Şuanda 228 konuk çevrimiçi
BugünBugün168
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7892
Bu ayBu ay7892
ToplamToplam10476316
AKP yine Alevileri seviyor, nedendir? PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazartesi, 01 Şubat 2016 19:24


Kürdistan’da büyük bir soykırım yapmaya çalışan AKP hükümeti, tamda böylesi bir dönemde Alevi açılımından söz etmektedir. Bu çokça uygulamaya sokulan toplumsal algı operasyonlarından bir tanesidir. Faşist uygulamaların doruk yaptığı bir süreçte Alevi açılımı faşizmin kirli yüzünü gizleme ve aldatma amaçlı büyük bir oyundur. Demokrasinin olmadığı bir sistemin açılım vaatleri aldatma amaçlıdır. Türkiye devleti tekçi zihniyetinden kurtulmadan, küresel bir hareketin, İhvani Müslim hareketinin Türkiye kolu olan AKP ve lideri Erdoğan iktidarı yıkılmadan Türkiye’de demokratik çözümlerin ve açılımların yolu kapalıdır.

AKP eliyle yapılmak istenen tek millet ve tek din eksenli bir toplum yaratmaktır. Tek din olabilmesi ancak 20 milyonu aşkın Alevinin inançlarından vaz geçmesiyle olanaklıdır. Bu yüzden bugün Alevi açılımının gündeme getirilmesi sorunların çözümü için değildir.

Sözün özü, Aleviler sistem içine çekilmek istenmektedir. Cumhuriyet tarihi Sünni İslamı bir devlet dini haline getirmiştir. Şimdi de Aleviler bazı işbirlikçi ihanetçi Alevi çevreleri eliyle sistem içine çekilerek , Osmanlının yaptığı gibi ulufe dağıtımlarıyla teslim alınarak, Alevilik komünal, eşitlikçi, paylaşımcı, rızalık eksenli özünden boşaltılarak devlet Aleviliği yaratılmak isteniyor. AKP bunu burada da bırakmayacak ve Aleviliği tümden İslamize ederek Sünni İslam içinde eritecek ve böylelikle tek dinini, selefi İslam dinini egemen kılmış olacaktır.

Alevilik devlet dışılığıyla bir anlam içermektedir. Devlet içileşen  bir Alevilik,  Alevi olmaktan çıkış demektir. Bu açıdan bazı sözde Alevi önderlerinin söylemleri eğer ihanet değilse büyük bir gaflete işaret etmektedir. AKP’nin amacı bugün içine düştüğü çıkmazdan kurtulmaktır. Alevi açılımı adı altında toplumsal desteğini daha da arttırmaya çalışmaktadır. AKP’nin yaptığı özel savaş yöntemidir. Kürt halkını yalnızlaştırma politikasıdır.

Ancak unuttukları bir şey var o da Alevilerin politikleştiğidir. Aleviler özgürlüğün, kardeşliğin, eşitliğin, tüm inançlarla barış içinde bir arada yaşamanın ancak demokratik bir Türkiye’den geçtiğini biliyorlar. Bundan dolayı da bu politik-demokratik mücadelenin içinde aktif olarak yer alıyorlar. AKP’nin tehlike olarak gördüğü budur.  Bu tehlikeleri bertaraf edebilmek için Kürt hareketi ile birleşebilecek tüm çevrelerin önüne bazı kırıntılar atarak yol almak istemektedir.

Devlet  Alevilere bazı haklar tanıyacağını söylemektedir.  Oysa  Alevilerin talepleri biliniyor ve nettir. Aleviliğin anayasal güvenceye kavuşturulması suretiyle, devletin tüm alanlarında Alevilere uygulanan ayrımcı politikalara son verilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması, zorunlu din derslerinin kaldırılması ve cemevlerine bir ibadethane olarak  yasal statü verilmesi.

AKP bütün bunlara gözlerini kapatarak, Diyanet İşleri Başkanı aracılığıyla kırmızı çizgiler çekerek cevap vermektedir.  Cemevleri bir ibadethane olarak kabul edilmemektedir. Zorunlu din derslerinin kaldırılması, anayasal güvence hiç dile getirilmeden, sadece ulufe dağıtır gibi, devletin Alevisi olmayı kabul eden bazı dedelere maaş vaadi ile, cemevlerinin elektrik ve suyu bedava almaları sağlanarak ve cemevleri birer kültürel kurum derekesine indirilerek kabul görecek ve böylelikle Alevi sorunu da hallolmuş olacaktır(!)

Oysa bilinmektedir ki, Alevilerin temel hak talepleri ancak demokratik bir toplumsal sistemde mümkündür. Biliniyor ki, Türkiye ne demokratik bir ülkedir, ne demokratik bir yönetim ile yönetilmektedir, ne de böyle bir toplumsal sistemi benimsemiştir. Bugünün Türkiyesi tekçi, despotik faşist bir yönetimdir. Bu sisteme destek olanlar da bu devletin işlediği insanlık suçlarına ortak olmuş olurlar.

