Şuanda 39 konuk çevrimiçi
BugünBugün654
DünDün2801
Bu haftaBu hafta7175
Bu ayBu ay28177
ToplamToplam10190231
Türkçülük öldü, yaşasın islam mı? PDF Yazdır e-Posta


Ya da iki eskiden bir yeni çıkar mı?

Cemaatler arası savaş devam ediyor. AKP ve Gülen’in ‘’hizmet’’ hareketi arasındaki  iktidar mücadelesinde sondan bir önceki dönemece girildi. Taraflar henüz son sözlerini söylemediler. 

Bekleyip göreceğiz.

Bu kavganın en kalıcı öğretisi . Her iki tarafında  gırtlağına kadar kir pas içerisinde olduğu gerçeğinin gün yüzüne çıkmasıdır.. Ayrıca, taraflardan birinin siyasi (AKP) parti,diğerinin ‘’hizmet’’hareketi  görünümlü olması gizli ( illegal) olmadıkları anlamına gelmiyor. İkisi de illegal, ikisi de gayri meşru suç örgütleridir.Öyle oldukları anlaşılıyor.

Bunlar arasındaki mücadele her ne kadar hepimizi ilgilendiriyor olsa da,  birini diğerine tercih etmemiz beklenmemelidir.

Her ikisi de (benzerleri gibi) islami gericiliği rehber edinen, şeriatı demokrasiye tercih eden,  hilafet ve Osmanlı sevdalısı pan-islamist ideolojinin  gününüze kadar zuhur etmiş olan artıklarıdır.

Çağdaş olanı değil,çağdışı olanı savunuyorlar . Bırakınız yeni olmalarını, eski bile değiller: Çok daha da eskiyi temsil ediyorlar.

Alın birini vurun öbürüne, merak etmeyin aynı çatlak sesi duyacaksınız. Bunları ibretle takip edeceğiz elbette, ama, bu pis havanın yarattığı puslu ortamda da yolumuzu kaybedip asıl olanı da gözden kaçırmayacağız.

Günümüz Türkiye’sinde, maalesef garip olan şey;   İktidar mücadelesinin yeni olanla eski olan, çağdaş olanla çağ dışı olan arasında geçmiyor olmasıdır. İktidar mücadelesi, eski olanla daha da eski olanlar arasında geçiyor.

Daha açık söylemek gerekirse,  pan-islamistler ile pan-türkist artıkları arasında geçiyor.

Pan-İslamistlerin görünürdeki temsilcisi AKP ve türevleri (takke ve cemaatler)dir.

Pan-Türkistlerin görünürdeki temsilcisi, biraz daha karışık olmakla beraber CHP,MHP başta olmak üzere  kendilerini ulusalcı, milliyetçi, kimi yerde ‘’aydın-demokrat’’ olarak tanımlayan kişi ve kurumlardır.

Dahası, bilerek yada bilmeyerek kendilerini ‘’ Mustafa Kemal’in askeri’’ olarak gören herkes bu cephenin içerisindedir.

Tam bu noktada bir parantez açarak, MHP’nin Pan-Türkistler cenahında saf tutarken, yer yer AKP ile olan uzlaşmacı tavrına bir açıklık getirmek gerekir kanısındayım.

Bilindiği gibi MHP, çoğu zaman   AKP’iktidarını,  vatana ihanet etmeye kadar varan bir sertlikle   eleştirir. Oysa aynı MHP, AKP’nin  son derece önemli bir siyasi karar alma aşamasında,onun önünü açarak rahatlamasına da neden olur.

Kimileri tarafından bu durum, Devlet Bahçeli’nin  kişisel çelişkisi olarak sunulur.  Böyle bir  sunum, AKP-MHP ortaklığının ideolojik karındaşlığını görmemek , müslüman Türk insan tipolojisinin psiko-sosyal  tepkisini anlamamak demektir.  

