Şuanda 359 konuk çevrimiçi
BugünBugün275
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7999
Bu ayBu ay7999
ToplamToplam10476423
Küresel kapitalizm koşullarında faşizm üzerine bir deneme / 11 PDF Yazdır e-Posta
İdris Köylü tarafından yazıldı   
Pazar, 22 Kasım 2015 12:29


“İktidar yanlısı olmayan toplumun hemen bütün kesimi bu saldırıların hedefindedir ve hazırlıkların bu yönde olduğuna ilişkin güçlü belirtiler vardır. Henüz bugün sosyal medyaya yansıyan öldürülen bir kürt vatandaşının polis panzerinin arkasına bağlanarak sürüklenen cesedi faşizmin hem bir mesajı hem de kitlelere verdiği gözdağı olarak yorumlanmalıdır. Cizre, Silopi, Şırnak sokaklarının, çeşitli batı illerinde devrimcilerin etkin olduğu mahallelere yapılan polis-faşist/İslamcı ittifakının işbirliği saldırılarının basına yansıyan görüntüleri bile olanı anlamak için yorum gerektirmeyen açıklıkta işaretlerdir. Görünenle yetinmek ve yakınmak münferit gibi görünen, adım adım organize edilen blok saldırı arifesinde olduğumuzun farkına varmamaktır ve saldırganların istediği de budur. Yaşananlar açık faşizmin iktidar provasıdır.”
Yukarıda sözü edilen ve kitle dergisinin ilgili sayısında yayımlanan yazı yazıldığında, Suruç, Ankara, Paris katliamları gerçekleşmemiş, Silopi açık savaş alanına çevrilmemişti. Takip eden gelişmelerde Silvanda “kurdun dişine kan değdi” ırkçı/faşist betimleme, “ Esadullah timlerinin Silvanda” olduğunu ilan eden radikal dinci saldırganlıkla alt alta yazılmış, ırkçı/faşistlerle İslamcılar ittifakı zorbalığın yakın gelecekteki “kitlesel saldırı/sindirme” hazırlığının işaretini vermiş ve iktidarın “blok saldırı düzenleme hazırlığı içinde olduğuna ilişkin” öngörümüzü, “Yaşananlar açık faşizmin iktidar provasıdır” diye ifade etmiştik.
Yine kitle dergisinin muhtelif sayılarında yayımlanan yazılarımızda küresel kapitalizm koşullarında faşizmin kitlesel tabanını İslamcı/ırkçı kesimlerin oluşturacağı ve bu kesimlerin Hitler faşizminin vurucu gücü “SA saldırı milisleri” görevini yerine getireceği tezini ileri sürmüştük. Küresel faşizm koşullarında inşa edilen faşizmin kitle tabanının İslamcılar olacağına ilişkin tezimiz çeşitli sol çevrelerde itiraza uğradı, faşizmin tekelci kapitalizmin şoven ve militarist kesimlerinin diktatörlüğü olduğu tezini yadsıdığımız söylendi. Açıkça ifade edelim, bu tespitten böyle bir sonuç çıkarmak söyleneni dinlemeden itiraz etmek, yazılanları anlamadan fetva vermektir ki, zaten bunları ciddiye almamız da söz konusu değildir. Biz küresel kapitalizmden söz ederken sanki kasaba eşrafından söz ediyormuşuz gibi amacı aşan, küresel kapitalizmin bilinen ulusal kökenli tekelci sermaye gruplarının ötesinde ve üstünde, bütün yer küreyi egemenlik alanı haline getiren, bunun için militarizmi küresel ölçekte kullanan ve bunu işgal ve sömürünün başlıca ve biricik yöntemi olarak hiçbir insani ve ahlaki sınır tanımadan kullanan bir sermayeden söz etmiyormuşuz da, faşizmi “İslamcı grupların iktidarı” diye tanımlıyormuşuz gibi bir sonuç çıkarmak deveye gözlük takmak kadar ciddi, maymuna flüt çaldırmak kadar sahicidir. Söylediğimiz şudur: Küresel kapitalizm koşullarında inşa edilecek faşizmin kitlesel tabanını islamcı/ırkçı kesimler oluşturacaktır, faşizm bu kesimleri vurucu güç olarak kullanacaktır. Hitler faşizminin vurucu gücü SA lar da toplumun en alt, sınıfsal kimlikten yoksun, ekonomik olarak yoksul lumpen kesimlerdir. Hitler faşizmi, toplumun en yoksul ve lumpen kesimleri üzerinden kitleselleşmiştir. Bir başka deyişle Hitler faşizminin kitlesel tabanı Alman toplumunun yoksul, eğitimsiz, sınıfsız lumpen kesimleridir.
