Şuanda 63 konuk çevrimiçi
BugünBugün1152
DünDün2881
Bu haftaBu hafta20720
Bu ayBu ay100001
ToplamToplam10467052
Rıza Salman'ın mezarında... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 27 Haziran 2024 18:44


Birkaç ay kadar önce HDÖ’nün Almanya’daki eski kadrolarından bir arkadaşla karşılaşmış ve “bir gün birlikte Rıza’nın mezarına gidelim” demişti. Bugün telefon etti, buluşup gittik. Mezar yeri Frankfurt’ta sayılır. Gösterişsiz ama bakımlı ve güzel bir mezar… Arkadaş biraz temizlik yaptı, çiçekleri suladı. Mezarı gelecekte Türkiye’ye götürmeyi düşünüyorlarmış. Bunun için de birinci derece yakınının vekaleti gerekiyor. Mahir’in mezarını sordu, bildiğim kadarıyla Ankara Karşıyaka’da dedim. İlker’inki de orada…

Sonra bir yere oturup bir şeyler yedik, konuştuk.

Ayrıldıktan sonra kendimi acayip yorgun hissettim. Ne yaptım ki de bu kadar yoruldum diye merak ettim. Biraz düşününce anladım, kafa geçmişe gitmeyi reddediyor. 12 Eylül’den sonra 44 yıl geçmiş, daha öncesine de giderseniz neredeyse 50 yıl… Sorun hatırlamak değil, unuttuğum önemli bir şey yok ama kafa o günlere gitmeyi reddediyor. Yorgunluk bundan…

Benim için eski 2000 sonrasıdır ya da 1990 diyelim, daha öncesine gitmeyi kafa reddediyor.

Tekrar anladım ki anılarla yaşayan insanların dünyasından değilim…

Benimki başka bir dünya…

Arkadaş bir ara Partizan’ın gecesine gitmiş, orada Emperyalist Türkiye başlıklı bir kitap almış, yazar beni eleştiriyormuş. Türkiye’nin sermaye ihracından örnekler veriyor ve ülkenin emperyalist olduğunu savunuyormuş.

“Buna itirazım yok,” dedim. Yarı sömürge, yarı feodal ülke anlayışından emperyalist ülkeye geçiş büyük aşamadır.

Anladığım kadarıyla yazar arkadaş benim Alt Emperyalizm ve Türkiye kitabının basıldığı yıla dikkat etmemiş. Yıl, 2000. O kitapta kullanılan veriler de doğal olarak daha öncesidir.

20-25 yıl sonrasının verileriyle o kitabı eleştirmek doğru olmaz.

Türkiye’nin hedef belirlediği Orta Asya ülkelerine sermaye ihracı Güneş Kore’den azdı. Ordu henüz profesyonelleşmemişti; Türk savaş uçakları gece kördü, gerekli elektronik aygıtlara sahip değildiler. İsrail ile yapılan askeri anlaşma sonrası savaş uçakları gerekli aygıtlarla donatılacaktı.

İnsansız hava aracı olarak İsrail yapısı Heron kullanılıyordu, Türkiye’de henüz savaş sanayisi kurulmuş sayılmazdı.

Bu kitabın devamını 2019’da yayınlanan Küresel iç savaş ve Türkiye’de yazdım. Burada Türkiye’nin sermaye ihracını, ordusunun güçlenmesini, silah sanayisi kurulmasını, inşaat şirketlerinin dünya çapındaki faaliyetlerini vb. yazdım. Türkiye küresel aktör olmaya çalışıyordu; gücü yetmiyordu ama buna heveslenecek kadar güçlenmişti.

Bu kitapları www.enginerkinerblogspot.com da veya Drive’da Engin Erkiner Kitaplar arayarak bulabilirsiniz.

Yine bana aktarılanlardan anlayabildiğim kadarıyla yazar arkadaş emperyalizmi esas olarak sermaye ihracına bağlayarak Lenin’in Emperyalizm kitabındaki yanlışı tekrarlıyor. Bu kitabı nedeniyle Lenin, devleti dikkate almadığı için eleştirilir. Türkiye’de alt emperyalizm-emperyalizm olgusu devletin ve özellikle de silahlı kuvvetlerin dönüşümüyle birlikte değerlendirilmelidir. Ülkenin sermaye ihracı yaptığı birçok yere silahlı kuvvetler daha önce askeri eğitim, üs kurmak gibi faaliyetlerle girmiştir. Bir deyişle ordu sermaye ihracının yolunu açmaktadır.

Bu konuda üçüncü bir kitap daha yazılması gerekecek…

Ölümünden kısa süre önce Rıza’nın “birçok şeyi yapamadık” dediğini aktardı arkadaş…

Keşke daha az iddialı planlar yapıp, onların da önemli bölümünü yapabilseydi…

Plan, o planın nasıl uygulanacağı da düşünülerek yapılır. Plan, uygulama planını da içerir, içermek zorundadır. Plan yapmak bir şeydir, uygulayabilmek başka bir şeydir.

Sadece klasik planla kalırsanız, onu herkes yapıyor zaten…

Rıza’nın örgüt tarihini kendine göre yorumlamasına kızmaz ama biraz gülerdim.

Mesela Hasan Basri Temizalp’in genel komite üyesi olması gibi… Yok böyle bir şey! Rıza ne İlker’i ne de Hasan Basri’yi tanırdı. Anlaşılan çevresindeki insanlar o döneme ait belirlemeler duymak istiyorlardı, Rıza da uyduruyordu.

Bunun gibi daha birkaç şey var.

Neyse, Rıza bizim için dönüm noktası olan 1976 Ocak Beylerderesi’nden önceki kadrolardandı. Hazırlık’ı ODTÜ’de okumuş, ilişki o zaman başlamış, ODTÜ’de yapamayınca Basın Yayın’a geçmişti.

Yanlış hatırlamıyorsam 1994 yılıydı (bir yıl önce de olabilir). Yazın Yayıncılık’ın Frankfurt kitap Fuarı’nda standı vardı. Rıza geldi, benim kız da yanımdaydı. Adının Ömür olduğunu nereden duymuşsa öğrenmiş, 3-4 yaşındaki kıza sarılıp ağladı.

Bu olay bana dokunmuştur…

Bilmeyenler için belirteyim; Rıza’nın eşinin adı Ömür’dü, militan ve becerikli bir kadındı. Mart 1977’de bir eyleme hazırlanırken elinde bomba patlaması sonucu hayatını kaybetti.

Rıza 2017’de vefat eder.

Vefat nedeni tahmin ettiğim gibi…

Denildiğine göre günde 5-6 paket sigara içiyordu.

Eskiden de içerdi ama bu kadar çok değildi…