Şuanda 85 konuk çevrimiçi
BugünBugün2693
DünDün5224
Bu haftaBu hafta36483
Bu ayBu ay100001
ToplamToplam10443773
Kapital'i oku(ma)mak PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Çarşamba, 19 Haziran 2024 20:53


Bilerek mi oluyor bilmeyerek mi, bilemiyorum ama Almanya’daki bazı gelişmeler 10-15 yıl aradan sonra Türkiye’de tekrarlanıyor.

“Kapital’i okumak, oradaki diyalektiği anlamak gerekir” anlayışının Almanya’da 15 yıl kadar eski macerası vardır. Buna son macerası demek yerinde olur çünkü mutlaka daha önce de benzer yaklaşım yaşanmıştır.

Kapital’i okuyup tartışma grupları kurulmuştu ama ömürleri uzun sürmedi, bir-iki yıl içinde dağıldılar. İnsanlar Kapital’i okumak –ya da yeniden okumak- anlayışının büyük sorunlardan kaçmaktan başka şeye hizmet etmediğini anladılar.

Kapital’in ister birinci cildini isterseniz üç cildini de okuyun, günümüz kapitalizmini anlayamazsınız. Aradan yaklaşık 170 yıl geçti ve artı değer teorisini anlamak, kapitalizmi anlamak demek değildir.

Kapital’in ilk cildini 1973 ya da 1974’te okumuştum, diğerlerini okumadım.

Kapital’i okumayın diye bir şey söylemiyorum. Söylediğim, bu okumadan fazla bir şey beklemeyin yönündedir.

Başka bir konuya dikkat çekeceğim:

Hayek adını bilen fazla sosyalist yoktur. Hayek, neo liberalizmin önde gelen teorisyenidir. “Kişinin ailesi ve akrabaları dışında toplum yoktur” görüşü ona aittir. Bu anlayış daha sonra Thatcher tarafından tekrarlanacaktır.

Yanına bile yaklaşılamayan büyük soru şudur:

Neo liberalizm, Keynesçi dönemin ardından geldi. Bu dönemi şiddetle eleştirir. Bu dönem çalışanların ücretlerinin görece yüksek olduğu, sınıf uzlaşmasının ön planda bulunduğu bir dönemdir. Devletin ekonomideki rolü yüksektir. Avrupa ekonomilerinin bazılarında devlet işletmeleri ekonominin neredeyse yarısını ellerinde tutuyordu.

Neo liberalizm özelleştirme, devletin ekonomiden çekilmesi demektir aynı zamanda…

1980’li yıllarda İngiltere’deki maden işçileri grevi dışında neo liberalizm önemli direnişle karşılaşmadan hakimiyetini kurdu.

Bu nasıl oldu?

Cevabını Hayek verir:

Bir görüşün toplumda egemenlik kurması için kullanılacak yollar vardır. Hegemonya nasıl kurulur, bunun bilinmesi ve sürekli çaba harcanması gerekir. Hayek’in mücadelesinin neredeyse 30 yıllık tarihi vardır.

Hayek yazılarında hegemonyanın nasıl kurulacağını Gramsci’den öğrendiğini belirtir. Gramsci’nin öğrenilmesi, üzerinde çalışılması gerektiğini de özellikle belirtir.

Sağın önde gelen entelektüellerinden birisi sosyalistlerin önemli bir isminin görüşlerini okuyor, öğreniyor.

Sosyalistlerde benzerini bulamazsınız.

Neo liberalizm üzerine kitaplar yazarlar ama Hayek’e değinmezler.

Bir görüşün önde gelen teorisyeni atlanarak o görüş ve uygulamaları eleştirilebilir mi?

Eleştirilebilir ama hayli eksik kalır.

Neo liberalizmi Hayek’ten, Chicago Okulu’ndan öğrenirsiniz, ardından eleştirirsiniz.

Sağ, solun önemli isimlerini okuyor, öğreniyor.

Solda ise böyle bir anlayış yoktur.

Bunu ilk olarak 1920’li yıllarda Karl Korsch belirtmişti: komünistlerin karşı devrim teorisi yoktur.

Hala yok!

Alman faşizminin tarihini öğrenecek olursanız, iktidara gelmeden önce SBKP’den sonra ikinci güçlü parti olan Almanya Komünist Partisi’ni nasıl yetersiz ve hatta çaresiz bıraktıklarını görebilirsiniz.

Almanya işçi sınıfı otoriter yönetim istiyor saptamasını ilk yapan da fabrikalarda ilk anket uygulamasını hayata geçiren Frankfurt Okulu’ndan Max Horkheimer ve Eric Fromm’dur.

Dinleyen kim?

Naziler işçi sınıfından da önemli taban kazanarak iktidara geldiler.

O Marksistler de dünyanın kaç bucak olduğunu gördüler ama artık çok geçti…

Berlin’de Nazilerin saldırı örgütü SS’lerin üçte birinin eski komünist partisi üyesi oldukları üzerinde de hiç durmadılar.

Taban neden faşistlere kayıyor, insan düşünür…

Avrupa Parlamentosu seçiminde Sol Parti’den ayrılalı bir yıl bile olmayan, partileşmiş ama henüz düzgün parti örgütü bile kuramamış grup, BSW, yüzde 6,2 oy olarak bu tarihten öğrenmiş olduğunu gösterdi.

İki ana tezi vardı: Almanya’ya göçmen akını düzenlenmelidir (bunun anlamı önemli oranda kısıtlanmalıdır demektir), Almanya Ukrayna’ya silah vermekten ve böylece savaşı uzatmaktan vazgeçmelidir.

Bu partinin asıl oyunu aşırı sağcıların kalesi sayılan Doğu Almanya’dan alması özellikle önemlidir.

Sol Parti ise yüzde 3 civarında oy alabilecekti.

 

Bu işler klasiklerden alıntılarla yürümüyor; öğrenebilmek önemlidir.