Şuanda 145 konuk çevrimiçi
BugünBugün108
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7832
Bu ayBu ay7832
ToplamToplam10476256
Bir ruh hastalığı, Narsizm PDF Yazdır e-Posta
İrfan Dayıoğlu tarafından yazıldı   
Pazartesi, 04 Temmuz 2016 17:56


 

 

Narsizm bir ruh hastalığıdır: kısa tanımla Kişinin sürekli kendisi ile övünmesi, kendisine hayran olması, kendi kendisini yüceltmesi, adeta kendisine âşık olması olarak tanımlanan psikolojik bir bozukluktur. Etrafınıza bakın bunlardan çokça görürsünüz. Çünkü kapitalist sistemin yalnızlaştırıcılığında yetişmiş bireyin paradoksal olarak kendine güvensizliğinin adıdır aslında.

Narsizm; kişinin kendini sevmesi, çok sevmesi hatta kendine tapmasıdır. Açık deyimle bencilliktir. Psikolojideki en belirgin kişilik hastalıklarından biridir. Freud’un deyimiyle; dış dünyadan soyutlanan libidonun yani cinsel enerjinin egoya yönlendirilmesidir.

Böyle insanlarla eğer dost olacaksan her zaman onun büyük bir hayranı, bir müridi, bir talibi (talebesi) gibi davranmak zorundasın. İşte bizim gibi geri toplumlarda lidere tapınma olarak ortaya çıkan durum budur. aslında bu sözüm ona kendine sevdalı kişinin hastalığını arttırmaktan başka bir işe yaramaz.

Aklı başında her insan eğer bazı çıkar hesapları peşinde değilse narsist diyerek adlandırdığımız bu kibirli, anlayışsız, bencil kişiliklerden nefret ederler. Oysa onlar psikolojik bir bozukluk içindedir. Bunlara tavır almak sorunu çözmez. Böylelerinin hasta olduğunu kabul edip tedavilerine olanak hazırlamak gerekir aslında.

Narkissos adıyla sözü edilen, adını narsizme, narkoza ve bir çiçek familyasına (nergisgiller) ve nergise vermiş olan Narsis; klasik Yunan mitolojisinde bir kahramandır…

Hikayeye göre; “Narsis, ırmak ilahı Kephissos ile arındırıcı suların bekçi perisi Liriope’nin oğlu olarak doğar. Bir kahin, ebeveynine Narsis’in dünyada, kendi yüzünü görmediği sürece yaşayacağını bildirir. Narsis bir gün bir su birikintisine dökülen bir kaynağın yanına gelir ve su birikintisine doğru eğilerek oradaki sudan içmeye başlar. Doğal olarak, bu sırada, birikintide yansıyan yüzünü görür. Kendi yüzünü görünce önce şaşkınlığa düşer, sonra kendini hayranlıkla seyre dalar ve kendisine âşık olur. Bu seyirden kendisini bir türlü alamayan Narsis, gitgide hissizleşir, dünya yaşamına gözlerini yumar ve bulunduğu yere kök salarak açılmış bir çiçeğe dönüşür. Bu çiçek, güneş gibi, sarı göbekli, beyaz yapraklı, çevresine güzel kokular yayan bir çiçektir. Ölümünden sonra Styx nehrinin sularına katılır…”

Bu hikayeye göre; “Narsis’in suda kendisini görmesi ve kendisine âşık olması, önceden dışarıda aradığı en büyük sırrın, hakimiyet asasının, bilgelik anahtarının kendi içinde olduğunu fark etmesini, içindeki güzelliği keşfetmesini simgeler.”

Kişi elbette kendi ile barışık olmalı ama….

Elbette makul ölçüler içinde kişinin kendini beğenmesi, kendisiyle barışık olması, kendine güveni olması gereklidir. Ancak bu durum giderek en doğruyu ben bilirime, en güzeli benime veya en yeteneklisi benime dönüşürse orada hastalık başlamış demektir. Çünkü bencillik bir ruh hastalığıdır. Ve  narsistler de aşırı kibirli ve benciller oluyorlar.