İslamcı/ırkçı kesimlerin küresel sermayenin vurucu gücü olarak kullanılacağına ilişkin tespitimiz Suruç, Ankara, Paris gibi gerçekleştirilen toplu katliamlarla doğrulanmıştır. Görünen odur ki yer kürenin bütününde bu kesimler toplu katliamlarına devam edeceklerdir. Hiç kuşku yok ki küresel sermayenin politik/siyasi temsilcilerinin bütün yerküre halkları önünde bu kesimlere sözüm ona meydan okumaları, güya bunlara savaş ilan etmeleri tiksindirici riyakârlıkların sınır tanımaz utanmazlıklarının ifadesidir. Emperyalist/Kapitalist ülkelerin bir hışımla bunlara savaş ilan etmeleri bir paradoks, tezimizle bir çelişki gibi görülebilir. Unutulmamalıdır ki yüklenen görevi yerine getirdikten sonra bizzat üreticileri tarafından yok edilen alt örgütlenmelerin gerici faşist iktidarlar tarafından çöp sepetine atıldığı ilk değildir. 20. Yüzyıl sonlarında sosyalizmin kuşatılması esasına dayanan “yeşil kuşak projesinde” Taliban adlı dinci örgütlenme bizzat ABD tarafından örgütlenip silahlandırılarak Afganistanda ilerici Necibullah/Babrak Karmal yönetimine karşı savaştırılmış, Taliban El Kaideyi doğurmuş ve Emperyalist/Kapitalizmin laboratuarında üretilen Frankeştayn 2001 eylülünde yaratıcısı ABD yi merkezinde vurmuştur. Küresel Kapitalizmin Irakı işgalinden İŞİD ortaya çıkmış, Suriyeye müdahale İŞİD üzerinden desteklenmiş, El Nusra İŞİD in Suriye uzantısı olarak ortaya çıkmıştır. Yeni Orta Doğu Projesinin gerçekleştirilmesi için Suriye ve Iraktaki Baas rejimlerinin yıkılması İslamcılara ihale edilmiştir. ABD karşıtı olan Libyada Kaddafi yine küresel kapitalizmin savaş makinelerince öldürülmüştür. Bu gün gelinen noktada yeniden BAAS rejimine dönmenin olanakları ortadan kaldırılmış ve Ortadoğu radikal dinciler eliyle emperyalizmin yeniden düzenlemelerine açık hale getirilmiştir. IŞİD’in saldırılarının sistem olarak emperyalist/Kapitalizme yönelik olduğuna ilişkin bakış, tam da emperyalist/Kapitalizmin yaratmış olduğu bir algıdır. Baas rejimine dönmenin olanaklarının ortadan kaldırılmasıyla Ortadoğu radikal dinciler eliyle emperyalizmin yeniden düzenlemelerine açık hale getirilmiştir. Bu gün IŞİD’in saldırılarının sistem olarak Emperyalist/Kapitalizme yönelik olduğuna ilişkin bakış, tam da Emperyalist/Kapitalizmin yaratmış olduğu bir algıdır. Radikal dinci örgütlerin sindirme ve yıldırma eylemleri kitleleri uygar görünümlü Batı müdahalesini meşru görmenin ötesinde, istekli hale getirecektir. Kapitalizm, kendi yarattığı canavarı yerkürenin kayıtsız şartsız egemenliğini ele geçirmede adeta ölüm saçan bir “terminatör” olarak kullanmaktadır. Emperyalist işgalin tamamlanmasıyla bu güçlerin sistem içinde nasıl eritileceğine elbette bugünden bir reçete vermek olası değildir, ancak mutlak olan bu güçleri sistem içinde eritmek, emperyalizmin yörüngesine sokmak ve bölgesel bir güç olarak kullanmaktır. Aksi durumda yok edilmeleri an meselesi olacaktır. Emperyalizm için bu çetelerin “siyasal İslamcı” olmaları, radikal dinci olmaları sorun olmayacaktır. Tüm mesele sistemin Orta Doğuda yeniden yapılanmasında en gel olmamalarıdır. Günlük tartışmalarda Batı emperyalizminin temel sorununun demokrasi olduğu, bu güçlerin demokrasi karşıtı varlıklarına göz yumulmayacağına ilişkin tezler aynı şekilde Kapitalizmin laboratuarlarında üretilen inceltilmiş yalanlardır. Bu tezi ileri süren sistem sözcüleri, ileri sürdükleri tezin, Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap emirlikleri gibi radikal dinci diktatörlüklerle Batı Kapitalizmin hiçbir sorunu olmadığı gerçeği karşısında hiçbir inandırıcılığı, kıymeti harbiyesinin bulunmadığını elbette biliyorlar. Emperyalizm için Demokrasi yağmanın, işgalin, sömürünün sınırsız ve sorunsuz devamını sağlamaktır. Bir not olarak eklemek gerekir ki, Faşizmin “kullanıp atma” alışkanlığı yeni de değildir. Hitleri iktidara getiren Deutsche Bank ( Doçe Bank), Krupplar gibi Alman tekelci sermayesidir. Hitlerin vurucu gücü SA lardır. Hitler iktidara gelme aşamalarında ve iktidarında SA ları vurucu güç olarak kullanmış, SA lar kendini tek ve meşru güç olarak gören, devleti ve toplumu Nazi partisinin/ Hitlerin iktidarından pay isteyince “ meşru iktidara darbe yapılıyor” gerekçesiyle bir gecede bütün SA komutanlarını, ileri gelenlerini öldürtmüş, kullanıp bir kenara atmıştır. Hitleri kullanan Deutsche Bank, Krupplar gibi tekelci Alman sermayesi faşizmin yenilgisi sonrası da varlığını sürdürmüştür. Türkiyede Siyasal İslamın iktidar olmasında uzun yıllar ittifak olarak hareket eden, siyasal islamın önünde engel olarak gördükleri güçlerin tasfiyesi ile toplumda ve devlette egemenliği ele geçiren AKP iktidarı, yol arkadaşları Fetullah Gülen Cemaatinin devlet ve toplum içindeki örgütlülüğünden habersizmiş gibi, bu güçler iktidardan pay isteyince kaldırılıp atılmıştır.
