Şuanda 26 konuk çevrimiçi
BugünBugün619
DünDün1042
Bu haftaBu hafta1661
Bu ayBu ay22663
ToplamToplam10184717
Türkiye değişim ve dönüşümün eşiğine geldi PDF Yazdır e-Posta
Nuray Bayındır tarafından yazıldı   
Cuma, 24 Nisan 2015 18:35


Her ne kadar AKP ‘’Yeni Türkiye ‘’ logolarıyla seçim startı verirse versin toplumun çok değil birkaç yılda patlama eşiğine geleceği tüm verileri ile ortada.  Türkiye’nin dinamik halkları hotzotçulukla yönetilmek istemiyor.

Ankara devletinden, tek parti , tek düşünce, tek kişi tarafından tek elden yönetilen AKP devletinden söz ediyorum. Klasik bir tanımlama vardır çoğumuz biliriz;’’her toplum layık olduğu yöneticiler tarafından yönetilir’’ diye.  Bu saatten sonra bu tür ezberci algı yaratan tanımlamalardan da uzak dumak gerektiğini düşünüyorum. İnsanları aşağılayıcı, atalete sürükleyici, ezberci yargılardan sıyrılmak ve önümüze bakmak gerekiyor. Kaldı ki son günlerde yapılan anket sonuçları başka bir Türkiye istemi ve özlemini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor zaten. 

Genel medya ve sosyal medya üzerinde geliştirilen baskı ve sansür politikasına rağmen insanlar son yıllarda birbirleri ile kendilerine özgü  iletişim rotası ve düzeni geliştirdiler. Sosyal medya kullanıcılarının her geçen gün daha fazla arttığı bir yerde değişime ve dönüşüme karşı uzun süre direnmek mümkün değildir. Gezi sürecinde yaşam hakkımı engelleyemezsiniz diyerek ortaya çıkan  entelektüel gençlik birikimini göz ardı edemeyiz. Değişim ve dönüşümün ne kadar ivedi bir karakter taşıdığının göstergesi oldu.

Anketlerden çıkan ortak sonuçlara göre , insan hak ve özgürlükleri vazgeçilemez öncelikler arasında sayılıyor. Bir diğer büyük sorun ekonomik kalkınma düzeylerinin eşitlenmesi ve toplumda refah seviyesinin arttırılması. Demokratikleşme ve Eğitim sorunları da toplumu derinden ilgilendiren öncelikler arasında. Vatandaşlık tanımını etnik referanstan arındırılmasını onaylayanların oranı da yüzde altmış dört olarak belirtildi.

Nükleer enerji santrallerinin kurulması ve HES’ler için doğanın tahrip edilmesine karşı köylülerin direnişi kazanıncaya kadar her gün yollara döküldüğü, dövüldüğü, sürüklendiği evlerinden arazilerinden olduğu  bir Türkiye’de yaşıyoruz. Hiçbir kalkınma hedefi adına  doğadan fedakarlık yapılamaz diyen yüzde yetmişlik başka bir zihniyet yükseliyor. Bu başka bir Türkiye özlemidir. Gezi direnişinden çıkarılan derslerin yanında bir de kapı komşuda yaşanan Rojava devrim süreci var. En çok da yaşanan ve hala devam eden bu savaş sürecinden de çok etkilendik. Sadece biz değil tüm dünya insanlığı Kobane’de Kürt gerilla kızları ve gençlerinin insan iradesini sınayan direnişinden ve halklar arası dayanışmadan etkilendi. Rojava devrim süreci bu gün bölge halklarına olduğu kadar Türkiye halklarına da ders çıkarması gereken birçok veri sunuyor.

AKP kendi ideolojisini hayata geçiriyor. Yargı, Polis, MİT ve bağımsız kurumların dahi yürütmeye hatta Cumhurbaşkanlığına (‘Saraya’) bağlanması milli iradenen talebi olarak lanse edildi. Çıkarılan yeni güvenlik yasalarıyla birlikte özel hayatlar, yaşam tarzları toplum mühendisliğine soyunularak yeniden dizayn ediliyor. Bu uygulamalara açıktan muhalefet edenler cezalandırılıyor. Bütün bunlar toplumda ‘bu iktidar değiştirilemez’ algısı yaratılarak yapılıyor.

Ancak başka bir Türkiye’yi hayal etmek, düşünmek ve birlikte kurmak mümkündür.

Başka bir Türkiye’yi inşa edebilmek için batıda da yerelden yönetimlerin güçlenmesi gerekiyor. AKP’ye rağmen yerel demokrasiyi bireyler üzerinden yükseltmek bile mümkün. Bunun için eşbaşkanlık sistemiyle yönetilen Kürt illerine bakmak yeterli. Devletin götürdüğü kamu hizmetiyle yerelin götürdüğü kamu hizmetleri arasında karşılaştırma yapılabilir. Yerellerde yönetimlere birikimli insanların katılımıyla yerel güçlendirilebilinir. Türkiye’de hala Eğitim, Sağlık, güvenlik vb kurumlar merkezi yapının yönlendirmesindedir. Yereller tüm Türkiye çapında merkezi yapıya rağmen eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir anlayışla yeniden örgütlenme ihtiyacındadır. Sadece bir kesimi temsil eden bir parti çıkıp da ben yeni Türkiye’de şunu yapacağım bunu yapacağım diyemez buna bütün renkleri ve farklılıklarıyla geniş kitleler karar vermelidir. Türkiye’de seçmeni araç sayan siyaset yapma tarzının da, anlayışının da değişmesi gerekiyor.