Kendini beğenmek ve kendi benliğine saygı duymak, psikoloji kuramlarının tümünde bir normallik ölçütü olarak kabul edilir. Normal kişiler kendi öz değerlerinin farkındadırlar ve çevrelerindeki kişilerin de bunu kabul ettiklerini hissetmek isterler. Benlik saygısı yüksek olan insanlar, başka insanlar karşısında rahattırlar ve toplumsal durumlarda tepkilerini ortaya koyabilirler. Kendi düşüncelerini açıkça ifade edebilir, inançlarını başkalarıyla paylaşabilir, haklarını savunabilirler.

Özgür birey olmak ile, bireyci olmak farklıdır. Narsist bireycidir ve güçlünün güçsüzü,  kuvvetlinin zayıfı ezmesini doğal görür. Kendisi de hep bu sözkonusu güçlülerin yanındadır.

Narsistlerin özellikleri nelerdir?

Narsistler Egoist insanlardır. Dünyada sadece kendilerinin olduklarına inanırlar. Kendilerini başkalarının yerine koyamazlar. Empati yapma özelliğine sahip değillerdir. Şöhret, para ve toplumda üst düzey bir yerde olma gibi hayalleri vardır.

Başarılı insanlara karşı kin besler ve nefret duyarlar. Eleştiriyi asla kabul etmezler. Eksiksiz yaratıldıklarına ve mükemmel olduklarına inanırlar. Kimseyi beğenmezler; herkese bir kulp bulmakta asla gecikmezler. Onlara bir şey sevdirmek mümkün değildir. Her zaman eleştirecek bir şey bulurlar ve en sevdikleri insanları bile yerden yere vurmaya bayılırlar. Kurallarla ilgilenmezler; onlar için önemli olan sadece kendi kurallarıdır.

Sorumluluk almaktan kaçınırlar; bu yüzden hep kendileri haklı ve her zaman siz suçlusunuzdur. Onların en dikkat çeken özelliklerinden biri de karşındaki devamlı suçlamalarıdır. Siz ne yaparsanız yapın hatalı ve suçlusunuzdur; o da her zaman haklı.

Bu durum size bir şeyler hatırlatıyor değil mi? Bugün ülkemizi yönetenler tam da bu tanıma uymuyorlar mı? Onlar hep haklılar, hep doğruyu bilirler, hep halkı düşünürler. Onları eleştirenler, hainlerdir, cahillerdir, beceriksiz halk düşmanlarıdır.  Medyamıza bakın bunları haklı çıkarmak için tüm etik değerleri çiğnemekten çekinmezler.

Bu ruh hastalığının belirtileri nelerdir?

Bu kişiler eleştirilmeye karşı öfke, utanç ve aşağılanma hissi duyar. Kendi kişisel amaçları veya  çıkarları için başkalarını kullanır. Her zamanda ve her koşulda Sadece kendini düşünür. Yeteneklerini ve başarılarını abartır. Sözde çok mütevazi görünmeye çalışsa da, aslında başkalarının kendisine farklı davranması gerektiğine dair beklenti içindedir. Sürekli insanların dikkatinin ve beğenisinin üzerinde olmasını bekler. Sürekli olarak başkalarını kıskanır.  Aşırı gurur sahibi ve mükemmel olduklarına dair inanç içindedirler. Suçunu kabul etmez ya da eleştiriyi kaldıramaz.

Narsist kişiliğin özellikleri nelerdir?

Yukarda sıraladığımız bazı özellikler de göstermektedir ki, Narsisist kişiliğin altında, paradoksal olarak, derin bir kendine güvensizlik yatar. Nitekim bu kişiler çok alıngan, eleştiriye oldukça tahammülsüz insanlardır. Şuuraltı bu kendine güvensizliği bir nevi bastırarak kendini aşırı beğenen insanı üretir. Narsisistler ayrıca empati kuramayan, başkalarının duygularını anlayamayan kişilerdir. Kendine güvensizlikle başkalarını anlayamamayla birleşince, narsisistik kişilik gelişir.

Narsisistler sürekli övgüyle beslendikleri için, çok çalışırlar. Hayatta başarılı olabilirler ama hep yalnızdırlar.  Parlak bir statüsü olan, ama yalnız bir insan vardır tepelerde bir yerde. Bu tipler ulaşılamaz olduklarına inandıkları için başkaları tarafından övülmeyi bir zorunluluk bilirler. Kendisini övmeyenleri düşman veya akılsız görürler. Çalışkan olmayan, başarı kazanamayan narsisistlerin de hayatları kötüdür, çünkü çok ihtiyaç duydukları övgüyü bir türlü elde edemezler.

