Şuanda 213 konuk çevrimiçi
BugünBugün157
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7881
Bu ayBu ay7881
ToplamToplam10476305
Kürdistan'da soykırıma karşı tutum alalım! PDF Yazdır e-Posta
Dayıoğlu-Bayındır tarafından yazıldı   
Perşembe, 24 Aralık 2015 18:30


7 Haziran seçimlerinden sonra AKP devletinin Kürdistana yönelik saldırıları artarak devam ediyor. Kürt halkı da en önde gençler ve kadınlar olmak üzere öz savunmasını yaparak büyük bir direniş sergiliyor. Yüzyılın direnişidir bu. Hemen her Kürdistanlı ve Türkiyeli aydın, yazar, gazeteci konu üzerinde fikir belirttiler, belirtiyorlar.

Türkiyeli aydınların bir bölümü her zamanki gibi işe “bilimsel” açıdan baktıklarından olsa gerek vicdanlarını bir yana bırakmış “akılla” yorum yapıyorlar. Tabii herkes yorum yapmakta ve Kürt hareketini eleştirmekte serbesttir. Ancak bildiğimiz, devrimci önce vicdan sahibidir. Duyguludur ve insandır. Olayları değerlendirirken bu değerlerinden arınmış bireyin, insani bir çözüm önerme şansı bulunmamaktadır. Ancak matematiksel hesaplar yapar ve “Kürtler hendek kazmakta acele ettiler, devletin saldıracağını bile bile ayaklandılar” benzeri değerlendirmelerle aslında bilmeden iktidarın değirmenine su taşırlar. Tarafsızlık adına iktidara iğne batırırken, Kürt Hareketine çuvaldızı batırmaktan geri kalmazlar.

Oysa AKP devletinin ne olursa olsun Kürdistan şehirlerine bu yönelimi yapacağını bilmek için kahin olmaya gerek yok. Bugün hendek sebep gösterildi. İnanın o olmasaydı başka gerekçeler yaratılıp yine gözü dönmüşcesine saldırılacaktı. Çünkü Kürtlere dayatılan teslimiyettir. Bu politikalarını çözüm sürecinde de uygulamak istediler. Değişen bir şey yoktur. Bugün de namluların ucuyla aynı politikayı dayatıyorlar. Ancak Kürt hareketi bu oyuna gelmedi ve ne pahasına olursa olsun direnmeyi seçti.

Türkiyeli Aydın veya Türkiyeli devrimci bu durumu bilerek saf belirlemelidir. AKP, “terörün kökünü toptan kazımayı”,  adeta Sri Lanka “Çözümü’’nü Türkiye’de yürürlüğe koymak istiyor.

Ülkemizin bir köşesinde her gün üçer-beşer çocuklar ölüyor, öldürülüyor. Onların ölümleriyle birlikte, Türkiye, bir kuşağı, belki de birkaç kuşağı birden kaybediyor. Buna karşın, Kürt hareketi kazanımlarını, onurunu, kimliğini korumak için bir halk direnişini örgütlemeye çalışıyor.

Saflar ona göre belirlenmelidir.

Bu katliam ve göçertme  politakısının Türk devleti açısından “siyasi ve askeri bir getirisi” var mıdır? Görünen olmadığıdır. AKP ne kadar katliam yaparsa yapsın, Kürt şehirlerini yakıp yıksın sonuçta kaybetmeye mahkumdur. Saldırılan Kürt şehirlerinde ailesinden gerilla olmayan tek bir aile yoktur. Babası, amcası, kardeşi devlet tarafından işkenceye uğramamış,  öldürülmemiş, gerillada yakını  ölmemiş aile bulunmuyor.  AKP’nin soykırım amaçlı her saldırısı Kürt halkının öfkesini biraz daha biliyor. Bugün Türkiye içlerine göçertilen bu aileler yarın metropolleri de savaş alanına çevirirse kimse şaşırmasın.

Türk devleti Sri Lanka modeli uygulamak istiyor. Ama Kürtler sadece Kürdistan coğrafyasında yaşamıyorlar. Kürt gerillaları sadece Kandil’i mesken tutmamışlar ki, etrafı sarılıp  imha edilsin. Bugün Kürt halkı tüm metropollerde, Kürt gerillası ise Türkiye şehirleri de dahil Orta-doğu coğrafyasının  her yerindedir. Bu açıdan bugün yüzlerce, binlerce gerillayı imha etseniz de, bu kayıpların yerine misliyle katılım olacaktır. Kürt sorunu çözülmediği sürece bu savaşı askeri olarak kazanıp, Kürt halkını teslim almak olanaklı değildir. PKK’yi bile bitirseniz, yarın onlarca PKK ortaya çıkar. Tek yol demokratik bir çözümdür.  Tersi tutum ise uzun vadede toplu bir kopuşu ifade ediyor. Nitekim Kürt hareketi artık bu seçeneği de önüne koymaya hazırlanıyor.

