Şuanda 67 konuk çevrimiçi
BugünBugün1548
DünDün2294
Bu haftaBu hafta7520
Bu ayBu ay41257
ToplamToplam10157812
suriye, türkiye'yi mi izliyor? PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Cumartesi, 25 Haziran 2011 19:36


Suriye’de Baas Partisi’nin birkaç aydan beri süren ayaklanmayla ilgili söylemi dikkatinizi çekiyor mu?

Oldukça tanıdık bir söylem. Yıllarca bizde de kullanıldı ve işe yaramadığı anlaşılınca yeni terk edildi.

Deniliyor ki: Suriye’de rejime karşı ayaklanma dış mihrakların işidir.

Bizde bu söylem 1971 yılından beri vardır. Rejime karşı silahlı mücadele yürüten THKP-C ve THKO dış mihrakların oyuncağı idiler.

Hükümetler ve devlet aynı söylemi PKK için de kullanmıştır.

Deniliyor ki: Suriye’deki göstericiler çapulcular ve adli suçlulardır.

Benzeri bir söylem, yıllarca, üstelik de Özal ile başlayarak PKK’ye karşı da kullanılmıştı.

Deniliyor ki: Emperyalistler Suriye’nin iç işlerine karışıyorlar.

Aynı söylemi bizdeki hükümetler de yıllardan beri kullanırlar.

Kürt sorunu dış mihrakların eseridir. Avrupa Birliği de ikide bir insan hakları konusunu gündeme getirerek iç işlerimize karışmaktadır.

Bu konuda Suriye ile ilgili garip bir durum var.

Suriye yıllardan beri bölgedeki devletlerin iç işlerine karışmaz mı?

Başka ülkelerde kendisine bağlı örgütler oluşturarak ya da var olanları besleyerek onları çıkarları için kullanmaz mı?

Yıllarca Lübnan’ın büyük bölümünü işgali altında tutan, suikastlar düzenleyerek bu ülkedeki muhaliflerini öldüren Suriye değil miydi?

Filistin Kurtuluş Mücadelesini bölmek için El Saika’yı kuran yine bu ülke değil miydi?

Filistin’deki Hamas’ı karşı devrimci ilan ettiği El Fetih’e karşı kışkırtan da yine bu ülke değil miydi?

Hamas ile El Fetih anlaştılar.

El Fetih için şimdi nasıl bir belirleme yapılıyor, bilmiyorum doğrusu.

Deniliyor ki: Kargaşa ortamında reform yapılmaz. Önce silahların bırakılması gerek…

Ne kadar tanıdık bir söylem, değil mi!

Önce PKK silah bıraksın, dağdan insin, sonra düşünürüz.

Beşir Esat aynı söylemin Suriye versiyonunu kullanıyor.

PKK silah bırakmamasına karşın, başka çare kalmayınca, açılım adı altında küçük bazı reformlar yapıldı ve onlar da yarım kaldı.

Suriye’de ise rejimin durumu daha kötü…

Halk bastırdıkça reform yapılıyor.

Yetmiyor, yeniden yapılıyor.

Bu arada gösteri yapan insanlara ateş açılıyor, her hafta onlarca kişi öldürülüyor, tutuklanıyor. Halk yine bastırıyor, yine reform yapılıyor.

Beşir Esad tehdit savurmaktan da geri kalmıyor.

Haklarını yememek gerek, bizdeki hükümetler bu kadar palavracı değildir.

Af ilan edildi. Yetmez, denildi. Hemen yenisi ilan edildi.

Halk muhalefetini bölmek için Kürtler hatırlandı ve 300 bin kadar yabancı ve kimliksiz Kürde kimlikleri verilmeye başlandı.

Kaç kişi kimlik alabilecek ve durum değişirse bu kimliklerini yine de taşıyabilecekler mi, bilinmiyor.

Halk yine bastırıyor ve Beşir Esat’ı çok tehlikeli bir reforma zorluyor:

Suriye Anayasası’nın Baas Partisi’nin çoğunluk sağlamasını garantiye alan 8. maddesinin değiştirilmesi…

Suriye’de “serbest” denilen seçim vardır, ama halkın kime oy verdiği önemli değildir.

Anayasaya göre Baas Partisi’nin çoğunluğu her zaman garantidir.

Bu madde değişir ve serbest seçim yapılırsa, Baas’ın iktidarda kalması mümkün değildir.

İlk serbest seçimde durum açık olarak görülecektir.

Baas Partisi, diktatörlükle ayakta duran azınlık yönetimini temsil etmektedir.