Narsistin önemli özelliklerinden biri empati eksikliğidir. Başkalarının duygularını anlayamazlar. Zaten başkalarını önemsemezler. Başkaları, ancak kendilerini övmek, onaylamak için vardır. Bu yüzden yakın ilişkileri; evlilik ve yakın dostlukları sürdüremezler. Fedakarlığı hep başkalarından beklerler, çünkü onlar uğruna her türlü fedakarlığın yapılacağı insanlardır.

Vermezler, alırlar. Aşkta bile, beğenilmek için vardırlar. Başkalarının hakkını çiğnemekten çekinmezler, hatta hak çiğnediklerinin farkına bile varmazlar, zaten her şeyin kendi hakları olduğuna inanırlar. Çıkarcıdırlar.

Narsisistik kişinin iç dünyasında sevgi, kendisine hayranlık duyulması demektir. Bütün çabası bu dünyada değerli, anlamlı ve meşru bir varlık olduğunu diğer insanlara tasdik ettirmektir. Gerçek sorunu, aslında sevilmemek değil sevememektir. Onun için sevgi nesnesi; kalpten gelen bir hisle bağlandığı biri değil, çatışmalarına karşı ona emniyet hissi veren bir korkuluk, kendi büyüklüğünü gösteren bir aynadır.

Aslında, çoğu kez zannedilenin aksine narsisistik kişi kendini seven değil kendinden nefret eden kişidir. Bilinçdışında kendini değersiz, eksik, kusurlu ve küçük görür. Kendisinden memnuniyet duymak, kendisini sevilebilir hissetmek için; mükemmel, kusursuz görünmeye ihtiyaç duyar. İnsanların takdirini, onayını, sevgisini, beğenisini; karakteristik olarak ise hayranlığını kazanmanın peşindedir.

Narsisistik kişi, içinden geldiği gibi davranamaz. Travmaya uğrayacağı, gözden düşeceği; yaralı ve kusurlu benliğinin açığa çıkacağı endişesiyle, sürekli biçimde ölçülü, kontrollü, hesapçı davranır. Bu yüzden mutsuzdur ve hiçbir zaman tatmin bulmaz. Gerçek ihtiyaçlardan değil, bunların bastırılmasından enerjisini alan sahte benliğin başarıları ve tatminleri ancak geçici bir mutluluk verir.

Kendilerini ancak insanların hayranlığını kazandıklarını, onların gözünde mükemmel göründüklerini veya idealize ettikleri kişinin onayını hissettikleri durumda iyi, sevilebilir, güven dolu ve mutlu hissederler. Bu olmadığı takdirde hissettikleri huzursuzluk, sıkıntı ve çökkünlüktür.

Narsistler de idealize ettikleri bir başkasını örnek alırlar.

Özellikle idealize ettikleri insanların kendileri hakkındaki duygu ve düşüncelerine aşırı bir hassasiyet gösterirler. Kendilerine hayranlık kazandıracak sahte, yüzeysel özdeşleşmeleri yansıtan imajlara, davranışlara bürünürler. İdealize ettikleri kişi veya kişilere özenir, onu/onları görünüş, davranış olarak taklit ederler. İmajı ve dışarıya karşı nasıl göründüğü, narsisistik kişi için hayati bir önem taşır. Gerçekte ne olduklarından ziyade nasıl göründüklerini daha çok önemserler. Kendilerini, dışarıdan bir gözle izlerler. Bu nedenle, narsisistik kişinin zihni tipik olarak sürekli biçimde kendisiyle, insanların gözündeki izlenimiyle meşguldür. Ötekinin gözüne girmek, benliği ifade etmenin önüne geçmiştir.

Birçok düşünüre göre; iki büyük savaş sonrası dünyada çıkan gelişmeler, geleneksel aile yapısı üzerinde oturan sevgi ve şefkat birliğinin, özellikle Batı kültüründe yerini yarışmacı bir bireyselliğe bırakması ile sonuçlanmıştır. Hayatı en iyi şekilde değerlendirmek arzusuyla kendi hayatlarına odaklanıp kendilerini mutlu etmeye ve haz duymaya yönelik arayışlar özellikle 20. yüzyılın son yarısında, tüketim arzusunun çılgınlığa dönüştüğü bir görünüm kazandı. Tüketim kültürü sürekli olarak zevk peşinde koşma, hayranlık ve ilgi toplanmasına yardımcı olacak hayat tarzlarının yeşertilmesine, narsistik kişilik tiplerinin geliştirilmesine ortam hazırladı.

