Şuanda 33 konuk çevrimiçi
BugünBugün2348
DünDün1137
Bu haftaBu hafta6068
Bu ayBu ay27070
ToplamToplam10189124
Kürtlerle kardeş değil, yoldaş olun PDF Yazdır e-Posta
İbrahim Yalçın tarafından yazıldı   
Salı, 28 Ekim 2014 20:18


Nazım Hikmet Ran, ta Uzak Asya’dan dört nala gelip, bir kısrak başı gibi ak denize uzanan ve ipek bir halıya benzeyen, bu cennet vatanın bizim olduğunu bugün hayatta olsa  yazar mıydı?

Bilinmez elbette, kim bilir, belki de ‘’Bu vatan bizim’ ’diyeceğine,’’bizim oldu’’ diye yazardı.

Yazardı diyorum çünkü, ‘’yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine’’ mısralarını aynı şiir içerisinde yazan büyük usta, Türk akıncılarının Uzak Asya’dan, kılıç  kalkan kuşanarak Ak denize elini kolunu sallayarak piknik yapmaya, yerli halkla kardeş olmaya  gelmeyeceğini   bilmez olur mu? Bilir elbette..

Ben burada Nazım ustayı yazacak değilim. Konu bu değil.

Hani hep ‘’Türkler’le Kürtler’in kardeşliği’’ yerli yersiz  kullanılıyor ya, Acaba diyorum. Türkler (yani biz)  Uzak Asya’dan gelirken ak yeleli yağız atlarımızın terkisine Kürtleri de mi alarak  geldik?

Kardeşliğimiz burdan  mı geliyor?

Ama hayır. 1071 de, Uzak Asya’da yaşayan Kürtlerden bahseden hiçbir allahın kulu yok.. Velev ki olsa bile,.benim bildiğim Türkler bunu yapmazdı. Atlarının terkisine Kürtleri katiyen almazdı. Tarih kitaplarında, yağmacı Türk akıncılarının gasp ettikleri ganimeti başkaları ile  paylaştığına dair hiçbir kayıt bulunmuyor. 

O halde bizim Kürtlerle kardeşliğimiz nereden geliyor?

Neye dayanarak Kardeş olduğumuz iddia ediliyor?

Din kardeşliği mi? Karındaşlık mı? Yoksa Selçukluya Anadolu kapılarını açarak yaptıkları yardıma bianen mi onları bağrımız basıp kardeşlikle mi ödüllendirdik ?

Mehmet Emin Yurdakul’un, o çok sevdiğimiz ‘’Cenge Giderken’’adlı şiiri bu ihtimali de ortadan kaldırıyor.  

‘’ Ben bir Türküm dinim cinsim uludur’’ diyen şair’e göre, Dini bir yana bırakırsak ‘’Ulu cinsli Türk’’ile ‘’ulu’’ olmayan Kürt cinsinin kardeşliğinden bahsedilemez.

Başka bir şey olmalı, bu işin altında yatan bir çapanoğlu olmalı.

Bunun bilinmesi gerek.

Meydanlarda, ‘biz kardeşiz, etle tırnak gibiyiz, biz ayrılamayız’’ masallarının altında başka bir şeyler olmalı.

Bir şeyler olmalı çünkü, özellikle de son günlerde Kobani tartışmaları bunun ip uçlarını veriyor..

Kobani, kardeşlik palavralarını yerle bir ediyor.

Baksanız, Kürtlerle kardeş olduğumuzu en çok dillendirenler son günlerde ‘’bölünüyoruz’’histerisine çok fazla kapıldılar. ‘’Hadlerini bildirelim, yeter artık, n’oluyoruz böyle’’ diyenlerin sayısı çoğaldı. Nerdeyse bir kez daha kılıç kalkan kuşanacaklar.

Erken uyananın  kardeşine diş bilediği bir hezeyandır almış başını gidiyor.

İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Ramazan Kurtoğlu geçenlerde ilginç bir söz etti.’’ Ucu Akdeniz’e açılacak bir Kürt devleti için IŞİD ‘’mayın eşeği’’olarak kullanılıyor’’ dedi.

Dr Ramazan Kurtoğlu’na göre, ‘’ IŞİD Kürtlere saldırmıyor, saldırtılıyor. Böylelikle, Kürtleri  masum ve mazlum gösterip katliamdan korumak bahanesiyle insani yardım yapıyoruz denilerek  ucu Akdeniz’e kadar uzanan bir devletin temelini atıyorlar. Bu bir Emperyalist projedir. Irak ve Suriye’nin kuzeyini içine alacak Kürdistan adı altında yeni bir İsrail kuruyorlar’’  Engel olalım diyor.

Ben burada ‘’Mayın eşeği’’ sözüne takıldım. Emperyalistler tarafından Suriye ve Irak’ta faaliyet gösteren IŞİD’in mayın eşeği  rolü oynadığı doğru da,  Türkiye’nin Ortadoğu’da oynadığı rolün adına ne demeli?

IŞİD gibi Türkiye’nin iktidar ‘’çete’si’ de, yıllar yılı  aynı rolü oynamıyor mu?  

Dr. Ramazan Kurtoğlu  dilinin altındaki baklayı neden çıkartmıyor.

