bu sempatileri hala da sürmektedir. Bunu anlayabilmek için belki de Alevi kökenli olmak gerekiyor. Modern tarihte ilk defa Suriye’de  Alevi Kökenli bir aile iktidar olmuştu. Bu Aleviler açısından büyük bir zafer olarak algılandı.

Suriye Nüfusunun ancak yüzde 15’ini oluşturan Aleviler ilk defa bu dönemde katledilme, aşağılanma, yok sayılma korkusu olmadan yaşayacaklarına inandılar. Suriye dışındaki alanlarda yaşayan Anadolu-Mezopotamya Alevileri de Esat Suriyesine hayranlıkla yaklaştılar. Bugün de Esat yönetimi yıkıldığında başlarına ne geleceğini anlayan Nusayriler için mevcut yönetimi desteklemekten öte bir örgütlülük içinde değiller.

Suriye Alevileri Ne Yapmalı?

Bölgede süren ve kural ve kaide tanımayan savaşta tüm toplumsal kesimler gibi Nusayri Aleviler;  kendi öz savunmalarını hazırlamaz, kendi öz yönetimlerini  oluşturmaz, demokrasiyi, laikliği savunan, eşitlikçi, birlikte ve özgür yaşamı savunan güçlerle ittifak kurmaz, sadece Esat yönetimini savunmakla yetinirse,  kendilerini bekleyen büyük bir katliamdır.

Elbette ben de ehvenişer olarak DAİŞ’in egemen olduğu bir Suriye’dense, bugünkü mevcut yönetimi kabul ederim. Ancak yaşananlar bölgede vekaleten savaşan tüm güçlerin Esat önderlikli daimi bir çözüme kapalı olduklarını gösteriyor. Şimdi tartışılan Esat yönetiminin nasıl bir biçimde bir geçiş iktidarına evrilmesidir. Bu açıdan Suriye’nin Alevileri bugüne değil geleceğe bakmalı ve ona göre bir özörgütlenmeye hızla gitmelidir. Kendi özyönetimlerini oluşturmalıdır. Bugün bölgede Kürtler etrafında bir çok etnik ve inaçsal azınlık bir araya gelerek Kantonlar oluşturmakta, kendi  özyönetimlerini ve özsavunmalarını oluşturmaktadır. Suriye Alevilerinin de yapması gereken başını Kürtlerin çektiği bu özgürlükçü çizgi ile ittifaka gitmektir. Böyle bir ittifak fiilen üçe bölünmüş Suriye’nin ilerde kantonal bir biçimde tek demokratik devlet çatısı altında birleşmesine yol açabilir. Suriye’nin bölünmesi durumunda da söz konusu özgürlükçü güçlerin birliği bölge gericiliğinin saldırılarına karşı bir güvencedir aynı zamanda.

Suriye Alevileri ve diğer etnik ve inançsal topluluklarının anlaması gereken, bugün Suriye’de mevcut olan yönetimin geleceğinin olmadığını, artık geçmişte kaldığını bilerek hareket etmektir. Son 5 yıldır süren savaşta gerek Esat yönetimi, gerekse de ona karşı savaş yürüten DAİŞ ve türevi örgütler insanlık suçu işlediler ve işlemeye devam etmektedirler. Savaşın tüm tarafları ele geçirdikleri bölgelerde sanki anlaşmış gibi, özellikle kadına yönelik aşağılık tutum içine girdiler. Savaş ganimeti gördükleri kadınlara ve çocuklara tecavüz ettiler.  İnsanların evlerini, mallarını yağma ettiler. Esir aldıkları insanları katlettiler. Bütün bunlar savaş suçudur.

Bundan dolayı Esat rejiminin de, bugün bazı bölgeleri elinde bulunduran DAİŞ yönetimin de bir geleceği yoktur. Gelecek Rojava modelinin tüm ülkede hayata geçirilmesindedir. Aleviler de duygularıyla değil, akılla hareket etmek zorundadır. Alevilerin tek başlarına Esat rejimini ayakta tutma şansı bulunmamaktadır. Bu kanlı beş yılda halklar, inançlar birbirine düşmanlaştırıldı. Güven duyguları bitirildi.  Ülke ilk önce beyinlerde bölündü, ardından da coğrafik olarak parçalandı. Bunun geriye gidişi yoktur. Yönümüzü ileriye çevirerek, piyon olmaktan çıkıp, bölge siyasetinde belirleyici bir aktör olunabilinirse toplumun geleceğini güvenceye alabiliriz.