Şuanda 63 konuk çevrimiçi
Sürgünlük ve etnoloji PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 18 Ekim 2024 18:04


 

 

Sürgünlükle ilgili incelemeler, bu sürgünlük ülke içinde veya dışında yaşansın, iki bilim dalıyla özellikle ilgilidir: sosyoloji ve etnoloji.

Sürgünlük göç sosyolojisinin özel bir dalıdır.

Sürgünlüğün etnolojiyle yakın ilişkisi ise genellikle bilinmemektedir.

Etnoloji “yabancının incelenmesidir” ve sömürge bilimi olarak doğmuştur.

Değişik ülkeleri sömürgeleştiren işgalci ülkeler buralarda tanımadıkları toplumlarla karşılaşırlar. Etnoloji doğduğu yıllarda bu toplumların incelenmesine yönelmişti.

Etnolog ilgili topluma gider, en az bir yıl orada kalır, dil öğrenir ve topluluğun geleneklerini, iç örgütlenmesini inceler, ardından bilgilerini kitaplaştırır. Bu etnologların özellikle işgalci ülkenin dışişleri bakanlığı tarafından desteklendiğini belirtmek gerekir.

İngilizlerin sömürge ülkelerdeki kuralı şöyleydi: kralı ya da aynı işlevi gören kişiyi bul, satın al, satın alamıyorsan öldür; dağılırlar. Afrika ülkelerinde bu kural yürümedi: kral ya da benzeri işlevi olan kişi yoktu, toplumun çoğu birbiriyle akrabaydı ve yatay örgütlenme vardı. Batı toplumlarına benzemeyen bu toplumların öğrenilmesi gerekiyordu ve etnoloji de böyle başladı.

Bu bilim dalının öncelikle İngiltere ve Fransa’da ortaya çıkması ve gelişmesi doğaldır çünkü 19. yüzyılda bu iki ülke büyük sömürge imparatorluklarına sahipti.

Etnoloji geri toplumların ve hatta ilkel toplumların incelenmesiyle başlar. Burada ciddi bir sorun çıkar: dünyanın belirli bir bölgesindeki özelliklerin genelleştirilmesi ve bunun yanlış sonuçlar vermesi…

Mesela Engels ilk etnologlardan sayılır ve yine ilk etnologlardan Morgan’ın bir bölgedeki ilkel toplum incelemesinin sonuçlarını insanlık tarihi çerçevesinde genelleştirmiştir. Ailenin Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni geçerliliği sınırlı bir kitap olarak kalır çünkü Güney Amerika’daki ilkel topluluklarla ilgili sonraki araştırmalar mesela devletin ortaya çıkması konusunda Morgan’ın araştırmalarından çıkan sonuçları doğrulamazlar.

Etnoloji giderek sömürge bilimi olmak özelliğinden kurtulur ama yine ağırlıklı olarak yabancıya ve farklı olana yönelecektir. Mesela göç etnolojinin gözde konularından birisi olacaktır.

Sürgünlükle etnoloji arasındaki ilişkiyi bilmeme karşın bu konuda somut adım atabildiğimi söyleyemem. Son üniversite öğrenimimde etnoloji yan bölümümdü. İlginç konular vardı; mesela Almanya ve İsviçre’de göçmenlerin vatandaş olmaları sürecinin karşılaştırılması gibi…

Sürgünlük konusunda ise bir şey okumamıştım.

Etnolojide sürgünlük incelemeleriyle ilgili çok sayıda kaynak bulunuyor. Bugün ayrı bir bölüm olan Etnoloji kütüphanesinde şu kitabı buldum: The Oxford Handbook of Refugee and forced migration studies (İlticacılar ve zorla göç çalışmaları el kitabı). İngilizce olması doğal, Almancada bu konuda kaynak azdır. Fransızcada da mutlaka vardır ama bu dili bilmiyorum.