Sorun yalnızca Türkiyede AKP iktidarının açık faşizme bir eşik kalması sorunu da değildir. Bununla birlikte bu gün Bati Kapitalizmi kendi meşruluğunu kendisi yadsımış, ortadan kaldırmıştır. Geri bıraktırılmış ülkelerdeki gibi açıkça, ayan beyan, pervasızca faşizme koşar adım gidişlerini daha sakin ve soğukkanlı biçimde organize etmektedirler ve Batılı ülkeler kamuoyunun olması gereken derecede tepkisini çekmemektedirler. Ancak küresel sınırlara sığmayan, sıkışan sermayenin bunalım ve krizleri zehirli örümceğin öldürücü salgısı gibi Batılı ülke halklarına da çok uzak değildir. Bu olgu, Kapitalizmin küreselleşmesine karşı küresel boyutta İşçi sınıfının örgütlü mücadelesini hayata geçirmenin aciliyetini de ortaya koymaktadır. Kapitalizmin küresel güçlerine karşı mümkün olan bütün kitleyi örgütleyip küresel çapta harekete geçirme yeteneğinde uluslar arası birleşik sınıf mücadelesini örgütleyip yönlendirmenin dışında kapitalizmin saldırganlığını durdurabilecek, onu yenilgiye uğratabilecek başkaca çözüm arayışları aramak sınıfı ve kitleleri oyalamak demektir. Hiç olmazsa kapitalizmin dünyayı felakete sürüklediğini, çözümün sosyalizm olduğunu itiraf etmekten kaçınmayan sermaye sözcüleri Eczacıbaşı, Ali Koç, Bill Gates kadar gerçeğe göz yummamak kitlerin haklı beklentisidir.
Kapitalist sistemin bunalım ve krizlerinin üst üste bindiği, yer küreyi egemenlik alanı olarak ilan ettiği gerçekliği karşısında bir ülkede, bir bölgede kapitalizmin küresel egemenliğini yok sayarak, bölgesel ya da yerel alanlarda küresel egemenliğe karşı, alternatif çözümler olabileceği savı aynı ölçüde gerçeklikten yoksundur. Sistem içinde kalarak sisteme karşı kalıcı bir çözüm, kalıcı bir barış inşası eşyanın tabiatına da aykırıdır. Küreselleşen kapitalizm yer kürenin bütününde sisteme entegre olmuş iktidarlar eliyle varlığını sürdürür. Kapitalizmin egemenliği kırılmadan herhangi bir siyasal oluşumun sistem içinde kalarak sisteme karşı iktidar olması, demokrasi vaadi aldatmaca olmanın ötesine geçemeyecektir.
Ne Yapmalı sorusunun yanıtı bu gerçeklikte aranmalıdır. Kitlelere öncülük edecek, sosyalizm hedefine yönlendirecek, mümkün olan en geniş kitleleri birleştirecek, bütün mücadele biçim ve araçlarını eşgüdümlü olarak kullanma becerisine sahip ülkesel ve küresel, mücadeleyi yer kürenin dört bir yanında hayata geçirme yetenek ve iradesine sahip bir devrimci işçi sınıfı örgütlenmesinin yaratılmasıdır. Günümüzün gebe olduğu toplumsal alt üst oluşlara cevap verecek ve çözüm üretecek başkaca bir seçenek kalmamıştır. Böylesi bıçak sırtı sorunların çözümü de atı alan Üsküdarı geçtikten sonra gerici iktidarla sundukları destekten pişman, yanılmalarıyla namlı sözüm ona liberallere bırakılmayacağı gibi sınıf bilincinden yoksun “etnik, sol” oluşumlardan da beklenemez....