Şuanda 34 konuk çevrimiçi
BugünBugün667
DünDün2801
Bu haftaBu hafta7188
Bu ayBu ay28190
ToplamToplam10190244
Yerelin küreselleşmesi PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Perşembe, 18 Eylül 2014 22:50


Küreselleşme ile ilgili olarak 1990’lı yıllarda fazlasıyla konuşulan saçmalıklar üzerinde durmayacağım. O zamanları hatırlarsanız, “küreselleşme değil emperyalizm” denirdi. Böyle bir genellemenin küreselleşmenin içinde bulunduğumuz üçüncü aşamasında neleri gizlediği üzerinde de durulmazdı. Aslında durulamazdı da çünkü amaç bir yafta bulmak ve konuyu öğrenmekten kurtulmaktı.

Dünya tarihi 18. yüzyıldan başlayarak küresel tarih olarak da yazılabilir. Bu tarihte sadece tek tek ülkelerin tarihleri değil, aralarındaki ilişkiler ve etkileşim de önemlidir. Sadece ülkelerin tarihleri değil, her ülke içindeki önemli olayların tarihi de küresel bir bakış açısıyla incelenmelidir.

Daha önce de yazdığım için kısaca örnekleyecek olursam: 1968 bir yılın değil bölgelere göre değişen bir dönemin adıdır ve bu dönem küresel olarak incelenmelidir. Şöyle bir iddiada bulunulabilir: Küba devrimi olmasaydı, THKP-C ve THKO da olmazdı. Yine silahlı mücadele hareketi olabilirdi ama –o dönemki adıyla- “Mao Zedung çizgisi” çerçevesinde ya da klasik halk savaşı olarak var olurdu. Küba devrimi, Latin Amerika ülkelerindeki silahlı mücadele hareketleri, THKO ve THKP-C’lilerin genellikle yabancı dil (özellikle İngilizce) bilmeleri, çok uzaktaki Küba’nın ülkemiz sol hareketini derinden etkilemesine neden olmuştur. O bölgedeki mücadeleyle ilgili yazılı kaynakların –o sırada çeviri faaliyeti çok azdı ve genellikle klasiklerle sınırlıydı- genellikle İngilizce ve bir oranda da Fransızcadan okunabilmesi, silahlı mücadeleye inanan militanların klasik halk savaşı anlayışından kopmalarında önemli etken olmuştur.

THKP-C ve THKO konusunda ülkenin sol siyasi tarihinde önemli yeri bulunmayan Ankara’nın öne çıkması, İngilizce eğitim yapılan ODTÜ’nün özellikle THKO’nun kurulması ve gelişmesinde önemli rol oynaması bu bağlamda düşünülmelidir. (Aynı okul THKP-C konusunda da önemlidir. Bu örgütün üç kurucusundan Münir Aktolga ODTÜ’lüdür, Mahir Çayan SBF mezunudur ve Fransızca bilmektedir, Yusuf Küpeli ise bir dönem Ankara’da kalmış, ardından İstanbul’a gitmiştir. Ulaş Bardakçı, Ertuğrul Kürkçü de zamanın ilk hatırladığım ODTÜ’lüleridir. Başkaları da vardı, saymıyorum.)

Bunlar 1960’lı yıllar…

1990’lı ve 2000’li yıllarda ise durum daha değişik…

Uluslar arası göçün yoğunlaşmasının yanı sıra iletişim imkanlarının olağanüstü artması (cep telefonu, internet) sonucu, dünya-tarihsel bir zaman içinde yaşıyoruz denilebilir.

Önemli bir yerel tarih hemen dünya tarihi oluveriyor. Bunun ilk örneğini interneti gayet iyi kullanan Zapatistalar vermişti, son örneğini ise IŞİD veriyor. Otuz yıl önce olsaydı bölgenin bir bölümünün dışında bu örgütü duyan olmazdı. Şimdi ise adının her yanda duyulması sayesinde çok sayıda ülkeden militan toplayabiliyor.

Geçenlerde kameralar önünde ABD’li bir gazeteciyi öldüren kişi Londra aksanıyla İngilizce konuşuyordu. Ya bu ülkede doğup büyümüştü ya da yıllardır İngiltere’de yaşıyordu. Benzeri bir durum Almanya, Fransa ve diğer Avrupa için de geçerlidir.

Bu insanları yıllardır yaşadıkları ülkelerden koparan ve IŞİD’e katılmaya iten (El Kaide ve El Nusra için de aynı soruyu sorabilirsiniz) etkenler nelerdir?

Emperyalizm, olarak cevap verirseniz, siz yaşanılan dünyadan bir şey anlamamışsınız demektir.

Emperyalist ülkeler, işlerine geliyorsa, bu insanların gidişine kolaylık sağlayabilir, ama böyle bir niyeti bulunmayan kişileri “haydi siz gidin” diyerek gönderemez.

İngiltere’de büyümüş bir Pakistanlı Afganistan’da savaşmak ve büyük ihtimalle de ölmek için yerini terk edip gidiyorsa, bu insanları böyle davranmaya iten motivasyonu incelemek gerekir.

