Şuanda 45 konuk çevrimiçi
BugünBugün747
DünDün2294
Bu haftaBu hafta6719
Bu ayBu ay40456
ToplamToplam10157011
Fransa'da neden devrim olmuyor? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cuma, 27 Mayıs 2016 22:52


Yarın İbrahim Yalçın ile ilgili anma toplantısı nedeniyle Paris’e gideceğim. Gittikçe yayılan grev dalgası demiryollarını da kapsıyor mu diye merak ediyordum; metro dahil ulaştırma alanındaki grev haftaya başlıyormuş. Ben de Cumartesi gidip Pazar dönüyorum, atlattım yani…

Fransa’da Komünist Partisi’ne yakın bir sendika olan CGT’ye bağlı işçiler çalışma yasasında yapılmak istenen değişikliklere karşı değişik alanlarda grevdeler. Polisle sık sık sokak çatışmaları yaşanıyor. Son olarak matbaa işçileri de grev yapıp grevi destekleyen gazeteler dışındakileri basmadılar.

Rafinerilerdeki grevin ardından nükleer santralardaki grev nedeniyle  elektrik üretimi azalacak, ardından hava ve kara yollarında –yeraltı dahil- grev geliyor.

Yıllardan beri Paris’te bulunmadığım için değişik sol gruplar nasıl davranıyor, bilmiyorum. En son CGT’nin Citroen fabrikalarında işçilerin serbest sendika seçimi için gösterisine gitmiştim. Paris’in Nation meydanındaydı, yüz bin kişi vardı diyebilirim. O zaman da değişik sol grupların işçilere “iktidarı alın, sosyalizm” diyen bildiriler dağıttıklarını görmemiştim. Herhalde şimdi de yoktur ya da az vardır.

Nedeni belli, ciddiye almazlar da onun için!

Yunanistan, İspanya ve Fransa gibi değişik Avrupa Birliği ülkelerinde işçiler ve genel olarak emekçi halk greve, genel greve gidiyor. Hayat duruyor ve bazen polisle çatışma yaşanıyor ama marjinal gruplar dışında devrimden söz eden bulunmuyor.

Bu nasıl oluyor?

Arada ekleme yapayım: CGT Fransız Komünist Partisi’ne yakın bir sendika ama FKP yüzde üç kadar oy alıyor. Geçmişte Avrupa Komünizmini savunurdu. Adı komünisttir ama programındaki “proletarya diktatörlüğü” belirlemesini yıllar önce iptal etti. Leninist bir parti olduğu iddiasında da değildir.

Bu parti üyelerinin içinde aktif oldukları büyük bir sendika da böylesine militan bir çizgi izliyor.

Bizdeki marksist-leninistler için anlaşılmaz bir durum…

“Devrimci bir parti olsaydı devrim olurdu” filan denilecektir ama bir grevin ötekini izlediği yukarda sayılan üç ülkede de –ve ek olarak başkalarında da- devrimci önderlik neden yok acaba?

Bunu düşünmek yerine dünyanın tek akıllısı bizmişiz gibi başkalarına akıl vermek kolay oluyor.

Kısa süre önce bizde “kölelik yasası” da denilen taşeron işçilikle ilgili bir yasa çıktı; bırakın grevi yeterince ses bile çıkmadı.

Soma’daki kazada 300 işçi öldü; bereket her yıl anma günü yapılıyor da unutulmuyor.

Eklemek gerek; Gezi nostaljisi başladı. Gezi’nin üçüncü yılını idrak etmişiz ve (inşallah) Gezi bir daha olacakmış!

Halimiz ortada, kimseye akıl öğretecek durumda değiliz, öğretmeye kalkanı da zaten dinleyen olmuyor.

Öncelikle başka ülkelerde olanları kendi şartlarımıza tercüme ederek anlamamak gerekir.

Fransa’da ya da Yunanistan’da olanların üçte biri bizde olsa iktidar sallanır, ama bu ülkelerde böyle olmaz çünkü bu durum yıllardan beri yaşanmaktadır.

Yunanistan’da kaçıncı genel grev yapıldı, bilmiyorum. Fransa’da ise işçilerin grevlerle hayatı durdurması yeni değil, yıllardan beri örnekleri yaşanıyor. Bazen öğrenci eylemleri oluyor ve bazılarına işçiler de destek veriyor.