Laflarını geveleyip geveleyeceğine neden açık konuşmuyor.?

Türk insanında  söz çok. En basit bir konuda bile, ayaküstü 40 kafadan 40 tespit yapar da, taşı gediğine koymak işine geldiğinde onu başkasından bekler. ‘’sürüden ayrılmak’’istemez. Kurt’tan korkar.

En kabadayısı, ‘’ Demokrasi, birlik, bütünlük, barış, kardeşlik ulusal çıkarlar ve Atatürk ilkeleri’’ diye söze başlar, ama, söylemlerini  sosyal, siyasal  yaşamın pratiğinde sınamaya gelince geri durur ,durmakla da kalmaz, bir adım ileri çıkanları provokatörlükle bile suçlar. 

Ana Muhalefet CHP’ni bu konudaki  sicilinin pek temiz olduğu söylenemez.

Düşünsenize, bu ülkenin ana muhalefet partisi ve onun genel başkanı Kılıçdaroğlu,  kaç zamandır Erdoğan çetesini diktatörlükle suçluyor.

Suçluyor da, diktatörlere karşı nasıl mücadele edilir? Sorusuna tutarlı bir cevap vermekten özenle kaçınıyor.

Ana muhalefet görevini, diktatörlüğe karşı devrimci direniş hakkını kullananları suçlayarak ifa ederler.  

Kobani direnişine destek ve dayanışma eylemleri sırasında bunu   gördük, özellikle CHP yetkilileri ve medyadaki sözcülerinin, ‘’. Kobani bahanesiyle ‘’ diye başlayan demokratik direniş eylemlerini suçlayan, tu-kaka göstermeye çalışan söz ve yazılara günü birlik tanıklık ettik,ediyoruz.

Ana muhalefet CHP’nin, diktatörlüğe karşı verdiğini söylediği mücadelenin sefaletine en çarpıcı örnek, Son belediye başkanlığı seçimleridir.

Başkent Ankara’da seçim günü, gece yarısına doğru başkanlığı kazandıklarını ilan etmişlerdi. Sabaha karşı kaybettikleri açıklandı. İtiraz ettiler, ‘’hile yapıldı’’ dediler, kimseye dinletemediler, Kadı’yı kadı’ya şikayet ettiler, Anayasa mahkemesine gittiler sonuç değişmedi. Birkaç gün mırın kırın ettiler, sızlandılar ve Diktatörlüğün seçim sonuçlarına kuzu kuzu boyun eğdiler .

BDP-HDP böyle yapmadı. Diktatörlüğün Ankara’da oynadığı oyunu Ağrı’da tekrarlamaya kalkmasına sessiz kalmadı..

Baskı ve hileye  karşı direndi, ‘’demokrasinin sızlanarak değil direnişle kazanılacağının  örneği oldu.

Sadece bu değil.  AKP iktidar çetesinin dini algılar üzerinden toplumu radikalleştirme girişimlerinin en çok etkin olacağını sandıkları kuzey’de, buna fırsat vermedi. Meydanları iktidar çetesine kapattı, devrimci muhalefetin en güzel örneğini vererek  kazanmaya devam ediyor.

Türklerle Kürtlerin kardeşliği palavralarına aldırış etmeden sözüm ona ‘’demokrasi’’nin sınırlarına hapsolmadan, demokrasinin direnişle kazanılacağının örneklerini veriyor.

 

Hem sonra benim Kürtlerle kardeş olmak gibi bir sorunum  da zaten yok.

Ne Türk’ün Kürt’le, nede Kürt’ün Türk’le  böyle bir sorunu olmamalı.

Kürtlerin de Türklerin de yeteri kadar kardeşleri var zaten.

Bizim karşılıklı olarak buna ihtiyacımız yok.

Bizim ihtiyacımız.

Kardeşlik değil, yoldaşlıktır.

Biz kardeş değil yoldaş olmalıyız.

Roboski’de, Rojava’da Kürt olmalıyız.

Gezi’de Soma’da hep birlikte  Türk olmalıyız.

Biz kardeş değil yoldaş olmalıyız.

Yoldaşlık zor zanaat biliyorum.

Biz inatla yoldaş olmalıyız.

Bırakın sahte kardeşlik palavralarını, Korkmayın. Kim nasıl istiyorsa öyle yaşasın.

İsviçre’de 4 ayrı kanton var. Herkes kendi dilini konuşuyor. İsviçre bölünmüyor. Hem sonra istiyorsa bölünebilirler de, size ne?

Yugoslavya’yı parça parça ederken bunun adına demokrasi diyen  sizler değirmiydiniz? 

Yugoslavya parçalanırken demokrasi oluyor da, sıra size gelince neden kılıç-kalkan kuşanmaya kalkıyorsunuz?

Yugoslavya bir yana, yanı başımızda Kıbrıs örneği duruyor.

Kıbrıs’ı bölmeye giderken adına barış dediniz,

Kıbrıs’a Demokrasi getirdiğinizi iddia ettiniz, hala da ediyorsunuz. Kıbrıs’ı bölmenin adı barış ve demokrasi oluyor da sıra size gelince neden bölücülük  oluyor?

Biz kardeş değil, yoldaş olalım ve birlikte kazanalım.