Şuanda 128 konuk çevrimiçi
BugünBugün2379
DünDün2340
Bu haftaBu hafta6701
Bu ayBu ay6701
ToplamToplam10475125
Gelişemeyen ben PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Pazartesi, 21 Ağustos 2017 19:45


Bir aydır yazmak istediğim, ancak, yazmaya zaman yaratamadığım ben’i kendi hayatımdan eksik noktalarla birleştirince, bu gün yazıyorum. Ben, elbette, biz’in bireyi, ama, en aktif rol alan kişi, yani kendim ve kendin olandır.

Kendim olan ben, yalnız olmayan ve birbirine çok benzeşen, milyonları oluşturuyor. Anadolu toprakları ve dünyada olan milyarları oluşturan da bu benler.

Ne gariptir ki, Anadolu benleri diğer kıtalardaki benlerden daha tembel, daha az okuyan, daha az kavrayan, ve de çok az dinleyen, bakın duymayan demedim, dinleyen dedim.

Toprağından mıdır, taşından mıdır, suyundan mı, ama, böyle.

Dinlemek; okumak ve anlamak kadar önemlidir. Araştırmaya girmek istemeye başlamak kadar diyalektik detaydır. Sorulara cevap aramadır bir anlamda, yani, dinlemek için dinlemek değildir.

Ben; felsefi kavram içinde yapan ve yürütendir. O nedenle tasavvufta ‘Ben var benden içerü’  denmesi içerideki yetkin ‘ben’i veya  ilahi ben’i anlatmayı gerekli görmesinden dolayı, idealistte olsa, biçim olarak göstermek istediğindendir.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Yunus’ların ve Pir Sultan’ların ben’leri ortaya çıkarmasını, kıvama gelmemiş olan benliklerin, yetkinleştirilmesine yönelik, ömürlük ve asırları aşan mücadeledir.

Ben, sürü ve kul’a kul olmakdan bunun için çıkarılmak istenmiştir. Aklı ve benliğini başka Çoban  ben’e yani hükmeden Ben’e bağlamak, hem Batıni ve hem de biyolijik gelişimin, bu günkü sosyal ve politik gelişkin ben’inin geçmişte olduğu gibi Rea’ya, yani, sürüye tabii olmaktan çıkarmak içindir.

Yunus ve Hacı Bektaşi Veli, Bir’ kozmik yaratan olarak maddenin bütünlüğünden ve atomunun toplu dengeli hareketinden oluşan, bir ve binleri, yada, trilyonları  idealist bakışla anlatıyorlardı.

İnanılmaya bilinir, ama ben an azından böyle yorumluyorum. İşin en önemlisi, Anadolu insanları hep, bir’e yöneltilmesine rağmen, onlar, TEK başına(!) yöneten Bir’ i anlamışlardır. Şimdi en güçlü bir, yöneten, yalan da söylese haklı olan, çalsa çırpsa da o kadar da olur canım, bal tutan parmağını yalar diyen bizlerin anlayışı olmuştur.

Haksızlığa uğrayan Veli’ler İşten atılan Ali’ler ve Semihler acından ölmüş onların umurunda değildir. Bana değmeyen yılan bin yaşasın benliği oluşmuştur. Yılan uzun yaşasın ama benim özgürlük alanımı ve yaşama hakkımı, barınma ve beslenme hakkımı ihlal etmesin. Başka varlıkları zehirlemesin, öldürmesin, yoksa ilahi adalet ! hesap sorar.

Yılanın yaşam hakkı kadar, insanın birey olarak yaşam hakkı kutsaldır. Doğal denge içinde dünya yı eşit kullanıma yaratan kozmik denge zaten açmış.

Canlıyı yok eden ve mülke tapan insan tipi, paraya, pul’a ve genel olarak maddi üretime tapmaya başladı. Sapkınlaştı. Kendini yok etmeye başladı.

Ben ve sen, araba, telefon, ev, banka kartı ve borca teslim oldu. Köleleşti, modern köle ben’i oldu.

Uzay teleskobumla diğer yıldızları incelerken, bulunduğum galaktik boşluğun, bir noktası olan dünyanın, hamlığını daha iyi görebiliyorum ve çok üzülüyorum.

İçi nesnel üretim şekilleriyle  dolu olan, sembollere tapınan, karakterini sele vermiş toplum yapılanması sistemleşememiş, eski deyimle, şehirleşememiş garip ben’ler topluluğu,” uzun ince bir yolda, gündüz gece” yoluna devam etmektedir. Bu yol, düzgün yol değil, yolda giden de düzgün değil, düzenli ve düzgün ben’ler birleşelin.