Bu güne kadar HDP dışındaki muhalefet partileri toplumu sosyolojik açıdan bütünlük bir bakış açısıyla her yönüyle derinlemesine analiz eden tezlerle başka bir Türkiye’nin mümkün olduğunu ortaya koyamadılar. O nedenle siyaset yapma tarzından tutun da toplumsal dokuyu bir arada tutan bütün alanlarda yeni bir zihniyet kültürünün geliştirilmesi gerekiyor. Türkiye toplumunun önünün açılması kimliksel özgürlükleri alabildiğine savunan ancak kimlik siyaseti içine boğulmayan bir bakış açısıyla mümkün. HDP’nin siyasi önerileri içinde en önemlisi Demokratikleşme ve yerel demokrasiler sorunudur. Demokrasinin yolunu açmak için HDP’nin yaptığı gibi, ötekileştirilmiş bütün toplum kesimlerini tek bir çatı altında toplayarak siyaset yapılmalıdır.

HDP’nin geçtiğimiz gün açıklanan seçim beyannamesinde belirttiği gibi;

"Bugün kaygısı ve yarın korkusu hepimizin hayatını çekilmez kılıyor. Devletin ve sermayenin mutlak iktidarı yaşamlarımızı alt üst ediyor, toplumu ve doğayı nesneleştiriyor. Varlığımızı, kimliğimizi, arzularımızı, ihtiyaçlarımızı tanımıyor, hesaba katmıyor, görmezden geliyor veya bastırıyor. Siyasi iktidarın mutlak üstünlüğünü güvenlik çemberleriyle sarmalarken, doğayı, insanı ve toplumu güvencesiz kılıyor. Piyasayı ve siyasi iktidarı dokunulmazlık zırhına büründürürken, yaşam alanlarımızın tümü üzerinde engelsiz bir denetim kurmak istiyor...

Toplumun ve insanın, sermayenin ve siyasi iktidarın mutlak tahakkümü altında ezilmesine karşı direnç üretemeyenler demokrasiye erişemez. Toplumun her bir öğesinin varlık ve yaşam koşullarının toplumun tümü tarafından güvence altına alındığı bir yeni yaşamı inşa etmek için gerçek demokrasiye ihtiyacımız var.

Toplumun güçlendirilmesi, o toplumun ezilen, yok sayılan, görmezden gelinen kesimlerinin güçlendirilmesidir.

İşçilerin ve emekçilerin işyerlerinde iş cinayetlerine karşı iş güvenliğini sağlama hakkıdır.

 Bütün halkların kendi anadilleriyle, kendi kimliklerini ve kültürlerini demokratik özerklik anlayışı çerçevesinde gerçekleştirme hakkıdır.

 Kadınların erkek egemenliğine ve şiddetine karşı mücadelede desteklerinin çoğaltılmasıdır.

 Gençlerin bugün ve gelecek korkusundan kurtulmasıdır.

İşsizliğin, yoksulluğun sürdürülebilir değil sona erdirilir olmasıdır.

 Kimliklerimizin birbirimize tehdit olmadığının anlaşılmasıdır. Devletin işinin bizlere kimlik dayatmak olmadığının kavranmasıdır.

 Doğanın bir hammadde değil yaşamın kendisi olduğunun ortak kabulüdür.

İşçinin grev hakkıdır, kadının görünmeyen emeğinin görünür kılınmasıdır.

 Alevi’nin cemevidir, parasız eğitim ve sağlıktır; nitelikli, kamusal, laik, bilimsel, anadilinde eğitimdir.

İnsan onurunu zedelemeyen koşullarda yapılan ulaşımdır, barınma hakkıdır.

Toplumun temelinin güçlendirilmesi ancak güven ekonomisinin inşası ile mümkündür. Bireyin kendisini toplumun güvencesi altında hissetmesinin sağlanması güven ekonomisinin esasıdır.

Bugün kaygısının ve yarın korkusunun olmadığı günlerin arifesindeyiz ‘‘

Geleceğimizi insan hak ve özgürlüklerine sırtını dönmüşbir devlet insafına terketmeyelim. Zaman İktidarı  tahakkümcü, istismar ve sömürüye dayanan faşizan güçlerin alıp kendi ellerimizle yeniden kurma zamanıdır. Anadolu halklar mozaiyinin demokratik ve özgürlükçü potansiyeli bunu yapacak güçtedir.

Seçimlerde gücümüzü ve kararlılığımızı gösterelim. Yeni Türkiye, Özgür ve Demokratik bir Türkiye hayal değildir. Yeter ki isteyelim.

Ermeni halkına reva görülen katliam gerçekliği ile yüz yıl sonra bile arşivlerini açarak yüzleşmekten kaçınan ve dünyada onursuz bir şekilde yanlızlaşmaya doğru yol alan bir devlet tarzıyla yönetilmek kaderimiz olmamalı!

Bu yazı vesilesiyle Ermeni soykırımını 100’cü yılında bir kez daha kınıyorum.