Şuanda 360 konuk çevrimiçi
BugünBugün936
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6908
Bu ayBu ay40645
ToplamToplam10157200
İşçi sınıfı PDF Yazdır e-Posta
İhsan Sağmen tarafından yazıldı   
Salı, 19 Mayıs 2015 17:30


Türkiye işçi sınıfı, bizlerin ezbere bildiği devrimci dinamizmi, istenilen düzeyde taşıyamadı. Son işi durdurma eylemleri, her ne kadar heyecan yaratsa da, bu bir tıkanmanın ürünüdür. Sarı sendikacılığın, patron sendikacılığının veya oportünizmin egemen olduğu sınıf sendikacılığının şu veya bu şekilde, işçinin, üretimde kendi emeğine sahip çıkma sürecini dumura uğratarak boşa çıkarmıştır.

Tekelci sermaye, sendikal oluşumları baştan kontrolüne alıp, istediği yönlendirmeyi yaparak, üretimin seyrini ayarlayabilmektedir. Bir anlamda, sendikalar kontrolünde demektir. Diğer taraftan, işçinin dini inancı, sosyal tabanı, kültürel yapısı, iktisadi konumu ki; ev, araba, veya eşya kredileri yoluyla, banka kart sistemlerine borçlanmış, köle kişiler topluluğuna dönüştürmesinden dolayı, kıskaç içine alınmış, psikolojik olarak kendi emeğine ters tavır alacak pozisyona getirilmiş ya da emek gücüne, yani, kendi gücüne inanmayan sınıf yaratmıştır.

Bu, illa Türkiye’de yüzde yüz bu anlama gelmez, fakat, önemle genel durum böyledir.

Türkiye işçi sınıfı militan yapıya tam olarak ulaşamadı. Sosyalistler ve Komünistlerin, bu sınıfa götüremeyeceği bir devrimci karakter yükleme yapmaları, nesnel olarak, üretimin ana yürütücüsü olmasına rağmen, militan sendikacılığın gelişememesi, sosyalist partilerin bu yapıyı örgütleyememeleri, doğaldır ki, istisnalar kaideyi bozmaz, burjuvazinin dağıtıcı kara propagandasına ve yukarıda saydığım çeşitli nedenlerden dolayı, sınıf olarak pasif ve pısırık bir konuma geldiler.

Sosyalist partilerimiz yeni örgütlenecek bir işçiye, kurtuluşun sosyalizmledir direkt diyemez, ona ilk vereceği emeğinin karşılığını alamadığı, örgütlü olması gerektiğidir. Üretim bilincine ve devamı olan, sosyal, politik bilinç yoluyla partisine kazanacaktır. Dinsel inancı olan bir işçiyi örgütlerken, dinsel bilinç ve  inanca saygı duyma gibi politik davranmayı da beraberin de yapmalıdır.

Sendikal mücadeleyi, işçi liderlerini, mücadele geleneğinin tarihini birikim olarak bünyesinde barındıramayan, yasal düzenlemeleri, grev ve lokavt kanunlarını yakından bilen bunların dışında, üretimi durdurarak, ‘fabrika seninse, onu çalıştıran benim’, diyebilen güce ulaşmak, ama bilinçli güce ulaşmak şarttır.

Bu gün, Renault işçisi sendikacılığın sarısı ve satılmışlığından dolayı işi durdurdu. TOFAŞ’ın dayanışmasıyla daha renkli bir hal almış oldu. Bu çıkmaz aşılacaktır elbette, ya yeni bir sendika doğar, ya da sendikaya kendi seçtikleri komisyonu taşırlar ve karar alırlar. Geçici olarak sorun çözülür.

Diğer bir şekilde, barbarca saldırarak polis yoluyla da çözerler ki, bu çözüm olmaz, çözümsüzlük olur.

İşçi ve önderleri, şunu çok iyi bilmeliler ki, sağlam bir hukuk, sağlam bir örgütlenme, ücret, emeklilik ve sağlık yasası olmadan, işçiye emekçiye uyku yoktur. Bu gün alacağı zam, bir ayda, elektriğe, gaza, tuza gelen zamlarla eriyecektir. Asgari ücret yukarıya, dünya standartlarına çekilmelidir.

İşçi, nesnel olarak pratik ve dinamik güçtür, bu güç politik ve sosyal alanda yoksa, dayanışamıyorsa, kendi üretiminden doğan sorunları kimseye duyuramaz, kimsenin kini de duyamaz. Özellikle işsizler ordusunun fabrika kapısında beklediği dönemde, bunu hiç yapamaz.

Ülke genelinde işçi bilinçli birikimli bir örgütlenmeye gitmeli, kendi bağlaşıklarını, demokratik kurumlar içinde kurabilmeli, geleceği onlarla örmelidir. Kapitalizmin girdabından çıkış, ilk ona karşı çıkarak başlar…