Şuanda 166 konuk çevrimiçi
BugünBugün124
DünDün3402
Bu haftaBu hafta7848
Bu ayBu ay7848
ToplamToplam10476272
Yaptırımsız kınama aldatmadır PDF Yazdır e-Posta
Züber Yıldız tarafından yazıldı   
Salı, 08 Kasım 2016 20:24


HDP Eşbaşkanları ve milletvekillerinin rehin alınması sonrasında, başta Türkiye’nin yakın müttefikleri AB ve NATO ülkeleri olmak üzere Türkiye’yi kınamayan ülke kalmadı gibi. Bunlardan bazı ülkelerin Dışişleri Bakanları daha ileriye giderek yaptırım uygulanmasını dile getirdiler.

Türkiye'nin başta Kürt'ler olmak üzere, tüm demokrasi güçlerine karşı yürüttüğü bastırma politikalarını bazı aralıklarla kınayan AB ülkeleri, kınamanın ötesine geçmediği sürece Türk devleti tarafından ciddiye alınmayacağını belirtmek gerekir.

Özellikle Erdoğan diktatörlüğünün gittikçe hız kazanan faşizan uygulamaları karşısında AB ülkelerinin kınama mesajları yayınlamaları hiç bir anlam ifade etmediği gibi, onun demokrasi güçlerine karşı terörist uygulamalarını ini engellemiyor. Bu kınamalar yirmi veya on yıl önce bir anlam ifade edebilirdi, ama gelinen aşamada hiç bir anlamı yok.

Kınamalar yaptırım gücüne dönüşmediği sürece, Erdoğan diktatörlüğü bildiğini okumaya devam edecektir. Zaten öyle de yapıyor. Kınamalara ve eleştirilere oldukça sert tepki göstererek AB ülkelerini "teröre" destekle suçlaması bunu gösteriyor. Hitler vari bir yükselişin tüm özelliklerini taşıyan bu diktatörlüğün önüne geçilmemesi halinde, yalnız Türkiye'yi değil, tüm bölgeyi felakete sürükleyeceği kaçınılmazdır.

Etkilenen bölge, etkilenen Avrupa'dır.

Bundan dolayı AB ülkelerinin kınamalarının yaptırım gücüne dönüşmesi gerekmektedir. Ne Türkiye’deki demokrasi güçleri boş kınamalara kanmalı, ne de AB ülkeleri boş kınamalarla yetinmeli.

AB ülkeleri güncel çıkar ilişkilerini bir tarafa bırakıp, kendi geleceklerini de tehdit eden bir diktatörlüğün anti-demokratik uygulamalarının önüne geçmenin seçeneklerine kafa yormalıdır.

Yaptırımı dile getiren AB ülkelerinden Avusturya, Lüksemburg ve İtalya dışişleri bakanlarının açıklamaları pratikleşmediği sürece bir anlam ifade etmiyor.

Avusturya Dışişleri bakanının, Türkiye'nin AB'ne katılım müzakerelerinin sonlandırılmasını, Lüksemburg’un Türk devletinin uygulamalarını Nazilere benzeterek ekonomik yaptırımlara gidilmesini, İtalya ve bazı ülkelerin benzer açıklamaları; ancak somut adımlar atılarak pratikleşirse bir anlam ifade edebileceğini vurgulamak gerekir.

Öte yandan, başta Kürtler olmak üzere, tüm demokrasi güçlerinin "terörist" ilan edildiği bir ortamda Belçika mahkemelerinin aldığı karar çok önemlidir. 40 milyonluk bir halkın özgürlük mücadelesini "terör"le açıklamak en başta AB ülkelerinin ayıbıdır. Ve bu ülkeler bu ayıptan kurtulmadığı sürece Türk devletinin faşizan uygulamalarına ortak olmaktan kurtulamayacaklardır. Mahkemenin aldığı bu karar bu ayıptan kurtulmanın kararadır ve olumludur.

Hiç bir demokratik esnekliğe sahip olmayan Erdoğan diktatörlüğünün önüne geçmek; iç dinamiklerin direnişine bağlı olmakla birlikte, dış dinamiklerin etkisini de görmek gerekiyor.

Dış dinamiklerin diktatörlükten desteğini çekmesi halinde zorlanacağını söyleyebiliriz.

Bu destek çekilebilecek mi?  Yaşayıp göreceğiz!