Çok değil 30-40 yıl önce böyle bir şey düşünülemezdi.

Yerel kültürlerin küreselleşmesi burada açıklayıcıdır.

Küreselleşme sadece Amerikanlaşma ya da başka bir deyimle MacDonaldlaşma değildir. Eskiden yerel sınırlar içinde kalan kültürler de dünyanın hemen her yanında örgütlenmektedir.

Eskiden Selefilik sınırlı bir alanda vardı, şimdi ise neredeyse bütün ülkelerde bulunuyor.

Göç ve iletişim imkanlarındaki büyük artış yerel faktörlerle birleşince hemen her ülkede Selefiler ortaya çıkıyor.

Kendimizden bir örnek daha açıklayıcı olacaktır.

Tanıdığım bir arkadaş yerelin küreselleşmesi konusunda doktora yaptı. Konusu şuydu:Türkiye’nin herhangi bir kazasında oturan insanlar sadece ülke değil dünya çapında örgütleniyorlar. Bu nasıl oluyor?

Bir kaza ismi uyduralım; diyelim Muradiye…

Buradan göç sonucu ülkenin başka kentlerine ve dış ülkelere giden insanlar var. Bu insanlar gittikleri yerlerde “Muradiye’yi Güzelleştirme Derneği” ya da “Muradiye’yi Kalkındırma Derneği” ya da benzer isimlerde dernekler kuruyorlar. Muradiyeliler bu derneklere üye oluyorlar. Bu dernekler birbiriyle iletişim içinde bulunuyor ve bazen ülkeler arası toplantılar yapıyorlar.

Bu işin merkezi İstanbul… Bu kente yukarıda özelliklerini anlattığım anlamda 22 bin dernek bulunuyormuş. Bu arkadaş birkaç derneği ziyaret etmiş. “Gel seni Almanya sorumlumuzla tanıştıralım” demişler.

İstanbul’daki bir çeşit merkez derneğin sadece ülkenin her yanındaki Muradiyelilerle değil, çok sayıda dış ülkeyle de bağlantısı bulunuyor.

Burada gerçekleşen, “Muradiye kültürünün” –ne ise o artık- küresel örgütlenmesidir.

Fransa, Almanya, Kanada, İstanbul, Adana ve daha başka yerlerdeki Muradiyeliler birbirinden farklılaşmıştır. Yıllardır içinde yaşadıkları farklı ortamlar onlara değişik özellikler kazandırmıştır, ama aynı kökenden geldikleri için ortak yanları da vardır.

“Muradiye kültürü” işte bu ortak yan üzerinde örgütlenmektedir.

Burada insanların çok kimlikli olduklarını, bazı kimliklerde ortak iken bazılarında apayrı olduklarını da görüyoruz. (Geniş bir konudur, burada girmeyeceğim.)

Başka bir örnek: PKK dünya çapında bir örgüt… Çok sayıda ülkede örgütlü ve bu ülkelere ulaşan TV yayınları da var.

Küreselleşmenin içinde yaşadığımız aşamasının özellikleri olmasaydı, böyle bir şey gerçekleşemezdi. Mücadele ettiği topraklarda ve biraz da Kürtlerin bulunduğu başka ülkelerde bilinen bir örgüt olmaktan öteye gidemezdi. Geçmiş yıllarda uzun bir mücadele geçmişine sahip olan Mustafa Barzani’nin bu sıkıntıyı nasıl yaşadığı tahmin edilebilir.

Eylem yaparsın ama bulunduğun bölgenin dışında duyurmak çok zordur.

Şimdi ise küçük bir çatışma bile çok sayıda ülkede birden duyulabiliyor.

Unutmamak gerekir, karşı taraf da aynı ortamda bulunuyor ve benzeri imkanlara sahiptir.

Hızlı iletişim büyük bir bilgi kirliliğini de beraberinde getirdi. Bilgiye ulaşmak kolaylaştı, ama hangi bilgiye? Bilgiyi filtreleyebilmek için gerekli ön bilgiye sahip olmanız gerekiyor, yoksa şaşırıp kalırsınız.

Sana alem pratikte var olanı yüzde 10-20 kadar yukarı ya da aşağıya çekebilir, fazlasını yapamaz. Pratikte olmayanın sanal alemde var olması kısa süre için mümkündür ama çabuk yok olur.

Sınıfsal mücadeleden söz edenlerin, sınıf içindeki yerel kültürleri önemle dikkate alması gerekir. Bunları ortadan kaldıramazsınız, var olacaklardır. Mesele bunların daha üst bir anlayış içinde eritilmesinin ne oranda mümkün olduğunda ve bunun yöntemlerinde yatıyor.

Bu anlatılanlar kapitalizmin içinde bulunduğu gelişme aşamasıyla ya da emperyalizmin çağdaş özellikleriyle ilgilidir, derseniz, doğrudur, ama bunu söylemek hiçbir şey söylemek değildir.

Genel bir belirlemedir, o kadar…

Neyse, konu büyüdükçe büyüyor. Burada keseyim…