Bugün TC ordusu her işgalci ordusu gibi girdiği yerleri talan etmektedir. Sivil, gerilla, genç, yaşlı ayırımı yapmadan önüne geleni katletmektedir. Kürt şehirleri tank ve top atışlarıyla yakılıp yıkılmaktadır.  Medya üç maymunları oynamakta, asparagas haberlerle tüm sivil katliamları Kürt gençlerinin üzerine atmaktadır.

Bütün bunlar olurken, HDK bileşenleri dışındaki sol ve sosyal demokratlar bekle gör politikası izlemektedirler. Hatta bazı sözde solcular ve CHP kurmayları AKP’yi neden daha önce bu politikayı izlemedin diyerek eleştirmektedirler.

Dün Gezi’de Kürtlerin yeterince yer almamasından dolayı başarılı olunmadığını söyleyenlere bir sözümüz var:

Bugün Kürtler ayakta, buyrun sizde yeni bir Gezi ruhu ile sokaklara çıkın ve hep birlikte Saraylarını başlarına yıkalım. İşte size tarihi fırsat. Ama yok, sizin ruhunuzda iktidar olma, başarma, toplumun desteğini alma yok. Varsa yoksa müzmin muhalif olarak varlığınızı sürdürmek inadındasınız.

İktidar olmak için hiç bir hazırlığınız yoktur. Ama her şeyi eleştirmek için heybenizde laf bitmez. 40 yılın örgütleri olduklarını söyleyenler, ‘’Kürtler savaşır, niye savaşılıyor’’ diye eleştiri yaparlar. Kürtler çözüm için masaya oturur,’’ niye masaya oturdunuz, savaşa devam’’ diye haykırırlar. Ama kendileri bu söylenenleri yapmak için parmaklarını bile kımıldatmazlar. Bir an için herşeyi bir kenara bırakıp vicdanınızın sesini dinleseniz doğru tutum geliştirebileceğinize inanacağız.

Bugün Kürdistan’ın HDP’ye oy veren belli başlı tüm şehirleri, özellikle de son seçimlerde HDP’ye blok oy veren il ve ilçeler işgal altındadır.

Bu noktada Kürt hareketini, AKP iktidarı ile aynı kefeye koyarak, biraz AKP eleştirisi, biraz da PKK eleştirisi yaparak süreci atlatmaya çalışmak alçakça bir oportünizmdir. Türkiyeli aydın ve devrimciler bu oportünist tutuma tavır almalıdır.

Türkiye her durumda bu savaşın kazananı olmayacaktır. Bugün Tayyip Sultan olsa da,  kaybeden Türkiye olacaktır. Düşünün; Kürt toplumunu kaybetmiş bir Türkiye bu bölgede varlığını ne kadar sürdürebilir?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun "Ev ev temizleyeceğiz" sözü soykırımın bir şifresi değil midir?

AKP’nin  Kürdistan'da yürüttüğü savaş, Dersim soykırım sürecine benziyor.  “Ev ev temizleyeceğiz” diyen Davutoğlu  "Gerekirse bölgedeki çocukları batıda okuturuz" sözleri ile, atalarının Yeniçeri Ocağı’na alarak devşirdiği Hristiyan çocukları hatırlatıyor. Davutoğlu bu sözleriyle ‘’Kürt çocuklarını çağdaş Yeniçeri Ocağı olan okullarda okutarak devşirmek’’ amacını dile getirmiş oluyor.

Bilindiği gibi Bu uygulama ilk önce Osmanlı döneminde  Hıristiyan yetim çocukların Yeniçeri Ocağı'na alınarak devşirilmesi ile yapıldı. Ardından yetim kalmış Dersim'in çocukları üzerinde aynı yöntem uygulandı. Başbakan Davutoğlu da şimdi Kürt çocuklarını asimile etmek istiyor.

