Şuanda 140 konuk çevrimiçi
BugünBugün104
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7828
Bu ayBu ay7828
ToplamToplam10476252
Korkak ben PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Pazar, 13 Aralık 2015 08:37


Son üç haftadır, orta doğu da gelişen savaşın boyutu ve ülkemizdeki iktidarın inanılmaz yanlışları ve ülke yazarları ne yazarsa yazsın, fazla okunmaması, dinlenilmemesi, doğru yazanların içeri atıldığı, kara bir zaman tünelinden geçiyoruz. İleride de aydınlık daha gözükmüyor. İşte bu nedenle cesarete en çok ihtiyaç duymamız gereken bir dönemdeyiz.

Peki, neden korkuyu işlemek istedim? Korku bir duvar, bir sınır, geçilmesi gereken engel, özgürlük sınırı, belki, tartışmaktan çekindiğim, hatırlanmasından bile rahatsız olduğum konudur. Tabudur korkuyu işlemek, çoğu insanlar içinde aynıdır. Bazen okuduğum kitapların etkisinde kalarak yazma isteği duyar ve kendimi sorgularım. Aslında sorguladığım, ben den ziyade, sen ve bizi sorgularım. Şimdi sorgulamak istediğim ben aslında aynı zamanda sensin.

İki tane ben var içimde, birbirlerine karşı savaş veren, bu savaş yüzünden, zaman zaman, işlerimi yapamıyorum.

Hayatta gereken ihtiyaçların verdirdiği, zorlamacı çabayı, içimdeki korkak ben olarak görüyorum. Bu tutsaklık, bana, yiyeceği, içeceği ve giyineceğimi alabilecek, değer olarak beş kuruş etmez, paracı ben, iyi yiyerek, iyi giyerek, iyi arabaya veya araca binerek kendini güçlü gören, hatta, daha ileri giderek sevgiyi, dostluğu, arkadaşlığı parayla almaya çalışan, bunlar, para denen illet ve şirret olmaz ise, sanki, yokum diyen ben, eşyayı seven, kürkü dikkate alan, yaşadığı çağı sadece burnunun önü kadar görebilen, aç kalırım, yoksul olurum korkusu olan pısırık, isyan edemeyen, karşı çıkamayan, bana değmeyen yılan bin yaşasın diyen, çevresinde düşünenlerin ve korkmayanların düştüğünde, ben düşmedim ya diyen, adi ben, sol eli yanınca, sağım bana yeter, bu günü de kurtardım, yarını da yarın düşünürüm diyen ve ölümden korkan, onu düşünmek bile istemeyen, ölüm cellatlarına tapan, ona yağ çeken hain ben, sen neymişsin sen?

Aziz Nesin, korkuyu yenmek ancak, onun üstüne gitmekle mümkün olur, derdi. Aydınlar dilekçesi ve imza kampanyası döneminde, ikiyüzlü davranışı ve korkuyu yenmeyi, baskının verdiği travmayı, pratik olarak nasıl aşarız ı bize öğretti. Felsefi olarak hem teori, hem de pratik dersi verdirdi, verdirdi diyorum, zaten kendisi korkudan korkmadığını önceden ilan etmişti. Tabuları yıkmıştı. İşte o dönemde bu kervanda olma tutkusuyla yanıyor, içindeyim hissi taşıyordum.

Aradan uzun yıllar geçti, o psikolojik üstünlük, pısırıklıkla yer değiştirmiş ki, bu gün karşıma çıktı.

İkinci ben, isyancı, deli, karşı koyan, paraya pula önem vermeyen, sürekli okuyan, araçmış, elbiseymiş, bağlılıkmış, korkuymuş, ölümmüş, dinmiş, imanmış demeden, kuralsız, deyim yerindeyse paldır küldür, dimdik ayakta, her türlü pısırıklığa, görmemezliğe, vurdum duymazlığa, suskunluğa, sana ve bana dokunan yılanların bin yaşamadığı, bizim, bin yaşadığımız ve nereden ve nasıl gelirse gelsin düşündüğüm doğrular için gelen Azrail bile hoş geldi safa geldi, diyen ben, hoş geldin safalar getirdin, seni çok seviyorum ve sana aşığım, sevgili BEN.

Ohh be kendime geldim.

Bu gün, buna ihtiyacımız var, BENleri saygıyla selamlıyorum.