Şuanda 234 konuk çevrimiçi
BugünBugün174
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7898
Bu ayBu ay7898
ToplamToplam10476322
Her alanda çevre kirliliği PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Cuma, 05 Ağustos 2016 18:40


Hava, su, toprak insanın yaşadığı yerleşim alanında en vazgeçilmez unsurların başında olandır. İster yalnız bir arazide, köyde veya şehirde yerleşin, bu vazgeçilmez üç değerli madde sizinle vardır.

Diğer taraftan ses, görüntü, bilgi, gibi kirlilikler insanın kendi yarattığı şeylerdir. İnsanın direkt olarak elinde olan ve düzeltebileceği doğrusunu yapabileceği olgudur.

Hava, su ve toprak kısa zamanda değişememektedir. Sonradan insan eliyle kirlenmiş kimyasal karışımları temizlemek aylar, yıllar ve yüz yılları alabilir. Bizler, gelecek kuşaklara eğer doğal yaşam alanları bırakmak istiyorsak; önce çevremizi temiz tutup, kimyasalları toprağa, suya ve havaya bırakmamamız gerekmektedir. Kullanılan kimyasalların, özellikle bilinçsiz karışımlarla üretilen, sırf, pazar olsun diye üretilen zehir ve çözücüler, gelecekte yaşayacak insanlığın sakat kalması ve yok olması anlamına gelmektedir.

Atomların ve diğer kimyasal gazların atmosfere veya iyonosfer gibi diğer tabakalara verdiği zarar dünya ülkelerinin toptan çalışmasıyla bile düzeltilemeyecek, sadece azaltılabilecek veya yavaşlatılacak bir çalışma olabileceğini düşünürsek bin yıllık kirlilik şimdiden kapımızda ve yaşamda iç içeyizdir.

GDO’lu, yani genetiği değiştirilmiş ürünler de başka bir sorun, milyarlarca yıl doğal olan bitkinin genleriyle oynayarak, canlılara sunulması, dolaylı veya dolaysız, insana yedirilmesi, insanın kromozomlarının ve DNA’larının diziliş sırası olan temel taşlarının ağızda sökülmüş azı dişler gibi, fiziğini bozduğunu, insanoğlunun veya insan kızının anlaması mutlak gereklidir.

Betonlaştırılmış yerleşim yerleri, yeşili olmayan toprak, yeterli olmayan oksijen ve gereksiz yere yapılan gürültü, aynı anda yüzlerce hoparlörden gelen yüksek frekanslı ses, araba kornalarıyla tam bir ses kirliliği yaratmaktadır.

Eko anlayışın yerleşmediği Anadolu toprağı, tam bir çürümeyle karşı karşıya, devlet eliyle dağıtılan gübre, toprağı, suyu ve havayı aynı anda kirletmektedir. Toprak en değerli tabakası yani ilk Altmış santim derinliğine kadar yakılmıştır. Şu an bile gübre atılmasın on yılda zor temizlenen toprak Pazar için yok ediliyor.

Bu konulara eğilim gösteren bir dizi kuruluş olmasına rağmen, onların faaliyetleri çok cılız kalmakta,  daha da önemlisi susturulmaktadırlar.

Tohum devlet eli ile korumaya alınmalı, canlı ve ot türlerinin esası çekirdek halinde saklanmalıdır.

Çöplerin köylerde derelere atıldığını biliyor musunuz?  Evet, dereler çöp yatağı, yağmur yağıp bir sel geldiğinde, dere deltası açılan çöp torbalarının harmanı oluyor. Akarsuyun gittiği her yer çöp atıkları ile dolu. Gölet ve barajları çöplerle dolduruyoruz. Sonrada arıtmadan içiyoruz. Arıtma tesisi hiç yok.

Şu an yaşadığım bölgede baraj inşa ediliyor. Dereler tonlarca atık ile dolu. İçinde pil atıkları, zehir ve gübre torbaları, plastik torba ve bidonları ile yüzen barajdan siz su içmek ister misiniz?

Baraj inşa edilen alanda, ön çalışma ve ıslah çalışması, insanın ve doğanın sağlığı açısından düşünülmez mi?

Bu kirlilik insan için karakter haline geldiğinde insanlık bence ölmüştür. Cenazesini de kaldıramazsınız, çünkü; insan ya ölmüştür ya da kansere yenilmiştir.

Şimdiden bunları reddeden dil kirliliği zaten bu işin ‘cabası’(hediyesi).

Ha, dil deyince; SGK Ankara yurtdışı emeklilik başvurumu dört yılda sonlandırdım. Orada sorumlu memur benim dilekçemde yazılı telefonu arayarak, “Lan hemşerim  bizimle dalga mı geçiyon” deyince bir memurun mevcut kurum adına konuşmasını çok yadırgadım. Adını sorduğum da ”Lan hemşerim…” Şimdi bu memurun adını “Lan hemşerim” koydum. Ankara’ya yanına gidip konuştum, saygısızca “Lan hemşerim”demeye devam ediyordu. Demek ki, çok şey kirlenmiş bu ülkede.

“Lan hemşerim” kirlilikten boğuluyoruz, ölüyoruz, acil konu bu, “dalgamı geçiyon”