Şuanda 30 konuk çevrimiçi
BugünBugün178
DünDün2300
Bu haftaBu hafta10793
Bu ayBu ay43492
ToplamToplam10205546
100. Yıl Yazıları (8): 1960'lı Yıllar PDF Yazdır e-Posta


1960’lı yıllar reel sosyalizmin geleceğini belirleyen yıllardır. 1989-1991’de reel sosyalizmin çözülüp ortadan kalkması bu yıllardan başlayarak sözü edilen bir gelişmeydi. 1989-91 bu ülkelerdeki bazı kişiler için sürpriz olmadı. Ne zaman ve nasıl olacağı bilinmiyordu ama söylenen şuydu: böyle devam edersek gelecek yoktur.

1960’lı yıllar dünya tarihinin de özel bir dönemidir. 1968 olarak da bilinen ilk küresel direniş hareketi bu yıllarda ortaya çıkmıştır.

68 simge bir tarihtir, öncesi ve sonrası vardır. 1968 gerçekte ülkelere göre değişen bir dönemdir. Mesela Latin Amerika 68’inin 1959’da Küba devrimiyle başladığı, 1974’te Allende’nin öldürülmesiyle sona erdiği söylenir. Türkiye için ise 68 dönemi, kendi içinde iki döneme ayrılan 1965-1980 arası olarak belirlenebilir. 1965’te TİP’in 15 milletvekiliyle TBMM’ne girmesinden 12 Eylül darbesine kadar olan dönem…

68 hareketi yıllarca belirli ülkelere özgüymüş gibi incelendi: ABD, Fransa ve Batı Avrupa ülkeleri gibi…

Aradan 25-30 yıl geçtikten sonra 68’in dünya çapında bir hareket olduğu ve sayılan ülkelerle sınırlı olmadığı anlaşıldı. O dönemde azgelişmiş ülkeler olarak bilinen ülkelerde de; Latin Amerika ve Türkiye gibi, 68 hareketi vardı.

Eksik kalan ve daha da sonra tamamlanan yön ise sosyalist ülkelerdeki 68 idi.

Duymamış olabilirsiniz ama böyledir.

Çin’de 1966’da başlayan ve on yıl süren Kültür Devrimi’ni bu çerçevede görmek gerekir. Çekoslovakya’da 60’lı yılların ortalarında başlayan ve komünist partisinde çoğunluğu sağlayacak kadar gelişen ve ülkenin 1968’de Varşova Paktı orduları tarafından işgal edilmesiyle sonuçlanan hareket de bu çerçevededir.

Batı ülkelerinde, gelişmiş kapitalist ve azgelişmiş olarak nitelendirilen ülkelerde 68’in ortak teması Vietnam savaşına karşı çıkmak ve Che Guevara idi. Vietnam ve Che bu ülkelerin tümünde ortak temadır; ek olarak ülke özgülüne ait konular gelir.

Reel sosyalist ülkelerde ise Che neredeyse yok sayılırdı, Vietnam savaşı ise ön plandaki bir konu değildi.

Bu durumda dünya gelelindeki 68’in ortak noktası bulunabilir mi?

Bulunabilir. 68 yeni bir dünya özlemi demekti. Mevcut düzene itiraz etmek, değişmesini istemek demekti. Bu yön bütün ülkelerde ortaktır.

Reel sosyalist ülkelerdeki 68, mevcut sosyalizmin eleştirilmesi ve değişmesini istemek anlamına geliyordu. Çin’de on yıl süren ve başarılı olamayan Kültür Devrimi’nin de en azından başlangıçtaki amacı buydu: yaşanılana itiraz etmek, değiştirmek istemek…

Latin Amerika ülkelerindeki silahlı mücadele hareketleri; Almanya’da Kızıl Ordu Fraksiyonu, İtalya’da Kızıl Tugaylar 68 çerçevesinde değerlendirilmelidir. Bu örgütler 68’in büyük hareketinden koparak silahlı mücadele yolunu seçenler tarafından kurulmuştur. Bizde de THKO ve THKP-C böyle ortaya çıkmıştır.

SSCB’de 40-45 yılı, Doğu ve Orta Avrupa ülkelerinde 15 yılı geride bırakmış reel sosyalist ülkelerdeki değişme isteği neydi?

