Engin Erkiner
![]() |
|
Bolivya ve uzun ikili iktidar (263) | |
Diğer Yazıları |
En yeni yazılar
![]() | Bugün | 3050 |
![]() | Dün | 2340 |
![]() | Bu hafta | 7372 |
![]() | Bu ay | 7372 |
![]() | Toplam | 10475796 |
Konuk Yazılar
![]() |
|
Sürgünde mücadeleci kadın olmak | |
Bütün Yazılar |
AKP-RTE devleti barışa dair tüm kredisini tüketmiştir |
![]() |
![]() |
![]() |
Hasan Cabir tarafından yazıldı |
Çarşamba, 31 Mayıs 2017 05:54 |
AKP iktidarı kendini iktidara taşıyan tüm krediyi kullanmış, artık son noktaya gelmiştir. Emperyal güçlerin ona sunduğu kredi tükenmiştir. Zira başta VAN MİNÜT ile tüm gerici yobaz âleminde saygınlık elde etme gayretini, sahte barış söylemi ile Kürt halkını ve demokrasi barış güçlerini etkileyerek gerçek yüzünü saklamaya çalışması izledi. RTE ve AKP diktanın bu sahte girişimlerine emperyalistlerin takdiri de kendi medya organlarından duyurulmuştu. Bir kaçını hatırlayalım;
Colin Powell (ABD Dışişleri Bakanı)
Gary Kasparov (The Wall Street Journal) "İslam ile liberal demokrasinin barış ve işbirliği içinde başarılı bir şekilde varolabileceğini gösteren Türkiye, uzun zamandır sadık bir NATO üyesi. Demokrasinin kabul gördüğü, şeriatın devlet işlerine müdahale etmediği ve antisemitizmin yönetenlerin maşası olmadığı dünyanın tek ülkesi." AKŞAM 25 EKİM 2001
Mark Parris (ABD Ankara eski Büyükelçisi)
Dedi. http://www.harunyahya.com.tr/
Bugün artık bu kredi Suriye’de heba edilerek tüketilmiştir. Kürt halkının onlarca yıllık barış ve kardeşlik özleminin, iktidarın siyasal ikbali için istismarı da duvara toslamıştır. RTE barış özlemini kötüye kullanmak için neler yaptı, kısaca hatırlayalım; 21 Şubat 2010: Başbakan Erdoğan, demokratik açılımı ve çözüm sürecini anlatmak ve destek toplamak için 62 sanatçı ile bir araya gelip "Açılıma omuz verin" dedi.
15 Kasım 2009: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Milli birlik ve kardeşlik projemiz bir hedeftir. Demokratik açılım süreciyle bu hedefe ulaşacağız." dedi.
9 Mayıs 2009: Abdullah Gül, "Kürt sorunu Türkiye'nin birinci sorunudur ve mutlaka halledilmelidir" şeklinde açıklama yaptı.
8 Şubat 2010: Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik çözüm süreciyle ilgili olarak "ya biz bu meseleyi çözeriz, ya bu mesele bizi çözer"
Aarkasından Dolmabahçe'deki Başbakanlık Ofisi’nde bir araya gelen hükümet ve HDP heyeti, kameraların önünde Öcalan’ın PKK’ye silah bırakmak için bahar aylarında olağanüstü kongre toplama çağrısını okudu. Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Silahların devre dışı kalması, demokratik gelişime hız kazacağını vurgulayarak Hükümet kanadı adına açıklamayı yapan Akdoğan, çözüm sürecinde önemli bir aşamaya geldiklerini belirterek, HDP heyetinin önceki gün İmralı’ya gittiğini aktardı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun başkanlığında Çözüm Süreci Kurulu’nda, gelinen aşamayı tüm boyutlarıyla ele aldıklarını ifade eden Akdoğan, “Silahların bırakılmasına yönelik çalışmaların hız kazanması, tam anlamıyla bir eylemsizliğin hayata geçmesi ve demokratik siyasetin bir yöntem olarak öne çıkartılması konusundaki açıklamayı önemli görüyoruz” açıklamasını yaptı. Başta Kürt halkı ve genelde barış ve demokrasi güçleri açısından herkese cazip gelen barış süreci, aslında büyük bir ihaneti perdeliyordu. Sürecin her detayının RTE’nin denetimi altında olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir. Kürt halkı bu dayatma ile teslim alınarak etkisiz hale getirilmek istenmiştir. Peki neden? Amaçları Suriye ve Irak’ta kendi yetiştirdikleri katillerle savaşan PKKyi teslim alıp, hedeflerindeki Sünni Osmanlı despot anlayışını hakim kılmaktı. Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin bu oyunu anlaması ile beklentisi boşa çıkan RTE, çözüm sürecini tanımadığını ilan etti; “Dolmabahçe mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum. Çünkü o toplantı bir mutabakat toplantısı olamaz. Ortada bir hükümet vardır. Öbür tarafta gurubu olan bir siyasi parti var. Neyin mutabakatını neyle ve kimle sağlıyorsunuz? Mutabakatın yeri parlamentodur. Ortaya Türkiye mutabakatı gibi değerler silsilesi ortaya konulur ve onun bir karşılığı olur. Bölücü terör örgütüne sırtını dayayanlarla mutabakat asla düşünülemez. O fotoğraf karesi doğru bir şey değildir.” Bu açıklama ile RTE gerçek yüzünü göstermeye başladı.