MHP ve AKP ikilsinin  çatışma-uzlaşma oyununda  belirleyici  yön, her an değişebilirliği muhtemel  oynak bir  zemin üzerindedir. Her iki partinin de nemalanmaya çalıştığı ana damar hemen hemen aynıdır.

Sözü uzatmadan başa dönüyorum.

Son 12 senedir devam eden ve bir kaç seneden buyana da doruğa çıkan iktidar-muhalefet cepheleşmesini, sanıldığı gibi, CHP-AKP, yada, Yeniçağ-Ortaçağ zihniyetlerinin çatışması olarak  görmek yanıltıcıdır. Siyasal stratejinin yanlışlar üzerinde kurgulanması sonucunu doğurur ki, günümüzde yapılan da zaten budur.

Taraflardan her ikisi de eski’nin, çağ dışılığın, halka karşı puslu tuzakların, aşınmış, kullanım tarihi çoktan geçmiş  iki eski ideolojik akımın sağlı-sol’lu temsilci olmalarına karşın bunun görülememesidir..

Bu çatışma,bu kavga,bu it dalaşının özü; Eski ile daha eskinin kavgasıdır.

Bu kavga’da, halkın beklenti ve taleplerine tercüman olabilecek ciddi,samimi  vede  somut  hiçbir cevap bulamazsınız.

Bu kavga’da, demokrasi ve özgürlükler bağlamında, toplumun önünü açıcı, ekonomik geri kalmışlığın  ayak bağlarını kırıcı, herkese aş iş ve ekmek vadeden bir anlayış da yoktur.

Bu kavga yeni değil, eskidir. Cumhuriyet’ten önce başladı. Söylemlerde kullanılan  ifadelerin yeni olması bir anlam ifade etmiyor.

Demokrasi ve özgürlük vadederek iktidar olan tarafların her ikisinin de diktatör olduklarını yaşayarak  gördük.

Bu kavga,yeni olanın, yeni’yi temsil edenlerin  ( Bunlar, Sosyalistler  ve özgürlükçü Kürt dinamizmidir)  iktidar alternatifi, maddi bir güç olmadığı  yerde, eskiler ve daha eskilerin karşılıklı it dalaşından ibarettir.

Biz bu filmi Osmanlı’dan  bu yana seyrediyoruz.

Hemen belirteyim. İdeolojik olarak büyük oranda aşınmış, politik açılım yapabilme kapasitesini kaybetmiş, çağdaş dünyanın günümüzdeki evrimine adapte olamadıgı için inandırıcılık kredibilitesini de sonuna kadar kullanarak tüketmiş olan  Türkçülük ( pantürkizm) eskidir.

Hatırlayınız, Pantürkizm, çökmekte olan Osmanlı’nın kurtuluşunun islamcılıkla mümkün olamayacağını anlayanlar tarafından ortaya atılan ve kurtuluşun ancak ve ancak Osmanlı türk unsuruna dayanmakla olabileceğini ileri süren bir ideolojik yaklaşımdı.

Bu yaklaşımın savunucuları, yıkılan imparatorluğu ( Osmanlı) ve onun ideolojisi ( panislamizm) islamcılığı bir yana bırakarak, İmparatorluk yerine Cumhurıyet’i, panislamizm yerine de pantürkizm (Türkçülük) ideolojısini ikame ederek işe başladılar. Bir süre sonra Kemalizm olarak ta adlandırılan türkçülük, Cumhuriyet’ten  günümüze (12 sene öncesine ) kadar değişik partiler tarafından resmi ideoloji olarak inatla sürdürüldü.

Uluslaşma sürecinden günümüze,  Cumhurıyet tarihi boyunca,Türklük gurur ve şuuru ile beslenmeye çalışılan halkın midesi hiçbir zaman gerçek anlamda doyurulamadı. ’’Bir türk’ün dünya’ya bedel oldugu’’ palavralarının gerçeği yansıtmadıgı görüldü. ‘’Öğün,güven, çalış’’ denilen Türk’e, övünebileceği bir tarih mirası gösterilemediği gibi güvenmesi emredilen devlet yapılanmasının da güvensizlik  kapısı olduğuna defalarca tanıklık etti. Çalışmak istedi iş bulamadı.

