Şuanda 358 konuk çevrimiçi
BugünBugün3032
DünDün2340
Bu haftaBu hafta7354
Bu ayBu ay7354
ToplamToplam10475778
zorun rolü yada kürdün gücü PDF Yazdır e-Posta
ibrahim yalcin tarafından yazıldı   
Salı, 08 Eylül 2009 16:55


 

Egemenligin baskı aracı olarak bildigimiz aygıt, kendini yeniden üretiyor. Devlet-ordu ve siyaset üçgeni etrafında  kaynayan ‘’cadı kazanı ‘’har har yanan ateşin üzerindeki kızgın yağ damlacıgı gibi saga sola savrulup sıçrayarak yeniden konumlanıyor.

 

 

  Eylül rejimiyle birlikte ortak toplumsal deger yargılarının büyük bir bölümü yerlerinden sökülerek, emperyalist-kapitalist sistemin özüyle bütünleştirilme çabaları;  Kısa vadeli  taktikler  ve alt yapıdan yoksun temeller üzerine inşa edildiginden, günümüzün siyasal sosyal ve ekonomik konumlanışıyla  çoktandır çatışma halindeydi.

       Statükücularla, degişen dünya sisteminde, egemen güç odaklarının sorunlarını karşılamak isteyen sözümona ‘’ yenilikciler’’ arasındaki  dalaşmanın, kapalı kapılar ardında ‘’uzlaşılamaz’’ boyutta  derinleştigi  anlaşıyor. Sorun, tabana yansıdı ve artık açıktan tartışılıyor.

  Ordu ve siyasal erk arasındaki sürtüşmede, ordu’nun,  eskide oldugu gıbı etkili olamadıgı görülüyor. ‘’Cumhuriyeti ben kurdum ben kollarım’’ın ötesinde, ‘’ soguk savaş’’ döneminin iki kutuplu dünya sisteminde kendisine verilen misyonlarında etkisiyle ‘’ astıgı astık’’ dönemin sona erdigini anlamakta hala dirensede,  somut gerçekler karşısında adım adım geriledigi çıplak gözle bile farkedilir hale geldi. Darbeler döneminin bittigini, başta ABD ve AB’nin buna ihtıyac duymadıgını, ‘’ bizim çocuklar’’ diye okşayıp pohpohlandıgı dönemin geçmişe ait oldugunu anlamak  istemese de kabullenmek zorunda kalıyor.

  Bu bir yeni dönemdir ve eskiye aıt olan konumlanışın temelleri çatırdamaya başlamıştır. Yeni dönemde ihtiyac dıyulan konumlanışın sancılı gececegi  görülüyor. Yürütmenin başı olan AKP hükümetinin, konumu nedeniyle kararlı olamayışı ( olması da zaten beklenemez)ve belkide TC tarihinin bugüne kadar gürdügü en teslimiyetci ıktıdarı olması, yeni döneme ilişkin konumlanışın belirsizliklerle  sürdürülmesındekı ana faktördür.

                   Kimileri tarafından’’ devlet bagırsaklarını temizliyor’’ diye görülen ‘’ Ergenekon davası’’ AKP hükümetinin kararsız ve ikircikli tavrını açık seçık yansıtmaktadır. Ergenekon davasındaki ‘’ beklenti’’ tam bir hayal kırıklıgıdır. Şu ana kadar ‘’ dag fare bile dogramamıştır’’ Devletin derinligine girmek şöyle dursun, davanın sulandırılması yolu tercih edilmiş, yapılmak istenen bir ‘ göz boyanması’’dan öteye geçmemiştir. Yıllardır bilinen ve artık ipliği pazara çıkmış kimi  isimlerin sokaga atılarak,  ‘’ilahlara kurban’’ edilmesiyle  davanın kapatılması çok büyük bir olasılıktır.Veli Küçük, İbrahim Şahin vb isimlerin yanına konulan kimi isimlerle  bilinçli bir çarpıtma ve bilgi kirliligi yaratılıp ‘ at izinin it izi ile karıştırılıp’’ atar damarın gözlerden saklamak istenmesi bu tespitimizi güçlendiriyor. 