Buna karşılık HDP ve Kürt özgürlük hareketini devre dışı bırakmak için HDPnin tüm belediyelerine kayyum atayarak, kendi girişimleri ile HDP ve PKKye muhalefet adı altında bir güdümlü parti kurarak, kendine Kürt halkı adına muhatap yaratmaya çalışmıştır. Kürt halkının ihanetleri ile bildiği Barzani’nin ve iktidarın güdümündeki bu partinin tek amacı, susturamadığı Kürt halkını parçalamak, diktanın güdümüne sokmaktır.
Tarihte tüm diktatör rejimler kendilerine hizmet edecek, halkına ihanet edecek işbirlikçi hainler bulmuşlardır. RTE referandum sürecinde kendisine destek olan Osman Öcalan ve Barzani gibi Kürt ihanetçilerini devreye sokarak, tankıyla tüfeğiyle susturamadığı bir halkı bunların kuracakları bir parti ile hizaya getirmeyi ve parçalamayı hedeflemiştir. Osman Öcalan ve Barzani gibi kimi SÜNNİCİ hainleri devreye sokarak Kürt halkını teslim almak istemiş, ancak başarılı olmamıştır. Bu, sadece AKPnin isteği olmayıp, ABD'nin de körüklediği bir anlayıştır. Amaç Kürt halkının üzerinde tüm Kürdistan’da Barzani anlayışını hakim kıldırarak, kendi talan ve sömürü politikalarını daha rahat uygulamaktır. Son olarak RTE, Türk milliyetçi-ırkçı kartını ve yine dinciliği kullanarak, kendilerinin örgütlediği 15 temmuz sahte darbe girişimiyle tüm milliyetçi Kemalist kitleyi de kendi etrafında toplamıştır. Föteye karşı mücadele adı altında ilerici, devrimci, sosyalist ve alevileri tüm devlet kurumlarından hukuksuzca atmıştır. Tutuklamalar ve katliamlar yaşanırken halkın önüne sunduğu dikta referandum oylamasıyla, AKP YSKsıyla ortaklaşa halkın iradesini gasp ederek ilan edilen dikta, Osmanlı oyunlarının sonuncusu olmuştur. Rafa kaldırılmış olan barışın, bu gün AKP aracılığıyla yeniden tebessümler dağıtmaya çalıştığı algısı yaratılmaya çalışılmaktadır. Savaş politikalarından umduğunu bulamayan diktanın bu gün sürünerek tekrar barış masasına dönmeye çalışması tükenmişliğin, çaresizliğin bir göstergesidir. Halkın önüne ısıtılıp tekrar konulan bu bayat pilavın nasıl karşılanacağı, barışın kimlerle olabileceğini ya da olamayacağını, bu kadar katliam ve yıkımdan hala ders alınıp alınmadığını ortaya koyacaktır. Bodrumlarda katledilenlerin üzerinde binalar yükseltenlerle mi barış? Asla! Elbette muhatapsız bir barış olamaz, ancak muhatap gerçekle yüzleşmeyi bilmek zorundadır. Ermeni soykırımı gerçeğiyle yüzleşmeyen, Dersimde on binlerce Alevciyi katleden, Roboski katliamını yapan, Kürt halkının şehirlerini yerle bir eden, 93 gün çocuğunun kemiklerini almak için bedenini ölüme yatıran bir babaya zülüm çektiren, kendi Sünni yobaz hakimiyeti için on binlerce sivili öldürmek üzere silahlandırıp eğittikleri katilleri Suriye halkının üzerine süren devlet anlayışıyla mı barış olacak? Asla! Bu devlet kökünden sökülüp tertemiz bir sayfa açarak halkların kardeşlik bayrağı yükselmedikçe barış adına yapılacak hiçbir şey barışı değil, savaş baronu kapitalistlere hizmet edecektir.
|