Şuanda 88 konuk çevrimiçi
BugünBugün1426
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7398
Bu ayBu ay41135
ToplamToplam10157690
Almanya'nın silahlanması PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 28 Ocak 2020 23:09


Burada silahlanmadan kastedilen Almanya ordusunun uzun zamandır şikayet konusu olan malzeme eksikliklerinin tamamlanmasıdır. Orduda ciddi boyutlarda malzeme eksikliği bulunuyor. Mesela piyade tüfekleri iyi değil, ateş edilince çabuk ısınıyor; buna diğer malzemeler de eklenebilir. Savunma bakanı eksiklerin kısa sürede tamamlanacağını duyurdu.

Eksikliklerin tamamlanma çabasının Trump’un talebiyle tümüyle olmasa bile örtüştüğü söylenebilir. Almanya diğer NATO üyesi ülkelere göre GSMH’nın daha az bölümünü savunma harcamalarına ayırıyor. Trump bu payın yükseltilmesini istiyordu.

Durum ilk bakışta garip görünebilir. Almanya önemli bir silah ihracatçısıdır; ABD, Rusya Federasyonu, Fransa kadar olmasa bile silah ihracatı önemlidir. Özellikle Türkiye’nin silah aldığı bir ülkedir. Türkiye’ye özellikle tank ve küçük savaş gemileri satmaktadır. Afganistan da dahil olmak üzere değişik ülkelerde askerleri bulunmaktadır ve böyle bir ordunun malzeme eksiğinin bulunması garip görünebilir.

Almanya’nın durumu Lenin’in Birinci Dünya Savaşı yıllarında yaptığı bir saptamanın yıllardan beri artık geçerli olmadığını gösteriyor. Geriden gelen emperyalist bir ülke sıçramalı bir gelişmeyle öndekilere yetişebilir ve dünyanın yeniden paylaşılması gündeme gelir; bunun da yolu savaştır.

Bu saptama şu anlama da gelir: ekonomik olarak güçlenen bir ülke askeri olarak da güçlenecektir. Başka bir deyişle ekonomik güç olarak geriden gelen ama sıçramalı bir gelişmeyle öndekilere yetişen bir ülke, askeri olarak da bunu yapacaktır. Değişik ülkeler arasında askeri güçlerin yaklaşık eşitlenmesi gerçekleşmeden savaş çıkması mümkün değildir. Hiçbir ülke kaybedeceği baştan belli olan savaşa girmez.

Almanya örneğinde yıllardan beri böyle olmadığını görüyoruz. Almanya dünyanın büyük ekonomik güçlerinden bir tanesidir. Avrupa Birliği içinde ekonomik olarak en güçlü ülkedir ama askeri olarak aynı durum mevcut değildir. Almanya ekonomik olarak Fransa’dan belirgin olarak daha güçlü olmakla birlikte, askeri olarak güçlü olan Fransa’dır. Bu ülke nükleer silahlara sahip olmasının yanı sıra ordusu da savaş tecrübesine sahiptir.

Ordunun savaş tecrübesi modern silah kadar önemlidir. Ne kadar modern olursa olsun silahlarını savaşta etkin kullanmayı başaramayan bir ordu sonuçta güçsüzdür. Almanya bu konuda zayıftır. Yıllardan beri savaşlara dolaylı olarak katılmaktadır. Mesela Irak’a karşı yürütülen birinci ve ikinci savaşlara katılmamıştır ama ülkedeki ABD üslerinin ikmal için kullanılmasına izin vermiş, ek olarak savaş harcamalarına da katılmıştır. Almanya askeri konularda ısrar etmez, gider. Mesela TC hükümetinin İncirlik konusundaki açıklamalarının ardından buradaki askerlerini Ürdün’e taşımıştır.

Almanya savaş gemileri ihraç etmekle birlikte Fransa’nın aksine uçak gemisi de yoktur.

Fransa-Almanya işbirliği temelinde Avrupa Birliği’nin hızlı müdahale birliği var ama sayıca azdır, kurulması planlanan Avrupa ordusu ise yıllardan beri gerçekleşmemiştir.

Önceki yıllarda, Türkiye’nin AB üyeliğinin ciddi bir ihtimal gibi göründüğü yıllarda, Türkiye kurulması planlanan Avrupa ordusunun piyade ihtiyacını karşılamayı üstlenmeyi planlıyordu. Bu plan gündemden düşmüştür.

Almanya’da güçlü denilebilecek bir barış hareketi bulunuyor. Gücü sadece yürüyüşlere katılan insan sayısıyla ölçmemek gerekir. Bu sayı bazen artar bazen azalır, esas olan kurumlaşmadır. Almanya barış hareketi her yıl düzenli toplantılar yapar ve yıllık kitap çıkarır. Bu kitapta Almanya’nın silah ihracatı, dünyanın neresinde ne kadar askeri bulunduğu, ülkenin silahlanma konseptindeki gelişmeler yer alır.

Barış mücadelesini “savaşa karşı olmak” ile sınırlandırmak doğru değildir. Bir ülkenin dünya çapındaki savaş potansiyelinin yıllar boyunca nasıl geliştiği izlenmek zorundadır.

Türkiye gibi militarist bir ülkede kayda değer bir barış hareketi bulunmuyor. Bunun önde gelen nedeni militarist kültürel yapıdır. Almanya’da da yıllarca aynı yapı vardı ama 68 hareketi bu yapıyı kırdı. (Almanya ve Türkiye 68’lerinin karşılaştırmalı incelemesi için 68’den ne kaldı? kitabına bakabilirsiniz.) Bizdeki bir başka sorun ise barış konusunun Kürtlerle sınırlı olarak düşünülmesidir. Bu önemlidir ama Türkiye’nin Katar ve Somali’de üs kurması, bugüne kadar değişik ordulara askeri eğitim vermesi (Nijerya, Bosna Hersek, Arnavutluk, Hırvatistan gibi), Irak’ta –bilinen- 2500 askerinin bulunması, Suriye’nin yüzde 10-15’ini ilhak etmesi, son olarak Libya açılımı (orada Kürt yok) ve artan silah ihracatı konunun Kürtlere yönelik tutumu epeyce aşan önemini göstermektedir.

 

Silahlı insansız hava aracı gibi modern savaşın önde gelen bir silahını kendisi üretebilen ve ihraç da edebilen bir ülkede barış hareketinin basın açıklamaları dışında bulunmaması hayret edilecek bir durumdur ama ne yazık ki böyledir.