Şuanda 23 konuk çevrimiçi
BugünBugün448
DünDün2214
Bu haftaBu hafta9183
Bu ayBu ay30185
ToplamToplam10192239
size gerçek bir olay anlatayım PDF Yazdır e-Posta
Engin Erkiner tarafından yazıldı   
Salı, 05 Temmuz 2011 17:41


 

Yıl 1987, kış ayları…

Partinin Avrupa sorumlusu olarak TKP ile görece yeni ayrışma yaşadığımız İsviçre’ye yaptığım çok sayıda ziyaretlerden bir tanesindeyim.

Kent Cenevre…

Ortalık ilticacı dolu…

Hemen her siyasetten insanlar, siyasi olmayan insanlar ve hatta faşistler bile geliyor…

Herkesin düşüncesi aynı, bu ülkede gelecek yok, çabuk tarafından kaçalım buradan…

Ülke dışına çıkanlar genellikle kendi memleketlilerinin fazla olduğu yeri tercih ederler.

Gelenlerin çoğu Adıyamanlı ve bu kentten gelenler genellikle İsviçre’de oldukları için yeni gelenler de bu ülkeyi tercih ediyorlar.

İsviçre ilginç bir ülke… Bu ülkeye yıllar öncesinde işçi olarak gelenlerle ilticacılar arasında kalın duvarlar var. Almanya’nın tersine iki kesim birbirine hiç yaklaşmıyor.

TKEP bu ülkede kitlesel sosyalist güçlerden bir tanesi…

Herkes gibi biz de yeni gelen ilticacıların bulundukları kampları dolaşıyoruz.

Bir gece kamp odalarından birisinde yeni gelmiş 8-10 kadar kişinin bulunduğu bir yere gittik.

O bölgeden olmadığım için konuşabileceğim somut bir şey bulunmuyordu ama o bölgeden yoldaşlarla gittiğimiz için mutlaka konuşmam da gerekmiyordu.

Sohbet ilerledi, söz döndü dolaştı Teslim Töre köylerinde kalırken neler yaptıklarına sıra geldi.

Birlikte geldiğim yoldaşlardan birisi kulağıma, “sakın söylenenlere inanma, dedi. Teslim bunların köyünde hiç kalmadı.”

Ben de, “boş ver”, dedim. “Anlatmak istiyorlarsa, anlatsınlar.

Kendileri oldukça genç oldukları için pek bir şey yapmamışlar, ama babaları yapmış…

Birisi, “benim babam nöbet tutardı” dedi.

Bir başkasının babası, köyün uzağındaki tepeden yolu gözetlermiş. Jandarma gelirse erkenden haber verilebilsin diye…

Bir başkasının babası Teslim’e su taşırmış…

Bir başkası yiyecek getirirmiş…

Bir başkası iyi tütün bulurmuş…

Herkes babasıyla ilgili bir şeyler anlattı işte…

Sıra sonuncuya geldi…

Hepsinden genç bir arkadaş…

Ben de merakla bekliyorum, bakalım ne anlatacak diye…

Anlatılacak bir şey de kalmadı ki…

Herkesin babası Teslim için bir şeyler yapmış, geriye yapılacak iş kalmadı.

Genç arkadaş biraz yutkundu, sonra, “benim babam da” dedi, “Teslim’e karı bulurdu.”

Birkaç dakika gülmekten yerlere yattık diyebilirim.

Ne yapsın, babasına yapılacak iş kalmadı, genç de bir arkadaş, aklına bu geliyor…

Bunlar samimi arkadaşlardı ve bir dönem örgütün İsviçre’de gelişmesi için ellerinden geleni yaptılar.

Başarılı da oldular ve o dönemin bazı insanları hala bu ülkededir.

Bir bölümü geri döndü, bir bölümü ise ilticaları kabul edilmediği için başka ülkelere gittiler.

Genç ve samimi insanlardı.

Bunların uydurmaları bir şeydir,

Mihrac Ural adlı alçağın uydurmaları başka bir şeydir.

“İti an, çomağı hazırla” diye bir söz vardır.

Efendim neymiş, Cahit sağolsun, yazdıklarından okuduğuma göre, Mihrac efendi, Beylerderesi olmasa imiş İlker'in Antakya’ya geleceğinden söz edermiş.

Yalan gördüm ama bu kadar kuyruklusunu da az gördüm.

Rıza bile Ankara’da olduğu halde İlker’i tanımaz iken, sen nereden tanıyacaksın bre soytarı…

Bu ne zavallı bir kişiliktir…

İlker’i tanıyınca kendisine buradan paye çıkartacak…

Bu kadar düşmüş, ayağa bile düşmemiş, daha da aşağıya düşmüş…

Böcek gibi üzerine basılıyor…

TKEP sempatizanı arkadaş samimi biriydi.

Bu samimiyetiyle kendisine değil ama babasına uygun bir görev çıkarmak istiyordu ve bula bula da bunu buldu.

Mihrac Ural başka…

Herif hainin, puştun teki…

İyice sıkışınca, ne yapsın, İlker’den Yüksel’den çıkış arıyor…

Onların gölgelerine sığınmaya kalkıyor…

Kendi gölgesi yok çünkü…

Gürültü yapmanın ve kendi sesine kendisi hayran olmasının dışında bu herif yok aslında…

Teşhir ettik, böcek gibi ezdik…

Yaptıklarını yanına bırakmadık…

 

 

 

 

 

Son Güncelleme: Salı, 05 Temmuz 2011 17:48