1500 kadar ölü, on bin kadar tutuklu, yoğun işkence ve Türkiye’ye sığınan binlerce göçmen…

Suriye’de iktidar değişirse bunların hesabı herhalde sorulacaktır.

Bu nedenle Baas yönetiminin sonuna kadar direneceğini öngörmek mümkündür.

Olaylar bu şekilde sürdüğü taktirde Suriye’ye dışarıdan müdahale yapılmasını savunmak gerekir.

Her hafta çok sayıda muhalifin öldürülmesini, halkın üzerine ağır silahlarla ateş açılmasını, çok sayıda kişinin tutuklanmasını, işkenceyi ve kaçabilenin de Türkiye’ye sığınmasını izlemekle yetinmenin bir sınırı olsa gerektir.

Birleşmiş Milletler kararına dayanmak koşuluyla Suriye’ye dış müdahalenin savunulması gerekir.

Buna karşı çıkanlar, Baas Partisi’nin katliamlarını onaylamak durumunda kalırlar…

BM kararıyla müdahalenin önemli mahzurları var, ama ortada başka seçenek bulunmuyor.

Müdahalenin seçeneği, katliamın sürmesidir.

Keşke sol güçler alternatif olabilselerdi…

Sol güçler derken, önce Hafız Esad’ı şimdi de oğlu Beşir Esad’ı destekleyen Suriye Komünist Partisi’nden söz etmiyorum.

Mısır Komünist Partisi, Mübarek rejimine karşı yıllarca Müslüman Kardeşler ile işbirliği yaptı.

Suriye’deki ise rejimle işbirliği yapıyor.

Arap ülkelerindeki halk ayaklanmalarının ortak eksikliğidir bu…

İlerici güçler ya zayıflar ya da rejimle işbirliği yaptıkları için sadece adları ilerici…

Bu arada ciddi bir yanlış değerlendirmeyi de düzeltmek gerek…

Arap ülkelerindeki halk ayaklanmalarıyla ilgili olarak, emperyalizmin Ortadoğu’yu istediği gibi düzenlemeye yöneldiği saptaması yapılıyor.

Tunus, Mısır, Libya, Yemen ve Suriye’deki halk hareketini emperyalizm mi örgütlemişti?

ABD ve Fransa emperyalizmleri mutlaka işe karışmışlardır, ama böylesine boyutlu muhalefet hareketlerini yoktan var etmeleri mümkün değildir.

Özellikle ABD’nin yapmaya çalıştığı, Arap ülkelerindeki muhalefet hareketlerinin belirli sınırlar içinde kalmasına çalışmaktır.

Tunus ve Mısır’da bunu başarmış görünüyorlar.

Libya ve Suriye’de ise durum biraz farklı…

Halkın bir kesimi rejim yanlısı, öteki kesimi ise muhalefette…

Halkın bu iki kesiminin çatışmasında emperyalizm muhalefette olanları destekliyor.

Suriye’de de durum gittikçe bu yöne doğru gelişiyor.

Bir yanda Baas Partisi, onun kitle desteği ve İran…

Muhalefetin arkasındaki güçler ise henüz açık olarak ortaya çıkmamış durumda…

Bu güçlerden bir tanesinin artan oranda Türkiye olduğunu söylemek mümkün…

Türkiye ile İran’ın Suriye üzerinde kapışması söz konusu…

Suriye, İran’ın bölgedeki en önemli müttefikidir.

Türkiye ve İran, bir yandan Kürtlere karşı işbirliği yaparlarken, öte yandan da bölgede etkinlik mücadelesi içindedir.

Türkiye’nin Suriye’ye karışmamasını isteyip, İran’dan ise hiç söz etmemek doğrusu çok enteresandır.

Türkiye hem İran ile etkinlik mücadelesinde geride kalmamak ve hem de Suriye’deki Kürtlerin kendisi için tehlikeli olabilecek girişimlerine karşı, bu ülkedeki rejimin artan oranda sallanmaya başlamasını dikkatle izlemektedir.

Burası Ortadoğu…

Çıkarlar sürekli değişiyor ve kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmuyor…

Belli olan, Suriye’deki vahşetin bir an önce durdurulmasıdır.

Suriye, Rusya Federasyonu ile yaptığı karşılıklı savunma anlaşmasına güveniyor.

Rusya Federasyonu’nun BM’in karar almasını engelleyebileceğini düşünüyor.

Bu cesaretle muhalefete karşı vahşice saldırdı, ama artık bu yolun da sonuna gelindiği görülüyor.

Ortadoğu’da kartlar yeniden dağıtılacak ve Beşar Esad muhalefeti bastırabilse bile artık eksi konumundan çok daha zayıf olacak…