Bununla da kalınmadı. ‘’Türkiye türklerindir’’ söylemlerinin bile doğru olmadığı açığa çıktı. Türkiye, sadece Türklerin değilmiş, Türklerle beraber Kürtlerin, Ermelilerin, Süryanilerin, Keldanilerin, Lazların, Çerkezlerin de ortak vatanıymış.

Muassır medeniyetler seviyesi hayallerinin, muasır medeni ülkelere işçi olarak gitmek olduğunu görerek öfkeye kapıldı.

Herşeye karşın direndi de,Türklük gurur ve şuurunu uzun yıllar muhafaza etti. Demirel döneminde Türki Cumhuriyetlerinin liderliğine soyunuyoruz  sevdasına kapıldı. Heyecanlandı. Özal iktidarının Adriyatik’ten Çin seddine  Türk dünyası rüyasına sarıldı, Küçük Amerika olacağız, Büyük bir medeniyetin evlatlarıyız büyük bir ülke oluyoruz.hatırı sayılır bir devlet olmak üzereyiz beklentileri her seferinde sükutu hayale uğrayarak sonlandı.

1970-80 döneminde Devrimcileşmeyi bile denedi: Sosyalist saflara akın akın gelenler oldu. Acımasız devlet terörü ile önü kesildi. Örgütlü kurumları lağvedildi. Onbinlere hapishane kapıları açılarak işkence tezgahları kuruldu. Baskı ve zulümle sindirildi. Aydınlanma dönemi olarak da tanımlayabileceğimiz on yılın tüm umut ışıkları teker teker karartıldı. Yeninin değil,daha da eskinin önü açıldı.Pan-İslamizme yol verildi.

Pantürkizm olmadı Panislamist...

Yada ‘’eski tükendi, daha da eskiyi verelim’’  

Geleceği dair beklentileri köreltilmiş, soyut söylemlerle   avutularak aldatılmış, öz güven yoksunu, aş,iş ve ekmek arayışı dışında hiç bir şeye zaman ayıramayacak kadar yaşam kavgası cenderesine sokularak ,’’ benden sonrası tufan olsun bana ne’’ dedirtecek boyutta bireycileştirilmiş bir toplum düşünün. Dahası, ‘’bir zamanlar biz neydik, ne olduk’’paranoyası ile yoğrularak çarpık bir sosyalleşme ile üç kıtadan at koştururken   küçük bir Anadolu toprağı ile yetinmek zorunda bırakılmış aynı toplum bireylerinin  sosyal  davranış biçimini üst üste koyarak anlamaya çalışınız.

Böyle bir toplumda, Çapsız ama çapsızlığını bilmeyen( yada kabul etmemekte direnen) kapasitesi ile yeteneği arasındaki dengesizlik sorunsalını  ulu orta afaki çıkışlarla kapatmaya çalışarak kendinden söz ettirmeyi erdem sayan bir insan tipini bularak ortaya çıkartmak elbette zor olmayacaktır.

Kifayetsiz muhteris ( çapsız ama hırslı) diye de tanımlanan bu tipolojinin  az önce sözünü ettiğimiz toplumun başına getirilerek ortaya salındıgını hatırlayınız.

Karşılaşacağınız tabloda göreceğiniz  şey, yüzde 50’lerin üzerinde oy almış  bir Erdoğan Türkiyesi’dir.

Eski (Türkçü) olanla mücadele ederken,  yerine, yeni olanı değil, daha da eskiyi( pan-islamizmi)  ikame etmekle görevli Kifayetsiz muhteris bir  ‘’lider’’’in, ‘’Tesadüf’’ bu ya, aynı dönemde, Emperyalist-kapitalist dünyanın bölge politikasına da denk düşen stratejisiyle   tıpa tıp uygunluk arzeden ‘’yeni’’ Türkiye rüyası  övgüyle kabul görecektir/görmüştür.

