Şuanda 31 konuk çevrimiçi
BugünBugün651
DünDün2214
Bu haftaBu hafta9386
Bu ayBu ay30388
ToplamToplam10192442
64'ten 65'e... PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 22 Temmuz 2014 18:58


Doğum günümü telefon ederek, elektronik posta yollayarak ya da Facebook’da mesaj yazarak kutlayan tüm arkadaşlara teşekkür ederim.

64 bitti, 65’e girdim…

İnsanlığın büyük umutlarının yükseldiği ve çöktüğü çok ilginç bir tarih kesitinde yaşadım. Bu tarihin en güzel yanı 1961-1970 dönemidir. Bu ülkenin tarihinin en güzel on yılıdır ve bu zaman dilimini daha iyi yaşayabilmek için birkaç yıl daha erken doğmuş olmayı isterdim.

Andre Malraux’nun Çin’deki iç savaşı anlattığı İnsanlık Durumu adlı romanında aklımdan hiç çıkmayan bir cümle vardır:

“25 yaşındaydı ve anılarını mezarlar dolduruyordu.”

Hemen hepimizin hayatında canlılar kadar ölenleri de tanıdığımız ve hatta ikincisinin daha fazla olduğu bir dönem oldu. Bu ölümler bir dönem üzerimizde önemli ağırlık yarattılar.

Hiçbir şeye takılmayacaksın. Zor bile olsa aşıp kendini yenileyeceksin…

Eskiyi aşmak sadece eskiyle hesaplaşmayı içermez. Eskinin yerine yenisini koymadan hesaplaşma bile yapsanız eskiyi aşamazsınız. Kendini yenilemek yeniyi üretmek demektir.

Benim kuşağım büyük acılarla karşılaştı. Bunlarla başa çıkmanın tek yolu hayatı büyütmektir. Yeni faaliyet alanlarına girmek, yeniyi üretmektir. Bu durumda eskinin hayatınız içindeki yeri azalır, gittikçe daha az yer kaplamaya başlar ve eskinen acıları bile sizi daha az etkilemeye başlar.

Bunu yapabilirseniz birden fazla hayat yaşayabilirsiniz. Benim birinci hayatım, sembolik bir tarih olarak 1982’de, ikincisi 1999’da bitti. Şimdi üçüncüsündeyim ve dördüncüsü de olacak sanıyorum.

Hayatımda istediğim her şeyi yaptım diyebilirim. İçimde “şunu da yapsaydım, en azından yapmaya çalışsaydım” gibisinden bir duygu kalmadı.

Üçüncü dönem de bitiyor, fazla kalmadığını hissediyorum. 2009’dan itibaren zihinsel olarak büyük bir gelişme gösterdim. Son altı yıldır yazdığım kısalı uzunlu yazılar toplandığında 2000 sayfa civarında tutuyor ve içerdikleri konu sayısı da hayli fazla… Bazıları derleme kitaplarda, bazıları dergilerde, önemli bir bölümü de internette yayınlandı. Eskiden yazılmış ama iyi bazı yazılarımı yeniden dizip internette yayınlamam gerekiyor. Neyse ki, o dergiler bende duruyor.

Kendi üretimine bile sahip çıkmayan insanlara sürekli hayret etmişimdir.

Bugün yolda yaşlıca bir kadın gördüm. Üzerine giydiği tişörtte Almanca olarak, “Emekliyim, hiç zamanım yok” yazılıydı. Önce güldüm, ardından da bunun anlamını düşündüm: insan hayatı boyunca istediklerini yapamamış ise, bunlar birikir ve hayatının son döneminde yapmaya çalışır… O zaman da doğal olarak hiç zamanı olmaz!

Umarım hep birlikte daha çoook günler görürüz…