Kitabın içeriğinden birkaç başlık aktaracak olursam;

Konuyla ilgili uluslararası yasalar, zorla göç ve sosyoloji, zorla göç ve antropoloji, ülkesizlik, çocuklar ve zorla göç, cinsler ve zorla göç…

Son bölümde değişik ülkelerdeki zorla göç örnekleri inceleniyor: Batı Afrika, Güney Afrika, Afrika’da göller bölgesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Güney Asya, Doğu Asya, Pasifik bölgesi, Güney Amerika, Orta Amerika ve Karayipler, Avrupa.

Kitap 700 sayfadır.

Sürgünün çeşitleri vardır. Ülke içinde sürgünün yanı sıra ülke dışına yönelik de sürgünlük bulunur. Bu sürgünlük de kendi içinde üçe ayrılır:

Birincisi; gönüllü gibi görünen gidiştir. Gidilmemesi durumunda kişilerin başına kötü şeyler gelebilecektir. Atatürk’le anlaşamayan Halide Edip’in Fransa’ya gitmesi gibi…

İkincisi; hükümetin ya da otoritenin kararıyla uzak bir ülkeye sürgüne gitmektir. Mesela Abdülhamit muhaliflerini Avrupa ülkelerine gönderirdi.

Üçüncüsü; sizi kimse göndermez ama kaçak olarak gitmek zorundasınızdır. Alternatifi ölüm, işkence ve yıllarca hapistir. 12 Eylül sürgünleri bu durumdadır.

Keza en iyi araştırılmış sürgünlük tarihi olan Almanların 1930’lu yıllarda Nazizmden kaçışları da bu kapsama girer. Naziler onları göndermedi, onlar kaçak yollardan ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar.

SÜRGÜNDE  BENZERLİK VE ÖZGÜNLÜK

Her ülkenin sürgünü hem başka ülkelerde gerçekleşenlere benzer hem de özgün özellikler taşır. Ayrılmak zorunda kalınan ülke kadar nereye gidildiği de sürgünlüğü değiştirir. Mesela Pinochet rejiminden kaçmak zorunda kalan insanlar Venezüella’ya gittiklerinde karşılaştıkları sorunlarla, Kanada’ya gittiklerindeki sorunlar farklı olacak, farklı sürgünlük süreçleri yaşanacaktır. İlk ülkede aynı dil konuşulurken, ikinci ülkede dilsizlik gündeme gelebilecektir.

Bu nedenle sürgünlük çalışmalarında tek ülke örneğinden çıkarak genelleme yapmak yanlıştır.

Türkiye’den gelen sürgünlerin özgün özellikleri vardır. Bir Türkiye’den çıkıp başkasına gelmişlerdir. Geldikleri ülkelerde yıllardan beri oturan ve çalışan Türkiyeliler vardı.

Bizimkisi belirli bir zamanda başlayan ve diyelim 20-30 yıl sonra sona eren bir sürgünlük süreci değildir. Bazı sürgünler diyelim on yıl sonra geri dönmüşler -1990 sonrasında 141. ve 142. maddelerin kalkmasıyla yaşanan dönüşler gibi- yerlerine fazlasıyla yenileri gelmiştir.

Sürgünlük süreci yeni katılımlar ve yaşanılan dönüşlerle birlikte sürmektedir.

Kendi pratiğimizde bu sürecin özelliklerini anlamının en iyi yolu karşılaştırmalı incelemedir. Başka ülkelerin sürgünlüklerini öğrenmemiz gerekiyor, böylece  benzerliklerimizi ve farklılıklarımızı daha iyi anlayabiliriz.

Dünya geneline ve tek tek ülkelere yönelik etnolojik incelemeler bu konuda bize destek olacaktır.

Buna etnolojiyle yakından ilgili diyaspora çalışmalarını da eklemek gerekir.

 

Sürgünlük incelemeleriyle ilgili başka yapıtlar da mutlaka vardır ve sürekli yenileri yayınlanmaktadır.

Son Güncelleme: Cumartesi, 19 Ekim 2024 21:51