Şuanda 473 konuk çevrimiçi
BugünBugün6006
DünDün3402
Bu haftaBu hafta13730
Bu ayBu ay13730
ToplamToplam10482154
50 yıl sonra bizden ne kaldı? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 04 Temmuz 2024 18:33


1974 yılının yaz aylarında İlker, Yüksel ve ben birkaç kere toplanarak tartıştık. 1972’den beri hapisten çıkacakların dışarısını boş bulmaması amacıyla ODTÜ’den başlayarak THKP-C çizgisinde çalışma yürütmüştük. Bu çalışma okulla sınırlı kalmamış ve hem Ankara’daki başka çevrelere ve birkaç kente de yayılmıştı.

Hapishaneden aldığımız haberler tahliyesini beklediğimiz kişilerin THKP-C çizgisini savunmadıkları yönündeydi. Bu durumda ayrı örgüt kurmaktan başka çare kalmıyordu.

İsim belirlemedik, gelişmelere göre doğrudan THKP-C adını ya da başka bir isim kullanabilirdik.

Bu süreci ve sonrasını TDAS’in Tarihi adlı kitapta anlattığım için tekrarlamayacağım. Bu kitabı www.enginerkinerkitaplar.blogspot.com da veya Drive’da Engin Erkiner Kitaplar aramasıyla bulabilirsiniz.

Bizi biz yapan bir kitap, Türkiye Devriminin Acil Sorunları oldu. Sadece bu kitapla değişik kentlerde örgütlenmedik, bazen de kitabın peşinden koşmak zorunda kaldık. Şu veya bu şekilde bir yere ulaşmasıyla hemen bir çevre oluşuyordu.

Bu örgütsel yapı gelişti; Acilciler, Halkın Devrimci Öncüleri ve Devrimci Savaş olarak ayrıştı ve bu parçalar değişik zamanlarda sona erdi.

Aradan 50 yıl geçti, bizden ne kaldı?

Benzerlerimizden farklı özelliklerimizi, şu veya bu eylemimizi anlatmayacağım.

12 Eylül’den sonra 44 yıl geçti. Yıllardan beri şunu savunurum: bir örgütün 45-50 yıl öncesinde kalmış özelliklerine basarak bugüne yönelik sıçrama yapamazsınız. Geçmişlerini abartarak bunu yapmaya çalışanların hiç birisi başarılı olamadı.

1990 sonrasında başka bir dünya bulunuyor. Geçmişin devamcısı kalarak bu dünyada ne kişi ne de örgüt olarak önemli bir şey yapamazsınız.

Teorik yönü güçlü bir örgüttük. Yıllar sonra TDAS, 1975-1980 döneminde yayınlanmış en iyi kitaplardan birisi olarak kabul edilecekti.

50 yıl sonra o günden bugüne kalan bu teorik yöndür.

Güncel birçok olguyu gazete haberi gibi değil de derinlemesine analiz etmek, sonuçlar çıkarmak, geçmişten bugüne değişenleri vurgulamak ve kafalardaki yerleşmiş paradigmaları değiştirmek…

Bu özelliğimiz kaldı, hem de gelişerek kaldı.

İnsanlar üretileni okuyor, daha fazlası dinliyor.

Eskiden üretmek daha kolaydı çünkü üreten çok azdı.

Şimdi neredeyse sayısız oldu.

İnsanlar yazılanları neden okusun, videoları neden dinlesin?

Yüzlerce örnek arasında neden tercih edilenlerden birisi olalım?

İhtiyaca cevap vermek ve ihtiyacı yaratmak…

İkisini birlikte yürütmek gerekir.

Sosyalist ülkelerin tarihlerinin incelenmesi ihtiyaç değil gibi görünüyordu. Konuyla ilgili makale, kitap ve videolar başlayınca yokmuş gibi görünen ihtiyaç yaratıldı.

Bu konu kaçınılmaz olarak gündeme gelecekti, erken gelmesini sağladık denilebilir.

1975’teki TDAS’a benzer olarak Çin Sosyalizmi (1949-2022) kitabı nerelere kadar gitti, bilmiyoruz.

Konuyla ilgili videoların İran’da ilgiyle karşılandığını, Türkçe bilenler tarafından Farsçaya çevrildiğini öğrendik. İran’ın Çin ve Rusya ile yakın ilişkisi bulunuyor, bu bağlamda Çin hakkında iyi bilgi sahibi olunması gereken bir ülke durumundadır.

Kitabın İngilizce ve Almancası da yayınlandı.

Yazılanlar ve anlatılanlar boşa gitmiyor, birikiyor; bunu görebiliyoruz.

Çok sayıda başka konuda da video yapıldı.

Gelecek videodan başlayarak Avrupa ülkelerinde aşırı sağın yükselmesi konusuna gireceğim.

Önceki videolar gibi bu da gazete haberlerinin tekrarı olmayacak…

Aşırı sağın yükselmesinin ekonomik zorluklarla dolaylı ilgisi bulunuyor. Dünya hızlı bir dönüşüm içindedir ve bu dönüşüm bazı kesimlerinin konumlarının sarsılması, aşağıya inmeleri anlamına geliyor. Sınıfı belirleyen sadece üretim araçları karşısındaki konumu değildir. Marksizmin bu klasik tanımı dardır. Buna insanların kafa yapılarının, korkularının, gelecek projelerinin de eklenmesi gerekir.

Bu bağlamda tanınmış bir sosyologun –Pierre Bourdieu- görüşleri üzerinde duracağım.

Almanya ve Fransa’da bu partileri seçenlerin arasında işçilerin oranı oldukça yüksektir.

Bu partileri en alttakiler seçmiyor; kaybedecek bir şeyleri olanlar ve bundan korkanlar özellikle seçiyor.

Keza ekonomik sorunu şimdilik bulunmayan ve iyi eğitimli kesimden de oy alıyorlar.

İnsanlar eskiden bizi okurdu, okur sıkıntımız hiç olmadı.

Tekniğin gelişmesiyle birlikte anlatma ve dinleme olanağı da ortaya çıktı.

Çok sayıda insan bizi dinliyor. Bu herkesin her görüşü onayladığı anlamına gelmez ama bir şey anlattığımız için dinliyor. Bilinenleri tekrarlamadığımız için dinliyor.

50 yıl sonra bizden kalan budur, doğrusu fena da değildir…