Türkiye devleti tarafından ne zaman Kürtler ile Aleviler yan yana durmaya başlamışsa o zaman Alevilere mavi boncuklar dağıtılmış ve Alevilerin büyük kesiminin devletin yanında yer almaları sağlanmıştır.

Ancak özellikle 7 Haziran seçimleri ve sonrasında yoğunlaşan Kürt-Alevi ortaklaşması, bir araya gelip ortak mücadele hattı oluşturmaları AKP devletini rahatsız etmiştir. Tıpkı 1993 sonrasında Cemevlerinin yapılmasına el altından destekler sağlanıp Alevileri Devletin yanında tutmak için bazı Alevi kurumları doğrudan ve dolaylı desteklendiği gibi bu seferde aynı senaryoları görmekteyiz.

Alevilik toplumsallıktır, sistem dışılıktır

Alevilik bugüne kadar kendini koruyabilmişse bunu devlet dışında kalmış olmasına, sorunlarını kendi içinde çözüme kavuşturmasına, paylaşımcı anlayışına ve rızalığa dayalı toplumsallığına borçludur. AKP’nin yok etmek istediği işte bu değerlerdir.

Bugün bölgemizde Kürt Özgürlük Hareketine karşı yapılan saldırıların kaynağında da, özgürlük hareketinin geliştirmek istediği özyönetime dayalı, öz savunmaya dayalı, rızalığa, eşitliğe dayalı demokratik bir sistem savunmuş olması yatmaktadır. Çünkü bu anlayış ulus temelli, tekçi zihniyet sahibi, otoriter sistemler için yıkım demektir. Yani bölgemizde süren savaşın kökeninde yatan ana neden aslında bu iki sistem anlayışının çatışmasıdır.

Aleviler zaten baskıcı tekçi zihniyetlere karşı olduklarından Kürt hareketi öncülüğünde gelişen özgürlükçü anlayışın doğal müttefikidirler.

Bugün etrafı en ağır silahlarla çevrilen,inkara ve imhaya ve soykırıma tabi tutulan ve bu aşağılık yöntemlerle boyun eğdirilmeye çalışılan Kürt halkının halinden en iyi Aleviler anlarlar. Atalarının öğretisini öğrenmiş, asimilasyonlara karşı çıkan, kendi tarihine ve inanç öğretisine bağlı Aleviler bunu bilirler. Bugün Alevilerin ezici bir çoğunlukla zulme uğrayanların yanında saf tutuyor olması, Alevilerin  tarihini ve öğretisini unutmadığının kanıtıdır. Ne mutlu ki hala böyle Aleviler Alevi toplumu içinde çoğunluktur.

Bundan dolayıdır ki, Kürtlere ilk uzanan el Alevilerin eli olmuştur. Aleviler tarihleri boyunca bu tür inkar, imha ve asimilasyon politikalarını defalarca yaşamışlardır.

Bugün gerek ülkede, gerekse de yurt dışında Alevilerin eylemleri ve bu eylemlerin yaygınlaşması dara düşen ve yalnızlaştırılmaya çalışılan Kürt halkına moral olduğu gibi Alevi toplumuna da ciddi anlamda bir moral, motivasyon sağlamıştır.

Bazı yol düşkünü Alevi çevreleri böylesi bir ortamda, tüm toplumu tek tiplileştirecek politikaları egemen kılmaya çalışan Selefi İhvanı Müslimin  Türkiye kolu AKP iktidarının tek kişinin iktidarını oturtmak isteyen politikalarına alet olmaktadırlar. Bu yapılan Alevilik değildir ve bu oyuna bile isteye gelenler de Alevi değildir.

Sayın Mustafa Karasu’nun deyimiyle “Aleviler devletten sadece anayasal ve yasal olarak Türkiye'de Alevi inancının var olduğunu kabul etmesini ve bu inancın istediği gibi ibadet etmesi ve inancını sürdürmesini sağlama özgürlüğünü tanımasını talep edebilir. Aleviler neye inanıyorsa, nereyi ibadet yeri olarak görüyorsa devlet onu kabul etmeli ve saygı duymalıdır. Devlet Alevilerin ibadet yerini tanımlayamaz. Devlet, Aleviliğin nasıl bir inanç olduğunu, Alevilerin nasıl yaşayacaklarını tanımlayamaz...

Alevilik ne devletleştirilmeli, ne de merkezileştirilmelidir. Alevilerin farklılıklarını korumaları yanında, ilişkileri de merkezi olmamalıdır. Alevilik için en doğru ve isabetli ilişki biçimi, demokratik konfederaldir. Yani yereli esas alan, bu temelde bir demokratik ilişki sistemi oluşturan bir ortaklaşma olmalıdır. Merkeziyetçi karar alan, merkeziyetçi fetvalar veren bir ilişki biçimine karşı çıkılmalıdır. Başımızda bir halife olsun, merkezi organlarımız olsun biçimindeki merkezi temsillerimiz olsun, herkes onu esas alsın, onu dinlesin demek de büyük bir yanlışlıktır. Bu da Aleviliğin özüne aykırıdır. Aleviliğin hakim inanç tarafından asimile edilmesi kadar tehlikelidir. Her ocağın mürşidi vardır; bağlı olduğu değerler vardır ama her ocak başka bir ocağın mürşidini, pirini de bir değer olarak görür. Özcesi ulus-devlet çağının, pozitivizm çağının, kapitalist modernitenin düşünce kalıpları ve alışkanlıklarından kendimizi kurtarmamız lazım.”