Narsist kültürün beslediği bireyler dünyada ve giderek ülkemizde de çoğalıyor. Giderek yalnızlaşılan bu dünyada, kaybetmek temel korku olduğu için; sevimlilik, sahte hassasiyetler, bağlanmaktan kaçınma, yaşlanmaktan veya ölümden korkma en karakteristik kişilik özellikleri haline geliyor.

Narsist kişiler, aynada görüntüleri yoksa kendilerini de yok gibi algılıyorlar. O yüzden ötekiler için değerli olmak ve böylece kendilerini dev aynasında görebilmek istiyorlar.

Medya, şan ve şöhret gibi hayallere odaklanma mesajları vererek, narsistik kişiliği teşvik ediyor. ‘Star’ yarışmaları, sıradan insanlara geçici de olsa narsisistik hayallerini tatmin fırsatı veriyor.

Liderler ve şeyhler; müritleri ya da taraftarları tarafından uçuruldukça devleşiyor; en ufak bir eleştiride krizlere giriyor.

Yukarda kimi özelliklerini vermeye çalıştığımız kendine sevdalı narsist kişiliğin ülkemizdeki en bariz yansıması Erdoğan oluyor. Ve çevresindeki yalakalar da işleri gereği onu uçuruyorlar. Kişi sürekli uçunca ayakları yere basmaz hale geliyor. En ufak bir tökezleme sonlarını hazırlıyor. Çünkü onu uçuran müritler; farelerin batmakta olan gemiyi en önce terk etmesi gibi, en ufak bir tökezlemede etrafını yavaş yavaş boşaltıyorlar.

Erdoğan giderek hırçınlaşıyor. Bu hayranlarının azaldığının göstergesidir. Geçmişte kendinden emin konuşmalarının yerini tehdit içerikli konuşmalar alıyor. Sürekli iç ve dış tehditler var diyerek daha çok baskı ve zulüm yapmanın gerekçelerini sıralıyor.  Ancak artık inandırıcı olamıyor.

Burnundan kıl aldırmayan narsist kişilik, tehlikenin yaklaştığının paniğiyle kontrolsüz bir biçimde saldırganlaşıyor. Dün kendine güvenin aldırmazlığıyla tehdit ettiklerinin önünde bugün diz çöküyor. Neden dün öyle, bugün böyle davrandığının hesabını kimseye vermiyor. Çünkü hala alıklaştırılmış bir toplumsal desteğe sahip olduğuna inanıyor.

Türkiye toplumu öylesine duyarsızlaştırılmış ki, muhalif kesimler bile yüksek sesle Erdoğan ve ekibinin dün saldırdığı İsrail, Rusya, ABD, AB, Suriye gibi güçlerle bugün teker teker barışılmasının nedenlerini sorgulayamıyor. İktidarı teşhir ve tecrit etmede yakaladığı muazzam fırsatı değerlendiremiyor.

Erdoğan önce düne kadar düşman diye lanse ettiği, Ergenekoncuların, Balyozcuların, kısacası eski derinlerin önünde diz çöktü. Sonra da alıştıra alıştıra düşmanlaştırdığı komşularının hepsinden tek tek özür dileyerek onlara diz çöktü. Politika değişimin altında yatan bu teslimiyettir. Narsist kişilik dize getiremedikleri önünde diz çöktü, tek amacı bir müddet daha zirvede kalmaktır. Ancak her hamlesi onu daha hızlı bir çöküşe itiyor.

Ancak artık yolun sonu görünüyor. Yeter ki, bu sisteme karşı olduğunu iddia eden güçler, sistemin yarattığı bir hastalık olan narsistik kişilikle ve onların egemenliğindeki iktidarla mücadele etmek için tarihsel fırsatı değerlendirebilsinler.

Bu fırsatı halklar lehine bir iktidar yaratmanın yolunu açmak için değerlendirmek için güçlerini birleştirmiş bir muhalefete ihtiyaç bulunuyor. Eğer bu yapılamazsa bir narsistin yerine sistemin bir başka narsisti gelir ve sistem ötekileştirilenleri ezmeye, sömürmeye devam eder.

Son Güncelleme: Pazartesi, 04 Temmuz 2016 19:57