Fransa’da ırkçı Ulusal Cephe yüzde 22 oyla birinci parti durumunda… CGT’nin örgütlediği büyük grevlerdeki işçilerin Ulusal Cephe’yi seçtiğini sanmıyorum ama çoğunluğunun Fransız Komünist Partisi’ni seçmedikleri de açıktır.

İnsanlar ekonomik çıkarlarını militanca savunuyorlar… Burada söz konusu olan sadece ekonomik istekler değildir çünkü stratejik işkollarında grev yapmak ve hayatı felç etmek politik içerikte bir eylemdir. Emeklerinin hakkını almak istiyorlar; emeklilik yaşı ve değişik sosyal hakların kısıtlanmasını istemiyorlar ve bunun ilerisine de gitmiyorlar.

Bilgisizlikten mi, hiç sanmıyorum.

Her ülke bizdeki gibi değil, insanlar okuyor. Dahası işçi ve emekçilerin eğitim düzeyi otuz yıl öncesine göre önemli oranda yükselmiş durumdadır. Üretimde bilgisayarlaşmaya ayak uydurabilmek için orta öğrenim yetmez; üniversite şart değildir ama ciddi ek eğitim görmeniz gerekir.

Marksist ya da marksist-leninist teoriyle bu insanlara gidemiyorsunuz, kısaca ciddiye alınmıyorsunuz. Bu teoriyi savunanlar akıllı ve özverili insanlardır. Bazılarının yaşanmış sosyalizm deneyinden bazı dersler çıkardıkları da söylenebilir ama buna rağmen durum değişmiyor.

Bu teori için gelecek bitti!

Her olayda bu bitiş kendini yeniden gösteriyor; anlamak istemeyen anlamasın ve nasıl olsa onların anlamamasıyla durum değişmiyor.

Kapitalizme karşı büyük potansiyel bulunuyor ve bu teori değişik versiyonlarıyla bu potansiyele hitap edemiyor.

Fransız Komünist Partisi olsun, Yunanistan Komünist Partisi olsun; bunlar güçlü tarihsel birikimleri olan partilerdir. YKP marksist-leninisttir ama oyları düşe düşe faşist Altın Şafak’ın bile gerisinde kalmıştır.

Bu insanları “devrimci önderlik yapamıyorlar” diye eleştirmek yanlıştır. “Kendi yapabildiğine bak da ondan sonra konuş” derler adama…

Onlar hiç olmazsa ciddi tepki gösteriyorlar ve sonuç alamadıklarında bile kötüye gidişi frenleyebiliyorlar. Fransa’da hükümet yeni çalışma yasası tasarısının bazı maddelerinin iptal edilebileceğini açıkladı. Bizde ise “kölelik yasası” çıkıyor ve gösterilen tepkinin düzeyi ortadadır.

Fransa’da marksist olmayan bir anti kapitalizm gelişecektir, bunun belirtileri var.

Benzer bir durum Almanya için de söz konusudur.

Dünya çapında stratejik kurumların çevresinin işgal edilmesinde ön sırada olan Frankfurt’ta ve bu kente eyleme destek için gelenlerde bu durumu görmek mümkündü.

19. yüzyıldaki gibi bütünsel bir teori bekliyorsanız, bulamazsınız.

Nedeni kısaca şöyle açıklanabilir: 19. yüzyılda doğa bilimlerinde –mesela fizikte- bütünlük vardı. Bu bütünlüğün yanlış olduğu ortaya çıktı ve klasik fizik 1900-1925 arasında yaşanılan iki devrimle değişti: görelilik kuramı ve parçacık mekaniği. O zamandan beri fizikte 19. yüzyıldaki bütünlük bir daha kurulamadı. Fizik geçtiğimiz yüzyılda çok gelişti ama yaşanılan iki ayrı devrimin kuramlarını birleştirmekte yeterli olamadı.

Fizikte bile kurulamayan eski bütünselliği toplum bilimlerinde aramak yersizdir.

Üstelik bütünsellik olmadan olmaz diye bir kural da yoktur.

Yanlış bütünsellik kurmak yerine bütünsel olmayan ama doğruya daha yakın bir parçalılık tercih edilir.

Yazıyı daha fazla uzatmadan şöyle bağlamak mümkündür: Fransa ve benzeri ülkelerde yaşananları bize tercüme etmek, orada olanları kendi şartlarımız içinde anlamak doğru değildir. Bizde hiç genel grev olmadı, olsaydı, neler olurdu ama o ülkelerde genel grev o kadar olağanüstü bir şey değildir.