Burada önemli bir ayrıntı var.Erdoğan Türkiyesinin yelkenlerine uluslararası güçler tarafından  pompalanan rüzgarın iç politikada da etkili olmaması,  pan-islamize olan ilğiden öte, ondan önceki 80 küsur senedir uygulanan Türkçü devlet politikasının başarısızlığına olan tepkinin çok çok önemli katkıları olduğunu özellikle yeniden belirtmek gerektiği kanısındayım.

Öyle anlaşılıyor ki,Erdoğan ve şürakası bu desteğin nedenlerini anlamaktan hayli uzaklar ve .’’ Ne söylersek söyleyelim, aldığımız her karara çoğunluğun olumlu tepkisini alıyoruz’’ yanılgısıyla her türlü pervasızlığı yapmaktan geri kalmıyorlar

‘’Yeni’’Türkiye söylemi ile hareket edenlerin 2023 ve daha sonrası hedeflerine bakılırsa , ‘’ Pan-Türkizm öldü, İslam verelim’’ aldatmacasının tuttuğuna kendilerini iyice inandırdıkları anlaşılıyor.

Aynı yolun yolcularıdır. Pan-Türkçülerin ‘’ bir Türk dünyaya bedel’’ safsatalarına karşılık, ‘’İslam’ın herşeye bedel’’ olduğu safsatasını  yayamaya çalışıyorlar.

 ‘’Amerika’’yı müslümanlar keşfetti’’,’’ Küba’da cami gördük’’,’’ilk uçağı müslümanlar yaptı’’ vb. Saçmalıklarla bilim dünyası karşısında gülünç duruma düştüklerini bilmelerine karşın, kendi tabanlarına İslami söylemlerle mesajlar vererek saflarını sıklaştırma kurnazlığı ile hareket ediyorlar.

Bir yandan, Cumhuriyet döneminin Tüm kazanımlarını atlayarak, olumsuzluklarını öne çıkartıp  ‘’devrimci’’ söylemlerle harmanlamak suretiyle toplumun bilnç altı öfkesini dışa vurup  tepe tepe kullanıyorlar. Öte yandan, halkın haklı talep ve beklentilerini  meydanlarda yüksek sesle dile getirip büyük bir beklenti yaratıyor, ve hemen ardından da, bu beklentilerin İslami bir anlayışla ele alındığı zaman gerçekleşebileceği algısını  yaymaya çalışıyorlar.

Eskimiş olanın çok daha eski olanla düzelteceği hayalini vaaz ediyorlar.

Köprüler yollar yapıyor. Çok katlı gökdelenlerin varlığını ‘’itibar’’ kazanmanın aracı olarak yutturmaya kalkışarak, toplumsal aşağılık kompleksinin böylece giderilebileceğini sanıyorlar. Göze hitap eden, üretim değeri bulunmayan yatırımlarla, büyüyoruz, yeni Türkiye’yiz, eski den olduğu gibi yeniden dünya devleti olmak üzereyiz palavraları ile İslam dünyasının liderliğini işaret eden algı operasyonlarının hız kesmeden sür git devam edebileceğini sanıyorlar.

Şimdiye kadar başarısız oldukları söylenemez. Önemli mesafeler aldıkları inkar edilmese de herşeye karşın güçsüzler. Tıpkı kendilerinden öncekiler kadar  güçsüzler ve bu nedenle de yenilmez değiller.

Eski yenildi. Daha eski olan da yeniden yenilecek ve her ikisi de mutlaka aşılacaktır.

Eskiler daim olmayacak, yeni olan kazanacaktır. Kazanmanın ilk şartı güçlerimizin birleştirmek, günlük, sansasyonel gündemlerle zaman kaybetmeden iktidar alternatifi olabilmenin koşullarını yaratmaktır.

Her şey bize, her şey bu ülkenin aydınlık insanlarının samimiyetine bakıyor.

Türkçülük ölürken İslam yaşamaz. İki eskiden bir yeni olmaz.