            Öte taraftan;  Cumhuriyetin kurucusu ‘’ kutsal ordu’’ya yönelik kimi atraksiyonlardan  da geri adım atılmıştır. Kıbrıs,Ermenistan ve Kürt açılımlarına ‘’destek’’ olmasa bile, ‘’köstek’’ de olmaması’’ konusunda uzlaşma yoluna gidilmiştir.

            Önce  ‘’gözdagı’’ verilerek geri adım atmaya zorlanan ordu’nun, ‘’kürt açılımı’’ konusunda tarafsızlaştırılması elbette AKP iktidarının bir başarı degil,ABD başta olmak üzere AB ve uluslararası egemen güçlerin zorlamasının  bir sonucudur.

            30 senedir devam eden ve 50 bin kişinin hayatına mal olan bu anlamsız savaşı inatla sürdürme ‘’ kararlılıgında’’ olan güçlerin, birden bire ‘’ yıl sonuna kadar’’ bitirmemiz gerek diye ‘’ demokrasi havarilgine soyunmalarında samimiyet aramamız elbette gerekmiyor.

                    ABD,  Irak’ tan çekilmeye hazırlanırken , geride bıraktıgı boşlugun kendi adına doldurulması ve ‘’ istikrar’’ın devamını istiyor.  ‘’istkrar’’ın tek başına İsrail eliyle saglanamayacagını biliyor. İsrail’in yanında Türkiye’nin de bulunmasına özellikle ihtiyacı duyuyor.. Irak’ın güneyindeki Kürt bölgesıyle ilişkisi olmayan  Türkiye’nin,  ABD adına bir misyon üstlenemeyecegi açıktır. Güney Kürdistan kürtleri’yle ‘’ barışık ‘’ olunması ve bununla birlikte, Bölgenin ‘’ yaramaz çocugu’’ PKK taleplerinin, en azından bir kısmının karşılanarak hareketsizleştirilmesi gerekiyor. Bu durum hem Rusya’nın ve hemde AB’nın talep ve istemleriyle de uyuşmaktadır. Son günlerde Rusya ile yapılan  dogal gaz ve petrol anlaşmalarının güvenligi ‘’bölge istıkrarı’nın saglanmasıyla dogrudan ilgilidir. AB, 20 milyon kürt’le ‘’başı belada’’bir Türkiye’nin kendi kapısını çalmakta oluşundaki tedirginlikle ‘’ diken üstünde’’duruyor,hergün rahatsızlıgını belirtıyor. Yumurta’nın kapıya dayandıgı ve Tüm  çıkış yollarının tıkandıgı bir noktada oldugumuz anlaşılıyor.

                  ABD,Rusya ve AB, hep bir agızdan ve degişik gerekçelerle aynı şeyi tekrar ediyorlar. ’’... Türkiye, bölge istikrarı konusunda rol almalıdır,buna, bizim kadar kendisinin de ihtiyacı var’’ İstikrarlı bir bölge için ‘’istkrarlı bir Türkiye’’ye ıhtiyac duyanlar, İstikrarlı bir Türkiye’nin, ivedelikle  Kürt sorunu konusunda  bir reformun kacınılmaz  oldugunu çok iyi biliyorlar.

               Zorun rolü yada kürd’ün  gücü tam da bu noktada açıga çıkıyor ve ete kemige bürüyor. Siyasal gündemin doruklarında kendisini tartıştıran Kürt sorunu’nun;  Türkiye’nin degil,  Dünya kamuoyunun gündeminde tartışılıyor olması, siyasal bir başarıdan da öte, polıtık bir zaferdir. Haklı oldugunda  İsrar, israrlı oldugunda inat ve inat ederken istikrar,  başarının üç ayagı oluyor.  Bu saatten sonra, Kürt hareketinin fiziki olarak yenilmesi, gerillalarının tamamının yok edilmesi hiç bir şeyi degiştirmeyecek ve Kürd’ün politik zaferine gölge düşürmeyecektir. Kürt açılımı yada demokrasi açılımı, adı ne olursa olsun, fark etmiyor. Bu açılımın kesintiye ugratılması da hiç bir şeyi degştirmeyecektir.’’ Cin şişeden çıkmıştır’’ ve onu, hiç kimse bu şişeye yeniden sokma cesaretini kendisinden bulamayacaktır. Siyasal mücadelede ‘’zorun rolü’’ ve önemi buradadır.

                                                                                            İbrahim Yalçın.