Şuanda 365 konuk çevrimiçi
BugünBugün2101
DünDün3402
Bu haftaBu hafta9825
Bu ayBu ay9825
ToplamToplam10478249
Engin Erkiner bir daha merhaba PDF Yazdır e-Posta
Cahit Çelik tarafından yazıldı   
Pazartesi, 13 Aralık 2010 07:27


Günay Karaca’yı 1979’un yaz aylarında İstanbul Aksaray’da TÖB-DER’de tanıdım. Devrimci Yol’cu öğretmenlerle tartışıyordu. Tartışmanın nasıl başladığını bilmiyorum. Ben gelmeden önce başlamıştı. Ama tartışma sırasında Günay’ın Devrimci Öğretmen’leri aynen benim gibi eleştirdiğini gördüm. Ben de bu tartışmaya katıldım. Günay’ı destekledim. Tartışmanın sonunda Günay’la başbaşa kaldım. Kayserili olduğunu öğrendim. Amasyalı olduğumu söyledim. Muhabbete ilerlettik. Yüksel’in ölümü ile ilgili bazı sorular sordum.

Ertesi gün bir daha buluştuk. Yüksel’in de içinde bulunduğu örgüt yapısının bölünme düzeyinde ayrıştığını söyledi. Ayrıntıları başbaşa görüşmek için güvenilir bir yer aradığını belli etti. Evimi önerdim.

Üç beş gün sonra, uygun bir yerde buluştuk. Benim eve gittik. Günay Karaca nereli olduğumuzu sordu. Amasyalı olduğumuzu bildiği halde böyle bir soru sorması, Karslı ve Kürt olduğumuzu iddia etmesi, dikkatimi çekti. Belki bir bildiği vardır dedim. Birlikte geldiği iki arkadaşının adını sormadım. Başbaşa konuşma olanağı sağladım. Tartışma uzayınca ben akşam yemeği hazırlığı için evden ayrıldım. Bakkal kasap manav dönüşünde misafirlerin az önce gittiğini öğrendim.

Altı ay sonra, Günay Karaca beni polise teslim etti. Poliste bir fırsatını bulup bana, “Aman Hoca, söylediğimi kabul et, planımı bozma!..” dedi. Haydar Yılmaz’ı yakalatmamı istedi. Bu benim yapmayacağım bir şeydi. İsteseydim bile Haydar’ı yakalatamazdım. Yüksel Eriş yetişti imdadıma. Yüksel’in arkadaşı olduğumu söyledim. Bir hafta boyunca böyle direttim. Daha sonra, Günay’ın gösterdiği bir evde kurulan tuzağa Haydar düştü. Haydar’ın sayesinde falakayı ve elektiriği öğrendim. Günay’la birlikte tutuklandım. Selimiye’de ve Sağmalcılar’da altı ay birlikte kaldım.

Yargılama başlayınca, kendisiyle konuşmadığım halde, Günay için yalancı şahitlik yaptım. Günay’ın poliste işkence gördüğünü “Tanınmayacak haldeydi!..” diyerek mahkeme kayıtlarına geçirdim.

1993 ilkbahar aylarında yapılan “yargısız infaz operasyonu” benim kapımı çaldığında, istihbaratın yanlış çıkması sonucu kefeni yırttım. Beni “Karslı ve Kürt” olarak tanımlayabilecek kişiyi araştırdım. 17 yıl sonra, Ali Fuat Çiler’i yakaladım, kendisine Nankör Ali damgasını bastım. Nankör Ali salak olduğu için hemen kendini öne attı. Ben değildim diye kuru gürültü yaptı. Mihrac Ural’ı gözden kaçırmaya çalıştı.

Ben de bir masal yazdım. Miro Masalı 140 bölüm olunca, bir sürprizle karşılaştım. Mihrac Ural’ın minareden düştüğünü gördüm. “Günay Karaca son nefesine kadar Mihrac Ural’ın uzantısıydı!.. Sağmalcılar’dan Büyük Firar gündeme geldiğinde, Günay’ın ve Haydar’ın kuyruğuna bastım!..” deyişimden kendine pay çıkarmış. Benim “faşist” olduğumu anlamış. Yüksel Eriş’i mezara bırakan, Günay Karaca’nın suç ortağı olan, aynı “faşist” kişiymiş. Yakalanmışım yani. Ama şimdi kafam karıştı, ben “faşist” olduğuma göre, Yüksel Eriş ve Günay Karaca niçin benimle arkadaş oldu? Yoksa onlar da “faşist” miydi? Miro bunu bilir mi?

Günay Karaca benim Amasyalı oduğumu bildiği halde, beni korumak için olsa gerek, Karslı Kürt olduğumu iddia etti, Ali Fuat Çiler’e yanlış bilgi verdi. Yani uzantısı olduğunu söylediğim Mihrac’a güvenmiyordu. Günay Karaca’nın polisle uyguladığı plan, Haydar Yılmaz’ı yakalatmak veya kurtarmak için, yem kullanmaktı. Günay’la tartışmamın özü özeti işte bu yem kullanma yöntemi üzerineydi. Ben bu yöntemin yanlış olduğunu iddia ediyordum. Günay da bazı yanlışlar yaptığını biliyordu. Ama yalan söylemek zorunda kalacağı için konuşmuyordu. Uyguladığı plan gereği tahliye olacağına inanıyordu. Kaçmayı düşünmüyordu. Sağmalcılar’dan Büyük Firar gündeme gelince, Günay’ın kuyruğuna bassam ne olur, basmasam ne olur?

Büyük Firar’ın başarılı olduğu haberi gelince, Günay Karaca’nın önermesi üzerine Ali Sönmez’in yatağı arandı. Yatağın altından 62 bin lira para çıktı. Bu para neyin nesiydi? Haydi sen söyle Ali Sönmez, bu parayı nasıl biriktirdin? Sen hapisten kaçtıysan, bu parayı niçin yatağın altında bıraktın? Gıcır gıcır yeni ayakkabı varken, niçin naylon terlikle gittin? Bak ben “faşist” oldum, sen hiçbir şey olamadın, Mihrac’ın uşağı olmaya devam edecek misin?..