Aleviler bu süreçte tarihsel bir duruş sergilemiştir.

Kürt halkının özyönetim direnişine destek veren Alevi kurumların tavrı anlamlıdır. Başbakana, Alevilerin sorunlarından önce, bölgede yapılan ziyaretlerden sonra hazırlanan “Savaşlara hayır, çocuklar öldürülmesin” başlıklı raporu sunmuşlardır. Açlık grevleriyle, kitlesel özgün gösterileriyle Kürt hareketinin yanında yer almışlardır.

Aleviler bu net  duruşlarıyla Alevileri sisteme entegre etmeye çalışan anlayışlara da, Alevilik ve Aleviler üzerinde toplum mühendisliği yaparak, sözde solcu, ilerici, devrimci gibi sıfatlarla Aleviliği tanımlamaya çalışan beşinci kol anlayışlarına da gereken cevabı vermiştir. Aleviler demokrasinin olmadığı ,savaşın kol gezdiği bir  ülkede halkların ve inançların sorunları çözülmemiş, çözülememiştir  diyerek safını gerçek demokrasiyi, eşitliği ve özgürlüğü savunan mazlumlardan yana belirlemişlerdir.

Aleviler biliyor ve anlıyorlar. Son dönemde iktidarın başlattığı cemevleri tartışması, Kürdistan’da yürüttükleri imhacı, inkarcı soykırımcı savaşa destek arayışı, demokratik muhalefetin birleşmesini engelleme, bastırma çabası ve oyalamasıdır. AKP iktidarı çözümün değil, savaşın tarafıdır. Hile ve kurnazlıkta Muaviye’den daha tehlikelidir.

Aleviler yaşadıkları coğrafyadaki demokrasi dışı, baskıcı ve tekçi savaş ortamlarının dönüp dolaşıp kendilerini vuracağını yaşadıkları tarihi deneylerden çok iyi bilmektedirler. Bu tür baskıcı, saldırgan tutumlar faşizme yol açmakta , derin devlet çeteleri işbaşı yapmakta - yaptırılmaktadır. Alevilik gibi muhalif inanç toplulukları bu tür puslu zamanların her daim hedefi olmaktadırlar.

Hafızalarında sayısız şekilde bu tür zulüm uygulamalarına maruz kalan bir toplumun mensuplarının, kimi çevrelerin, sözde toplum önderlerinin bilinçli uzaklaştırma ve düşmanlaştırma politikalarına rağmen, Kürt halkının yaşadığı acılar karşısında yanlarında olduğunu göstermesi ve dayanışma içinde bulunması tarihsel değerde bir duruştur.

7 Haziran seçimlerinde zalimlerin AKP iktidarının iktidardan uzaklaştırılması konusunda umutlanan ve hareketlenen toplumsal muhalefet, 1 Kasım seçimleriyle bu umutlarını yitirmeye başlamış ve devlet tarafından toplumsal bir ablukaya alınma durumu yaşanmaktadır.

İşte böylesi baskıcı bir dönemde boyun eğmeyi reddederek zalimlere karşı Kürt halkının yanında olduğunu açıklama ve eyleme geçme yürekliliği gösteren Alevilerin çıkışı toplumun moralini yükseltmiş ve zalimlerin direncini kırmaya başlamıştır.

Alevilerin bulundukları her alanda geliştirdikleri eylemsellik ve bu eylemlerin giderek yaygınlaşması, dara düşen ve yalnızlaştırılmaya çalışılan Kürt halkına moral olduğu gibi Alevi toplumuna da ciddi anlamda bir moral, motivasyon sağlamıştır.

Aleviler, Alevi hassasiyetini kaybetmiş ve onlarca yıldır devletin uyguladığı düşmanlaştırma politikalarının kurbanı olarak bilinç zehirlenmesi yaşayan kimi Alevilerin tutumlarını dikkate almamalı, Alevi kurumlarının, Alevi inanç önderlerinin, hizmet sahiplerinin ne dediklerine bakmalıdır.

Aleviler öz olarak bu süreçte tarihsel misyonlarına uygun davranmakta ve mazlumların safında olma tarihsel duruşlarını devam ettirmektedirler. Artık kim Alevi toplumu üzerinde neyi hedefliyor, hangi asimilasyon politikasının aracı oluyor veya uygulanmasına yardım ediyorun anlamı kalmamıştır.

Aleviler dün olduğu gibi bugün de demokrasi, barış, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, laiklik demeye devam edeceklerdir. Aleviler mazlumların safında direnmeyi esas alacak ve zalimlerin şaşaalı sofralarında oturmayı kendilerine zül sayacaklardır.