Şuanda 37 konuk çevrimiçi
BugünBugün932
DünDün1865
Bu haftaBu hafta9247
Bu ayBu ay41946
ToplamToplam10204000
Kürt kadını PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Pazartesi, 27 Aralık 2010 12:56


Kürt kadınının mücadelesi herkesin görebileceği kadar açık… Hem bir halkın, Kürtlerin kurtuluşu hem de kendi kurtuluşu için mücadele ediyor. BDP’de milletvekili ve belediye başkanı olarak kadın oranının –ülke ortalamasına göre- yüksek olması, partinin eş başkanının kadın olması, BDP’nin yönetiminde olduğu bazı belediyelerde iki evlilere karşı ceza uygulanması gibi önlemler de Kürt kadınının mücadelesinin yansımalarıdır.

 

Alınan onca yola karşın henüz yolun başında bulunuluyor. Ne namus cinayetleri ortadan kalktı ne de baskı sonucu intihar eden Kürt kadınları tarihe karıştı… Buna rağmen, inkar edilemeyecek kadar açıkta olan, Kürt kadınının mücadele ve örgütlenmesindeki yükseliştir.

Bizde bir huy vardır: gelişmeyi göründüğü gibi ele almak, belirtmek ve geçmek…

Bu mücadele hangi mekanizmayla gelişmiştir, inceleyen yoktur.

Gazetelerde bu kadar çok sayıdaki köşe yazarı ne yapar, bilmem.

Herkesin görebildiğini yazıya taşımak ve bunu da sürekli olarak yapmak, yazı yazmak olmasa gerektir.

Kürt kadınının politikleşmesinde 12 Eylül’ün önemli yeri bulunuyor. Binlerce Kürt hapse atıldı. Tahmin edilebileceği gibi, bunların büyük çoğunluğu erkekti. Bu insanların anneleri, kız kardeşleri, eşleri ve nişanlıları vardı. Hapishane ziyaretlerinde ve gözaltında kaybedilenlerin aranmasında bu kadınlar kaçınılmaz olarak öne çıktılar.

Benzeri bir durum Türk kadını için de söz konusudur.

Türk kadınlarının aktifleşmesi, 12 Eylül sonrasında Kaktüs gibi kadın haklarını ana konu olarak işleyen dergilerin çıkmasına da neden oldu.

Bu aktifleşme, orta sınıf Türk kadınını da etkiledi. Bu kesimin bilinen ismi Duygu Asena oldu. Kadınca Dergisi yayınlandı.

Aynı ismin “Kadının Adı Yok” adlı kitabı, edebiyat açısından berbat bir kitap olmasına karşın, alanında bir ilk olarak işlev gördü.

Kürt kadınının mücadelesi başka bir yönde gelişir.

1984’te başlayan silahlı mücadele, bir süre sonra, kimsenin önceden tahmin edemeyeceği oranda, Kürt kadınları arasında ilgi görür.

Kadının ayrı bir cins olarak ezilmesi, Kürt toplumunda daha fazladır ve gerilla ona çıkış yolu sunmaktadır.

Bu çıkış yolu, kadının kendisini ezen çevreden uzaklaşması, ayrı bir sosyal çevrede kendini yeniden üretmesi anlamına gelir.

Silahlı mücadele, kendi başına hakim değer yargılarını ortadan kaldırmaz. Sosyalizasyonla içselleştirilmiş toplumsal değerler, silahlı mücadele içinde de kendilerini ortaya koyarlar.

Yüksek lisans tezi gereği iki yıl kadın ordusu içinde kalan Anna Flach, bu sürecin sonunda, Kürt Gerillasında Kadın adlı Almanca bir kitap yazar. Flach, burada, evin namusu-köyün namusu-gerillanın namusu çizgisini de anlatır.

Kadının kadına güvenmemesi, erkek gerillanın kadın gerilla komutanından emir alması reddetmesi, kadın ve erkeklerin birlikte bulunduğu birliklerde kadının savaşa girmesine karşı çıkılması (sözüm ona erkek olacaksınız, bir kadını koruyamadınız!)…

Kadınların mücadelesi silahlı mücadelenin içinde de sürer…

Bu kadınların sergiledikleri örnek ve ayrıldıkları köylere yönelik politik çalışmaları, geride kalan ve baskıdan bunalmış kadınları etkiler.

O yıllarda şöyle bir anekdot aktarılırdı:

Genç Kürt kadınları için gerillanın varlığı, evde bir savunma aracına dönüşür.

“Üstüme gelmeyin, dağa giderim” denildi mi, akan sular durmak zorunda kalıyordu.

Abdullah Öcalan, kadınların mücadele potansiyelini görmüş ve ona karşı direnmek yerine, yolunu açmaya çalışmıştır.

Silahlı mücadele, katılan genç kadın ve erkeklerin farklı bir sosyalizasyon yaşayarak değişik bir kimlik edinmelerine yol açmış ve bu kimlik de Kürt toplumunun değişmesinde önemli rol oynamıştır.

Bu değişim çizgisinin iç mekanizmasını anlamadan, benzeri bir gelişmenin Türkler arasında da olamayacağını görebilmek mümkün değildir.

- 12 Eylül sonrasındaki silahlı mücadele yürütme çabası, öncesindeki kadar bile etkili olamadı. Kayda değer bir destek bulamadı.

- Destek bulabilmiş olsaydı bile, gelişme Kürt toplumundaki gibi olamazdı. Silahlı mücadelenin ayrı bir coğrafyada yaşanılan farklı bir sosyalizasyon temelinde yürümesi mümkün değildi.

Kürtler farklı bir parçaya gittiler. Oradan buraya geldiler. Türklerin ise gidebileceği bir yer yoktu.

Ülkenin çok parçalılığı bu kez avantaj olarak ortaya çıktı.

Türkler arasındaki kadın mücadelesinin cılız olması ve özellikle de kent orta sınıf kadını arasında yoğunlaşması, mücadelenin bu kesimdeki genel durumuyla ilgilidir.

Mevcut düzeni hedef alan mücadele cılız olunca, bu kesimdeki kadın mücadelesi de aynı konumda kalmaktadır.

 

Son Güncelleme: Pazartesi, 27 Aralık 2010 20:12