1960’lı yılların başlarında Demokratik Almanya Cumhuriyeti Federal İstatistik Dairesi Başkanı olan Fritz Behrens, “Böyle devam edersek 25 yıl sonra çökeriz” dediğinde, bu açıklaması görevden alınmasına mal olmuştu ama yaklaşık 25 yıl sonra yaşanılan gelişme de dediği gibi gerçekleşmişti.

Kapitalizm üretici güçlerin gelişmesinde sıçrama yaparak yeni bir döneme giriyordu. Buna daha sonra Üçüncü Sanayi Devrimi adı da verilmiştir ve temelini üretimde bilgisayarlaşma oluşturuyordu. Sosyalist ülkelerde ise buna bilimsel-teknolojik devrim adı veriliyordu.

Üretici güçlerin geliştirilmesinde kapitalizmi yakalamayı ve geçmeyi hedef edinmiş reel sosyalist ülkelerde konuyla ilgili yoğun tartışma yaşanması normaldi. Üretici güçlerin geliştirilmesinde nasıl geride kalmayız, bilimsel-teknolojik devrim nasıl geliştirilebilir gibi sorular soruluyor ve farklı cevaplar veriliyordu.

Konuya yaklaşımı kabaca ikiye ayırmak mümkündür. Kabaca diyorum çünkü farklı kesimlerin kendi içinde de görüş birliği olduğu söylenemezdi.

Bir kesime göre; kapitalizm üretici güçlerin geliştirilmesinde sıçrama yapamazdı, dolayısıyla sosyalist ülkelerin şimdiye kadar izledikleri çizgiyi –küçük düzeltmeler dışında- değiştirmeleri gerekmezdi.

1960’lı yıllar sosyalizmin altın yılları sayılırdı. Kruşçev 1964’te Küba krizinde gösterdiği başarısızlık nedeniyle görevden alınmıştı ama ne infaz edilmiş ne de sürgüne gitmişti. SBKP’de üst düzeydeki görev değişiklikleri normal yollardan oluyordu.

Sosyalizm bir dünya sistemi haline gelmiş, tüketim malları üretimi artmış, kitlenin refah düzeyi yükselmiş, ulusal kurtuluş savaşlarına verilen destek nedeniyle prestij dünya çapında yükselmişti.

İkinci kesime göre ise, sosyalizm bugüne kadar izlediği çizgiyle gelişmeye devam edemezdi. Devam etmesi durumunda bilimsel-teknolojik devrimi kaçırmak kaçınılmaz olacaktı. Bu ise sosyalizmin en büyük iddiasını, üretici güçlerin geliştirilmesinde kapitalizme yetişmek ve onu geçmek iddiasını kaybetmesi anlamına gelecekti.

Bu kesimin içindeki görüş farklılıkları oldukça fazladır. “Böyle devam edilemez” konusunda anlaşıyorlardı ama seçenek konusunda önemli denilebilecek farklılıklar bulunuyordu.

Başlıca üç farklılıktan söz edilebilir:

Birincisi: Çekoslovakya’da Ota Şik ve bu ülkenin komünist partisinin önemli bölümü tarafından savunulan sosyalist pazar ekonomisine geçilmesi…

İkincisi: DAC’de Sosyalist Birlik Partisi Genel Sekreteri Walter Ulbricht tarafından savunulan teknik gelişmeye büyük yatırım yapılması ve teknokratların ücretlerinin artırılması…

Üçüncüsü: Küba’da Che Guevara tarafından savunulan sosyalizmde maddi teşviklerden tümüyle vazgeçilmesi ve ahlaki yönün öne çıkarılması…

SSCB ve diğer sosyalist ülkelerde üretimin artırılması amacıyla iyi çalışan ve üretenlere prim ödeniyordu ve Che de bunu eleştiriyordu.

Gelecek yazıda bu kesimlerin görüşlerinin daha ayrıntılı incelenmesinin yanı sıra, reel sosyalizmde gelişme yolu konusundaki mücadelenin sonuçlanması üzerinde durulacaktır.

Bu mücadele 1971’de sona erdi denilebilir ve 1989’a kadar da sadece 18 yıl kalmıştı…