Şuanda 337 konuk çevrimiçi
BugünBugün1415
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9139
Bu ayBu ay9139
ToplamToplam10477563
MUHABARAT KEKLİĞİ PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Pazartesi, 08 Kasım 2010 13:51


1983 yılı güz ayları olması lazım, Almanya’da “Halk sayımı” yapılıyordu buna hayır kampanyasında bende hayır diyerek imza attım. Aradan üç ay sonra içişleri bakanlığından bir görevli kapıya geldi. Bizim öğrenmek istediğimiz, siz niçin hayır demek istediniz? dedi. Bende dilimin döndüğünce anlattım. Buraya kadar iyi, ancak örgütsel faaliyete geçince sorular, ben işkillendim. Silahlı mücadeleyi savunup savunmadığımı ve başka sorular sordu, barışı savunuyorum dedim….

 

15.2.1984’te bir başka grup geldi. Üç kişilik olan bu grup polis olduklarını söylediler, kimliklerini gösterdiler, ama, sivildiler.

İçlerinden bir tanesi Amerikan idi ve tamamen İngilizce   konuşuyordu. Beni sorgulayan kişi İngilizce sorguladı. Suriye bağlantın nedir? Çekoslovakya’dan yayın alıyorsun.

 

Sadece bu iki bağlantı için rahatsız etmeleri imkansızdı. Okyanus ötesi bu kadar basit iş için gelmezdi ve kolay da bitirmezdi. Yayın alışımı anlattım; o sıralar Engin İngilizce olarak Barış ve Sosyalizmin sorunları adlı broşürü düzenli okuyordu ve benim adresime geliyordu.

 

Ben bu gelişmeyi o an Paris’te olan Ahmet hocaya anlattım. Ahmet’i, Engin olarak tanıyordum elbette, isim olarak fakat, biz kod adıyla konuşurduk. “Ya boş ver, bir şey çıkmaz, öyle kolay kolay metropollerde polis açık ve sert davranamaz” dedi. Sonunda da öyle oldu. Ancak; Bu sorular rahatsız etti ve araştırmaya devam ettim. Benim evden Şam ile yapılan görüşmeler direkt olarak Mihrac Ural’ın kullandığı telefonlarmış. Hanna  Maptunoğlu yoldaşın açtığı telefonlar nedeniyle ki; o zaman bağlama ile yapılıyordu uluslar arası Şam görüşmeleri, bizden yapılan tüm konuşmalar kayıt altına alınmış.

 

Tabii ki, Mihrac’ın beni tehdit etmesi falan da kayıt altına alınmış.”Örgütü bölenler cezalandırılmaktan kurtulamayacaktır, bunu böyle bilesiniz” diye telefonda söylemişti.

 

Çok detayına inip şu sözler söylendi, bunlar konuşuldu demeyeceğim. Yurt dışında bağlantıda olduğu insanları bu kadar tehlikeye düşüren insanı ve de ölümle tehdit eden sorumluyu, önce devrimci halk komisyonuna, sonrada, inandığı Hz Ali’ye şikayet ediyorum. Ve ona Kekliğin ihaneti hikayesini anlatıyorum.

 

Bu hikaye Köylü bir avcı tarafından anlatıldı; Suriye kafesine atfen buraya aldım.

 

“Bak yavrum çok güzel işler yaptın, çok uzaklarda çalıştın, çok okudun, ama köylü ile yan yana yaşarken bunlar yetmez.  Tecrübe de olacak bir insanda, konuştuğun insanlara dikkat edeceksin, ne demek istiyor ? Niçin konuşuyor? Anlamaya çalışacaksın. Benim dediğimi anlaman için, sana bir şey anlatmak istiyorum; Kendi ırkına ihanet eden en bariz hayvan nedir bilir misin? Kekliktir. O sesi güzel olan, değerli kuş, kekliktir. Ben keklik tutma hastasıydım, yıllarca kovaladım, nihayetinde yakaladım. Sonunda evde beslemeye başladım. Kafese girip beslenen keklik öttüğünde özellikle kış günü diğer keklikleri başına toplar. Avcılar bunu bildiğinden hep kafes kullanırlar. Tabii ki sevinirler, ama, diğer taraftan da keklik kendi ırkına ihanet etmiştir. Özgür keklikleri tuzağa çağırmıştır. Onun için ihanetçidir. Demez ki, gelmeyin başıma ben burada kafesteyim, sizi de buraya alırlar, vurur etinizi yerler. Hep güzel öterek diğerlerini çağırır tuzağa düşürürler. İşte böyle evlat.”

Kimse keklik olmasın, çünkü Avcılar her zaman vardır……………

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 08 Kasım 2010 18:22