Ancak dönem değişmiştir. Kürtler artık yaşadıkları coğrafyada sadece birilerinin figüranı değildir. Belirleyici siyasi aktörlerden biridir.  Bölgemizi kan deryasına çevirmiş olan batılı ve doğulu emperyal güçlerin dayattığı ‘’çözüm modelleri’’ne karşı halkların çıkarına üçüncü bir çözüm modeli vardır. Rojava modelini hayata geçirmiş bir Kürt hareketi ornta yerde duruyor. Emperyal güçler bu modele öncülük eden Kürt hareketini yok sayarak bölgede bir çözüm üretilemeyeceğinin bilincine varmış bulunuyor.

Bundan dolayı AKP devleti ne yaparsa yapsın, ideolojik olarak aynı kaynaktan beslendiği İŞİD, El Nusra, Ahrar u Şam ve benzeri islamcı yapıları desteklediği sürece ağzıyla kuş tutsa bölgede gündem belirleyen bir güç olamayacaktır. Çünkü o tıpkı birinci ve ikinci dünya savaşında olduğu gibi, bugün de kaybedenlerin tarafında yer almıştır.  Onu kaybetmekten kurtaracabilecek yegane güç ise (tarihin bir cilvesi olsa gerek) yok etmeye çalıştığı  Kürt Özgürlük Hareketidir. Bu durum bilince çıkarılamadan bölge için sağlıklı analizler yapılamaz.

Kürdistanda yürütülen imha amaçlı AKP devleti saldırılarına karşı yeterli tutumu almayanlar, ‘’HDP’nin yeterince Türkiyelileşememesinden, PKK’ye karşı tutum alamamasından’’ dem vurarak egemenlerin değirmenine su taşımaktadırlar.

Söyleyelim; HDP’nin Türkiyelileştiğinin onda biri kadar siz de Kürdistanlılaşsanız bir şeyleri başarmış olacağız. Ama ne gezer! Büyük Abi sendrumundan kurtulamamış bir sol gelenekle hesaplaşmamış Türkiye devrimci hareketinden bazı grupların Kürt halkını anlama şansı bulunmuyor.

Bu abi kardeşlik hikayesi anlatılırken, hep Abi’nin istemlerinin yerine getirilmesi olarak algılanmıştır. Türkiyeli aydının bu sendromdan kurtulması gerekiyor. 40 yıldır Türkiyeli devrimcilerle omuz omuza olmuş insanlar olarak artık küçük kardeş olmak istemiyoruz. İkiz kardeş olmak istiyoruz. Eşit üretip eşit paylaşmak istiyoruz.

Cumhuriyet, Anadolu’da yaşayan çeşitli etnik toplulukları Türkleştirdi. Anadoluda önce müslüman olmayanlar ya asimile edilerek, ya da göçertilerek yok edilmiş, ardından sıra müslüman ama Türk olmayan topluluklara gelmiştir.  Şark ıslahat planı ile insanların ana dillerinde konuşma ve ibadet etme hakkı elinden alındı. Sünni İslam dışındaki inanç mensuplarının ibadet yerleri kapatıldı ve ibadetleri yasaklandı.

Ancak Kürtler, Kürtçe konuşmanın cezalandırılmasına rağmen dilinden ve kültürlerinden vaz geçmediler. Bu yüzden onlarca kez başkaldırdılar, onlarca kez kıyıma ve sürgüne uğradılar. 30 yıldır da Kürtler bu inkar ve imha siyasetine karşı isyandadır. Bugün ise Erdoğan ve Davutoğlu kendi ağızları ile “ev, ev temizleyeceğiz” diyerek soykırım yapacaklarını ilan etmiş durumdalar. Bugün sokağa çıktığı için 70 yaşındaki insan, üç-beş aylık bebek, hamile kadının vurulması, çocuk cesedinin derin dondurucuda bekletilmesi, gerilla mezarlarının, cemevi ve camilerin bombalanarak yıkılması, insanların ölen evlatlarının cenazelerini alamaması ne demektir? Bizce bu açık bir soykırımdır.

Biz bundan dolayı Türkiyeli devrimcileri, demokratları, ilericileri, insanlıktan yana herkesi, Kürt halkına dayatılan soykırıma karşı çıkmaya, Gezi ruhu ile yeniden sokaklara dökülerek ‘’AKP devletinin insanlık dışı uygulamalarına dur!’’ demeye çağırıyoruz.

Çünkü vicdanı olan herkesin ‘’bu soykırıma dur!’’ diyeceğine inanıyoruz. Biz birleşip, ‘’bu gidişe dur!’’  diyebilirsek, Erdoğan tarafından devrilen çözüm masası yeniden kurulabilir. Bu çözüm masasına gelemeyenlerin sonu ise Hitler ve Saddam’ın sonudur yalnızca.